ÖZET
Günümüzde altın ve gümüş para veya bunların karşılığı olan banknotlar tedavülden kalkıp yerini kâğıt paralar almıştır. Ancak, devlet veya belirli kurumlarca basılan altın para ve külçe altınlar borçlanma ve tasarruf aracı olarak kullanılmaya devam etmektedir. Ayrıca merkez bankaları, genellikle ulusal paranın değerini desteklemek ve dış ödemelerde kullanmak için ihtiyat amacıyla kasalarında altın stoku bulundurmaktadır. Bu sebeple söz konusu altınların para olma özelliği devam etmektedir ve kâğıt para ile alışverişinde sarf kuralları geçerlidir. Bunların dışında kalan altın eşyanın para olma vasfı kalmamıştır. Bu sebeple söz konusu altın eşyanın kâğıt parayla alışverişi, sarf değildir; dolayısıyla vadeli olarak alınıp satılmasında sakınca yoktur.
Anahtar kelimeler: Altın, Para, Faiz.
Correlation among Gold, Money and Interest; and Forward Sale of Gold
Today gold coin and silver coin or trade bill of Exchange which is equivalent to previous two are taken out of circulation and banknote (paper money) has come into circulation, instead. However gold coin and gold bullion that are issued by state or special agencies have been still used as saving tools. In addition, central banks are stocking gold as a reserve in order to support their national currencies and to make foreign payment. That is why; these items have still the feature of being money and the rules of exchange (sarf in fiqh) are operative on its purchase and sale. On the other hand the gold items other than coin and bullion lost their qualification of being money. For this reason purchase and sale of such items with banknote is not sarf and it is not inconvenient to buy and sell them with terminal payments.
Keywords: Gold, Money, Interest.
GİRİŞ
Değerli bir maden olan altın, klasik fıkıh kaynaklarında gümüş ile birlikte, zekât, faiz ve sarf, şirket ve kerâhiye bölümlerinde mal ve para olması bakımından ele alınmıştır. Altın ve gümüş dışındaki madenî paralar olan felsler de, bunlara kıyaslanarak hükme bağlanmıştır. Günümüz İslâm hukukçuları ise, klasik fıkıh bilginlerinin felslerle ilgili görüşlerinden hareketle kâğıt paranın durumunu değerlendirmişlerdir. Fakat altının durumunu değerlendirerek paralık vasfının devam edip etmediğini inceleyen çalışmalar çok azdır.
Bu çalışmada, altının günümüzdeki konumu değerlendirilmeye çalışılacaktır.
I. PARA
Para, sözlükte devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı anlamına gelmektedir[1]. Terim olarak ise farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bunların ortak noktaları dikkate alındığında parayı şöyle tanımlayabiliriz: “Devlet tarafından çıkarılan, mal ve hizmet satın alma gücüne sahip, tasarrufların gerçekleştirildiği, borçların ödenip alacakların tahsil edildiği, değer ve fiyat hesaplamalarında yararlanılan herkes tarafından kabul gören bir değişim aracıdır.”[2]
Paranın tanımında ortak olan ve ilk olarak göze çarpan husus değişim aracı olmasıdır. Parayı fiziksel bir değişim aracı olarak görenler, muhasebe sistemi içinde kaydedilen unsurları değil, yalnız fiilen kullanılan parayı kabul etmektedirler. Buna göre bankaların meydana getirdiği kaydî paralar, para değildir.[3]
Kullanılış amacı bakamından para ile diğer mallar arasındaki en önemli fark, diğer malların aksine para, doğrudan doğruya bir ihtiyacı karşılamak için değil; ihtiyacı karşılayacak mal ve hizmetleri elde etmek içindir.
A. Paranın Özellikleri
Kabul görmesi: Paranın en önemli özelliği genel kabul görmesidir; para yurtiçi ve yurtdışında resmen tanınmalı ve kullanılmalıdır. Bu da insanların dolaşımdaki paraya güvenmeleri durumunda sürer; güven ortadan kalktığında ise ortadan kalkar.
Değer istikrarına sahip olması: Para, değer istikrarına sahip değilse, güven kazanamaz, dolayısıyla para olma fonksiyonlarını yerine getiremez. Bu sebeple enflasyonist ortamlarda ticari işlemlerin döviz üzerinden yapılması yaygınlaşmaktadır.
Dayanıklı olması: Para, maddesi itibariyle ısı, nem, aşınma, yıpranma, çarpma, bozulma gibi dış etkilere karşı dayanıklı olmalıdır.
Kolay taşınabilmesi: Ticari işlemlerin kolayca yapılabilmesi için paranın, ağırlık ve hacim bakımından kolay taşınabilmesi gerekir.
Tekbiçimli olması: Ödemelerde tartışmaya yol açmamak ve kötü paranın iyi parayı piyasadan kovmasını önlemek amacıyla para yeknesak, tekbiçimli olmalı; ayrıca taklide karşı güvenilir olmalıdır.
Bölünebilir olması: Değişik miktarlardaki ödemelerin yapılabilmesi için paranın kolayca bölünebilir ve birbirine dönüşebilir olması gerekir. [4]
B. Paranın Fonksiyonları
Bilginler para için farklı tanımlar yapmış olsalar da, paranın fonksiyonları konusunda genelde görüş birliği içindedirler. Paranın fonksiyonları kısaca şunlardır[5]:
1. Değişim Aracı Olması
Paranın en önemli işlevi değişim aracı olmasıdır. İki malın değişiminde para, üçüncü mal olarak devreye girer; mal verilip karşılığında para alınır, başka bir yer ve zamanda para verilip başka bir mal alınır. Günümüzde artık değişimler tamamı parayla yapılmaktadır. Buna paranın dolaşım gücü denmektedir.
2. Ortak Değer Ölçüsü Olması
Bu fonksiyon, paranın değişim aracı olmasından kaynaklanmaktadır. Para, mal veya hizmetlerin değer ölçüsüdür. Paranın bu fonksiyonu sayesinde iktisadi değerler, tek bir ölçü birimiyle ifade edilir. Bunun yanında paranın, likidite belirleme işlevi de bulunmaktadır.
Herkesçe kabul edilen değer ölçüsünün istikrarlı olması gerekir. Koyunla ilgili İbn Kayyım el-Cevziyye şöyle demiştir: “Altın ve gümüş satılan/alınan malın semenidir. Semen ise malların kıymetlerini belirleyen ölçüdür. Bunun için semenin değerinin yükselip düşmemesi, sağlam ve belirli olması gerekir. Zira semenin değeri sabit kalmayıp değişirse, ticaret eşyasının değerini ölçemeyiz.”[6]
3. Tasarruf ve Yatırım Aracı Olması
Paranın bir diğer işlevi, tasarruf etme, servet biriktirme ve yatırım aracı olmasıdır. Tasarruf, ihtiyaç fazlası nakdin harcanmayıp elde tutulması olup, kişi ve kuruluşlar, hatta ülkeler açısından arzulanan bir durumdur.
Günümüzde bazı mali yatırım araçları, daha yüksek getiriler sağladığı için, paradan daha çok kullanılmaktadır. Ancak bu tür yatırım araçlarının paraya göre likiditeleri azdır; satılması veya değiştirilmesi halinde sahipleri zarar görebilmektedir. Buna karşılık paranın geçerliliği tam ve likiditesi eşittir; mevduat sahibi, vadesiz hesabından, dilediği zaman, istediği kadar para çekebilir.
4. Borçlanma/Borç Ödeme Aracı Olması
Paranın fonksiyonlarından biri de, borç ödeme aracı olmasıdır. Para bu gücünü, toplum tarafından genel kabul görmüş olmasından alır.
5. Ekonomi Politikası Aracı Olması
Paranın ekonomik olaylar üzerinde direkt etkisi yoktur. Ancak dolaylı şekillerde etkili olmaktadır. Ekonomide dengeli bir büyüme sağlayabilmek için para ile ilgili alınan karar veyapılan uygulamalara para politikası denir. Bu amaçla devletler, faiz oranlarını ve para arzını kontrol, vergi koyma, vergi indirimi gibi kararlar alabilmektedirler.
C. Para Çeşitleri[7]
1. Mal Paralar ve Madeni Para Sistemi
Hem mal olarak bir değere sahip olan, hem de değişim aracı olarak kullanılabilen nesnelere mal para denir. Bu sistemde herhangi bir mal, paranın işlevlerinden bir kısmını yerine getirerek para gibi kullanılmaktadır. Mal paranın en önemli özelliği, nominal değeri ile reel değerinin eşit olmasıdır.
Trampa döneminde öncelikle deri, kumaş gibi eşyalar para olarak kullanılmışlardır. Madenlerin kullanıldığı dönemlerde bunlar, tartılarak kullanılmasının yanında, çoğunlukla değeri üzerine yazılarak kullanılmıştır. Bunun en iyi örneği altın paralardır. Altın ve gümüş paralar, paranın tüm fonksiyonlarını yerine getiren ve takasta karşılaşılan zorlukların çoğunu kaldıran ilk araçtır[8].
Madenî para sistemi ikiye ayrılır:
a) Tek maden sistemi
Bu sistemde madeni para birimi olarak, tek maden kabul edilmiştir ve bu maden normalde altındır. Üç farklı sistem olarak uygulanmıştır:
- Altın sikke sistemi: Ödeme aracı olarak altın madeni paralar kullanılmış, bunun yanında her zaman altınla değiştirilebilen banknotlar da tedavülde bulunmuştur.
- Altın külçe sistemi: Bu sistemde, hazinede rezerv olarak tutulan külçe altını temsil eden banknotlar tedavülde olmuştur. Bu banknotlar hazine veya merkez bankasına götürüldüğünde karşılıkları altın olarak banknot sahibine verilmiştir.
- Altın kambiyo sistemi (Bretton-Woods Sistemi): Bu sistemde banknotun altınla doğrudan irtibatı kesilmiştir. Merkez bankası rezervleri altın ve parası altına endeksli diğer ülkelerin dövizlerinden oluşmuştur. Bu sistem 1971’de ABD’nin dolar karşılığında altın vermeyeceğini açıklamasıyla son bulmuştur.
b) Çift maden sistemi
Çift maden para sisteminde, para standardı olarak hem gümüş, hem de altın kabul edilmiştir; iki maden standardına göre belirlenmiş iki ayrı para vardır. Bu iki para, birbiri ile irtibatlı olmadan tedavülde ise, paralel çift maden standardı; arasında sabit bir döviz kuru ilişkisi varsa bağlı çift maden sistemi söz konusudur.
Bağlı çift maden sisteminde, madenlerdeki kıtlık durumuna göre nominal değerindeki farklılaşma bu sistemin problemidir. Altın ve gümüşün piyasa fiyatları değişirse, insanlar piyasa işlemlerinde değeri düşük sikkeyi kullanırlar ve bunun sonucunda değeri yüksek sikkeler tedavülden kalkar.
2. Temsili Paralar
Kıymetli madenlere çevrilebilen paralara temsili para denir. İster tek maden, ister çift maden esasına göre olsun, madeni para sistemleri, 1914 yılına kadar devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşının da getirdiği sorunlarla birlikte madeni para sistemlerini işletmek çok zor bir hale gelmiştir. Böylece yeni bir sistem olarak önce tam karşılığı olan ve tam konvertibl para sistemlerine; daha sonra da karşılığı sınırlandırılan ve nihayet tamamen ortadan kaldırılan kâğıt para sistemlerine geçilmiştir.
Altın ve gümüş sertifikaları: Altın ve gümüşün taşıma ve saklama zorluğu ve riskini ortadan kaldırmak için altın ve gümüş sikkeler bankerlere emanet edilerek karşılığında sertifikalar alınmış ve bunlar mübadele aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Böylece ilk temsili para ortaya çıkmıştır. Sertifikaların en önemli özelliği, karşılığının tam olarak bu belgeleri veren kurumun kasasında bulunmasıdır.
Banknot: Altın ve gümüş sertifikaları veren bankalar, kendilerine emanet edilen altın ve gümüşlerin büyük bir kısmının geri istenmediğini görünce, kendilerinden borç isteyenlere, borç para yerine sertifika vermeye başlamışlardır. Böylece tam olarak karşılığı olmayan, ancak istenildiği zaman altın veya gümüşe çevrilebilme garantisi olan sertifikalar tedavüle çıkmıştır. Bu sertifikalara, “banknot” denilir. İlk dönemlerde her banka banknot çıkarabiliyorken, bankerler tarafından istismar edilmesi üzerine, banknot çıkartma yetkisi sadece Merkez Bankalarına verilmiştir.
3. Kâğıt Paralar
Günümüz modern ekonomilerinde egemen olan para sistemi budur. Kâğıt para, karşılığı olmayan para olup, her ülkede devlet tarafından basılır ve ülke içerisinde kabulü zorunludur. Kâğıt paranın altın konvertibilitesi yoktur; değeri ve miktarı yasayla belirlenen itibarî paradır. Bunların satın alma gücü reel değerine göre çok yüksektir. Ülke dışındaki değeri ise parayı çıkaran ülkenin uluslar arası düzeyde ekonomik başarısına bağlıdır.
Her ülke siyasal bağımsızlığını simgeleyen ulusal para birimini seçme ve basma yetkisine sahiptir. Çıkarılacak para miktarı, Merkez Bankasının veya onun üstünde yer alan iktisadî karar mekanizmasının kararına bağlıdır.
Kâğıt para mütecânis olma, taşınma, bölünebilme ve üretim kolaylığı bakımından iyi bir parada bulunması gereken nitelikleri taşımaktadır. Ancak temsil ettiği para değerine göre reel değeri çok az olduğu için devletler, çok zaman fazla para basmaya meyletmişlerdir. Hâlbuki para miktarı ekonominin ihtiyaçlarına cevap verebilecek ölçüde olmalıdır; gereğinden fazla artırılması durumunda enflasyon olur, ihtiyacın altında olması halinde ise ekonomi daralır.
Kâğıt para sistemi de kendi arasında ikiye ayrılır:
Serbest kâğıt para sistemi: Bu sistemde devletin müdahalesi olmaksızın kağıt para piyasanın işleyişiyle değerini bulur. Güçlü ekonomiye sahip ülkelerin çoğunun para sistemi böyledir.
Kontrollü kâğıt para sistemi: Bu sistemde ise devlet, para piyasasına doğrudan doğruya müdahale eder; para hacmi, para giriş çıkışı, döviz kurlarını… tespit eder.
4. Kaydî Para
Kaydî para, bankalar aracılığıyla efektif kullanmaksızın tedavül eden satın alma gücünü ifade etmektedir. Bu güç, hesaptan hesaba nakil yapmak, keşide etmek ve takas usulünden faydalanmak suretiyle gerçekleştirilen ödemelerden oluşmaktadır. Buna banka parası, mevduat parası veya kredi parası da denilir.
Kaydî paranın kaynağı, vadesiz mevduat ile bankaların müşteriler hesabına açtıkları kredilerdir. Bu sebeple maddi bir görünüşü yoktur; banka defterlerinde kayıtlar halinde görünür. Kaydî para, mahiyeti icabı, daha çok ticari faaliyetlerde kullanılan bir para nevidir. Fakat batıda şahıslar da, bu parayı günlük alışverişler dışında kalan ödemelerinde kullanmaktadırlar.
D. Paranın Tarihçesi
İnsanlık tarihinin başlangıcından beri insanlar başkalarında bulunan mallara ihtiyaç duymuşlar ve bu ihtiyacı gidermek için çeşitli yöntemler ve araçlar kullanmışlardır. İktisat tarihçileri, ilk devirlerde insanların trampa usulü ile alışveriş yaptıkları, belirli evrelerden sonra paranın keşfedildiği hususunda görüş birliği içindedirler.[9]
Trampa yönteminin sebep olduğu olumsuz sonuçlar, insanları bu konuda bir çare aramaya sevk etmiştir. İlk olarak malların değerini belirlemek için bazı mallar kullanılmıştır. Değer ölçütü olarak kullanılan bu mal, alış verişlerde mübadele edilen ya da değer olarak saklanan bir para değildir. Bir dönem kahve, canlı hayvan, kuru balık, hububat, midye ve istiridye kabuğu, pirinç gibi birçok mal para olarak kullanılmıştır.[10] Bu çerçeveden olarak, Roma’da öküz, Amerika yerlilerinde hayvan derisi ve tütün değer ölçütü olarak kullanılmıştır.[11]
Söz konusu malların standart olmaması, aralarında değer ve kalite farkının bulunması, taşıma ve saklamada güçlüklerle karşılaşılması, bölünme kabiliyetinin sınırlı olması sebebiyle bazı madenler para olarak kullanılmaya başlamıştır[12]. Bunda, madeni paranın dayanıklı, mütecânis, kolaylıkla taşınma ve bölünebilme özelliğine sahip olması etkili olmuştur[13].
Önceleri bronz, sonra demir ve bakır madenleri para olarak kullanılmıştır. Daha sonra diğer madenlere göre daha üstün özelliklere sahip olması sebebiyle altın ve gümüş para olarak benimsenmiştir. Ancak bundan sonra da, bakır ve bronz gibi bazı madenler “yardımcı para” olarak tedavül etmiştir. Önceleri tartılarak kullanılan madeni paralar, bunda karşılaşılan güçlük ve aldanma riski gibi birtakım sebeplerle sikke olarak basılmaya başlanmıştır.[14] Paranın ilk defa nerede ve ne zaman basıldığı tartışmalıdır[15]. Hindistan’da yapılan kazılarda M.Ö. 2900 yıllarına ait sikkeler bulunmuştur[16]. Ayrıca Lidya Kralı Gynes’in M.Ö. VII. y.y.da para bastırdığı bilinmektedir[17].
İslâm’ın geldiği dönemde madeni para sistemi geçerliydi; Arap Yarımadası’nda Bizans dinarları ile üç ayrı ağırlığı bulunan dirhemler kullanılıyordu. Hz. Peygamber ve Hz. Ebu Bekir döneminde herhangi bir çalışma yapılmamış, bu paralar kullanılmıştır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Muaviye ve Abdullah b. Zübeyr dönemlerinde, paraların şekil ve nakışlarında bazı küçük değişiklikler yapılmakla birlikte, ilk para Abdülmelik b. Mervan tarafından bastırılmıştır.[18]
Çalınma ve kaybolma riskini ortadan kaldırmak için altın ve gümüş paralar bankerlere emanet edilerek, karşılığında ilk başlarda isme yazılı, daha sonra da hamiline yazılı sertifikalar alınmıştır. Bu sertifikaların, temsil ettikleri para yerine geçmek üzere kullanılmaya başlanmasıyla, ilk temsili paralar ortaya çıkmıştır. Söz konusu sertifikaları veren bankalar, emanet edilen altın ve gümüşlerin büyük bir kısmının geri istenmediğini görünce, borç isteyenlere, para yerine sertifika vermişlerdir. Böylece karşılığı olmayan, ancak istenildiği zaman altın veya gümüşe çevrilebilme garantisi olan sertifikalar kullanılmaya başlanmıştır.
Temsili paranın ilk örneği tam olarak karşılığı bulunan (tam konvertibilite) altın sertifikalarıdır. 17. yy’dan itibaren, tam olarak karşılığı bulunmayan banknotlar kullanılmıştır. Bankerlerin bu güveni sarsacak uygulamalarda bulunması üzerine, güvenilen birkaç bankanın çıkardığı banknotlar tedavülde kalabilmiştir. Bunda da önemli problemler ortaya çıkınca devlet, banknot ihracını denetlemek, sonra da üstlenmek zorunda kalmıştır.[19]
Kâğıt paranın çok eski devirlerde kullanıldığına dair[20] görüşler bulunmakla birlikte bugünkü anlamda kâğıt para 20. y.y.’da ortaya çıkmıştır: I. Dünya savaşı sırasında altın rezervleri yetersiz olduğu için para ihtiyacı piyasaya sürülen banknotlarla karşılanmıştır. Buna karşılık halk elindeki banknotları altın sikkeye çevirmeye yönelmiştir. Merkez bankalarının talepleri karşılayamamaları üzerine geçici bir süre için banknotların altına çevrilebilme özelliği kaldırılarak kâğıt para sistemi uygulanmıştır. Savaştan sonra tekrar altın para sistemine dönülmüş; fakat 1929 Büyük Krizinden sonra devamlı olarak kâğıt para sistemine geçilmiştir. Böylece ABD dışındaki birçok ülkede kâğıt paraların altına dönüşebilme özelliği kalkmıştır. Bu dönemde gümüş üretimi çok olduğundan kıymetinde büyük bir düşüş meydana gelmiştir. Bunun sonucu olarak kullanımdan kalkmış; fakat yardımcı para olarak kullanılmaya devam etmiştir. ABD’de ise Bretton Woods anlaşmasına kadar doların altınla ilgisi devam etmiştir. 1968 yılında dolar krizi ile Doların altına dönüşmesi kayda bağlanmış, 1971 yılında da altınla ilişkisi tamamen kesilmiştir.[21]
Artık kâğıt paranın altın ile bir ilişkisi kalmamıştır. Bu da, para arzına geniş bir esneklik kazandırmış ve para arzının, ekonomi politikası aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır. Günümüzde kâğıt para sistemine geçilip paranın altınla ilişkisi kalmamasına rağmen, altının ödeme aracı fonksiyonu tamamen ortadan kalkmamıştır; özellikle uluslararası ödemelerde bu fonksiyon önemini muhafaza etmektedir.[22]
II. ALTIN VE ALTIN İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
A. Altın, Kullanım Alanları ve Tarihçesi[23]
Altın yumuşak, parlak sarı renkte bir metal olup, tabiatta serbest halde bulunmaktadır. Yer küresinin tahminen milyonda birini oluşturmaktadır. Altının kimyadaki saflığı “yüzde” ile mücevhercilikteki saflığı ise “karat” veya “ayar” terimleriyle ifade edilmektedir. Buna göre 24 ayar/karat altın % 100 saf altını, 22 ayar ise % 91, 6 oranında altını ifade etmektedir. Altının uluslar arası alım-satımında troys ons ve kg. ölçü birimleri kullanılmaktadır.
Altın asitlere karşı dayanıklı bir metal olup kolayca kimyasal tepkimeye girmez. Parlak sarı renge sahip olduğu, kolayca işlenip şekil verilebildiği için ilk çağlardan beri insanların ilgisini çekmiştir. Çağlar boyunca ziynet eşyası olarak kullanılan altın, zanaatkarların gözünde değerini halâ korumaktadır. 2002 yılı itibariyle üretilen toplam altının % 90’ı, kuyumculuk başta olmak üzere kaplama, süsleme ve madalyon basımı gibi işlerde kullanılmaktadır. Kimyasal maddelere karşı dayanıklı, korozyona uğramayan, ısı ve elektrik iletkenliği yüksek ve yansıtıcı olma özelliğine sahip olduğu için, endüstriyel alanda da sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır.
Altın, önceleri değişim aracı, daha sonra ise yatırım ve saklama aracı olarak iktisadî hayatta önemli rol oynamıştır. Bilinen kayıtlara göre M.Ö. 3200’de Mısır hükümdarları zamanında, eşit boyda çubuklar halinde çekilip para olarak kullanılmıştır. M.Ö. VII. yüzyılda, altın sikke olarak bastırılmıştır. Altının para olarak basılması ticaretin gelişmesinde, şehirlerin zenginleşmesinde ve refahın yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Altın, kâğıt para emisyonunun güvencesi ve milletlerarası ödeme aracı olarak hala önemini korumaktadır. Her koşulda satın alma gücünü koruyabilmesi, değer saklama aracı olarak tüm dünya tarafından kabul edilmesi, siyasi ve ekonomik belirsizlik ortamında güvenilir olması, hemen tüm yatırım araçlarının getirileriyle negatif korelasyona sahip tek yatırım aracı olması nedeniyle altın, stratejik önem taşımaktadır. Altın, merkez bankaları açısından da başvurulabilecek son kaynak olarak değerlendirilmektedir. Nitekim bugüne kadar çıkarılan altının üçte birinden fazlasının hükümetlerin ve merkez bankalarının elinde rezerv olarak bulunduğu tahmin edilmektedir. Diğer taraftan son dönem dünya ekonomisinde yaşanan krizler, finans piyasalarındaki istikrarsızlık ve ülkeler arasında yaşanan politik gerginliklerin piyasalardaki risk faktörünü artırması nedeniyle altın, yatırımcıların dikkatini daha çok çekmeye başlamıştır.
B. Klasik Fıkıh Kaynaklarında Altın ile İlgili Hükümler
Altın Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde muhtelif vesilelerle geçmektedir. Kur’ân’da insanlara altın ve gümüşün sevdirildiği[24], altın ve gümüşü biriktirip onu Allah yolunda harcamayanların can yakıcı bir azaba uğrayacakları[25], kâfirlerin ahirette, kurtulmak için dünya dolusu altını fidye olarak vermek isteseler kabul edilmeyeceği[26], iyi kimselerin cennette altın bileziklerle süslenecekleri[27] ve bu kimselere cennette altın tepsi ve kadeh dolaştırılacağı[28] haber verilmektedir. Hadîs-i şeriflerde ise altınla yapılan faizli ve faizsiz ticarî muamelelerden, ev ve süs eşyası olarak veya başka maksatlarla kullanılmasının hükmünden ve zekâtından söz edilmektedir.[29] Hadislerdeki ele alınış şekline paralel olarak altın, klasik fıkıh kaynaklarında zekât, bey’, sarf ve riba, şerike ve kerâhiye bölümlerine konu olmuş; çeşitli maksatlarla kullanılmasının hükmü değerlendirilmiştir.
1. Altının Kullanımı
İslâm hukukunda, genelde israfı önlemek, kadın ve erkek kıyafetinde farklılığı sağlamak ve altın paranın maksadı dışında kullanılmasını ve böylece tedavüldeki para hacminin daralmasını engellemek gibi ahlâkî ve iktisadî gerekçelerle altın kullanımına sınırlandırmalar getirilmiştir.
a) Altın Ziynet Eşyasının Kullanımı
Altın ziynet eşyasının kullanılmasında hüküm, kadın ve erkeğe göre değişmektedir. Kadınların her türlü altın süs eşyası kullanmaları helâldir. Erkeklerin yüzük, kolye, saat, kalem gibi altın eşyalar kullanmaları ise haramdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “Altın ve ipek ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir” buyurmuştur.[30] Hz. Ali, “Rasûlullâh (s.a.s.) altın yüzük takmayı yasakladı.” demiştir[31]. Abdullah b. Abbâs da şöyle anlatmıştır: “Rasûlullâh (s.a.s.) bir adamın elinde altın yüzük gördü. Onu çıkarıp attı ve ‘Biriniz cehennemden bir ateş istiyorsa, bunu eline taksın.’ buyurdu.”[32]. Bu konuda İslâm bilginleri görüş birliği içindedir.[33] Ancak bir kısım İslâm bilgini, ziynet mahiyetinde olmadığı ve değerinin de az olduğu için altının nişan olarak kullanılmasının caiz olduğunu söylemiştir[34].
b) Altın Eşyanın Kullanımı
Altın çatal, kaşık, tabak gibi eşyanın kullanımı, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın haram kılınmıştır. Hz. Peygamber, altın ve gümüş kaplardan yiyip içmeyi yasaklamış[35], “Altın veya gümüş kaptan içen kişi, ancak karnına cehennem ateşini doldurmuş olur”[36] buyurmuştur. Altın kaplardan yemenin ve içmenin haram olduğu konusunda İslâm bilginleri görüş biriliği içindedir[37]. Ancak Zahirîler, altın kapları kullanmanın haram olduğunu kabul etmekle birlikte, bunlardan yiyip içmenin haram olmadığı görüşündedir[38].
Bilginlerin çoğunluğu, altının yeme içme dışında başka bir amaçla kullanılmasını, yeme içmeye kıyas ederek haram olduğunu söylemiştir. Fakat son dönem bilginlerinden Şevkânî, söz konusu yasağın sadece altın ve gümüş kaplardan yeme içmeye ait olduğu, diğer kullanımların buna kıyas edilemeyeceği görüşündedir[39].
Altın ev eşyası bulundurulması ile harp aletlerinin ve Mushaf’ın altın ile süslenmesi konusunda görüş ayrılığı bulunmaktadır.[40]
Zaruret halinde ise altın kullanılması caiz görülmüştür[41] Nitekim Hz. Peygamber, Arfece’ye, harpte kesilen burunun yerine altın burun takılmasına izin vermiştir[42].
2. Altının Zekâtı
İslâm’ın ilk dönemlerinde, altın ve gümüş paralar tedavüldeydi. Ayrıca külçe halindeki altın ve gümüş de ödemelerde kullanılıyordu. Diğer taraftan altın, süs eşyası olarak da kullanılmaktaydı. Bu itibarla fıkıh kaynaklarında altının zekâtı, mübadele aracı olması ve ziynet eşyası olması bakımından ele alınmıştır.
a) Mübadele Aracı Olan Altının Zekâtı
Ayet ve hadislerde, altın ve gümüşü olup da zekâtını vermeyenlerin kıyamet günü azaba uğrayacakları belirtilmektedir[43]. Altının nisabı konusunda ise, hadis kaynaklarında 20 dinar altının zekâta tabi olduğunu bildirilmektedir[44].
İslâm bilginleri hadislerde geçen ölçüleri esas alarak, temel ihtiyaçlarından fazla olarak 20 dinar/miskal (80,18 gr.) veya daha fazla altına sahip olan kişinin, üzerinden bir yıl geçmesi durumunda 1/40 oranında zekâtını vermesi gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir[45]. Kişinin hem altını, hem de gümüşü varsa; Hanefilere göre nisabın belirlenmesinde bunlar birbirine eklenir[46], Şâfıî ve Hanbelîleri göre ise eklenmez[47].
b) Altın Ziynet Eşyasının Zekâtı
Altın ziynet eşyasının zekâta tâbi olup olmadığı tartışmalıdır; Hanefilere göre nakit, külçe veya ziynet eşyası olmasına bakılmaksızın nisaba ulaşan altın, üzerinden bir yıl geçmesi halinde 1/40 oranında zekâta tâbidir[48]. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise mubah olan ziynet eşyası zekâta tâbi değildir. Ancak Şâfiîler, ziynet eşyasının çok fazla olması, yaklaşık 800 gr.dan fazla olması durumunda zekâtının verilmesi gerektiği görüşündedirler.[49]
Buna karşılık erkekler için olan altın yüzük gibi kullanılması haram olan altın ziynet eşyası ile altın tabak, kaşık, çatal gibi ev eşyasının zekâta tâbi olduğu konusunda İslâm bilginleri görüş birliği içindedir[50].
3. Sarf
Altın, gümüş veya nakit paraların kendi cinsleriyle veya diğer para cinsleriyle değişimine sarf akdi denir. Faiz amaçlı kullanılmasını engellemek amacıyla altının altın ile değişiminde iki bedelin de eşit ve peşin olması; gümüş ile değişiminde ise sadece peşin olarak ödenmesi şart koşulmuştur. Bu konuda İslâm bilginleri ittifak halindedir[51].
Nitekim Hz. Peygamber, altının altınla eşit olarak değiştirilmesi gerektiğini belirtmiş[52]; ayrıca altın veya gümüşle değişiminin peşin olması gerektiğini belirtmiş, veresiye olmasını yasaklamıştır[53]. Bir hadiste Rasûlullâh, “Altını altınla, gümüşü gümüşle, buğdayı buğdayla, arpayı arpayla, hurmayı hurmayla, tuzu tuzla eşit ve peşin olarak alıp satın. Eğer cinsleri farklıysa peşin olmak kaydıyla dilediğiniz gibi satabilirsiniz.” buyurmuştur[54].
Altının fels veya kağıt parayla değişiminin sarf akdi kapsamına girip girmediği ileride değerlendirilecektir.
4. Faiz
Faiz, malın mal ile değişiminde akitte şart koşulan ve karşılığı olmayan fazlalıktır. Ayet ve hadislerde faiz kesin olarak yasaklanmıştır. Kur’ân’da, “Faiz alanlar, ancak şeytanın aklını çelip peşine taktığı kişiler gibi davranırlar. Çünkü onlar, “alışveriş ile faiz birbirinin aynıdır” derler. Halbuki Allâh, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Rabbin faiz hükmünü açıkladıktan sonra hemen bundan vaz geçen kişinin daha önce aldıklarından dolayı bir sorumluluğu yoktur; Allâh onu affedecektir. Bundan sonra tekrar faiz alan kişi Cehenneme girecek ve orada temelli kalacaktır.”[55], “Ey iman edenler! Allâh’a karşı kulluk bilinci içinde olun, gerçekten inanıyorsanız faiz alacaklarınızdan vazgeçin. Böyle yapmazsanız, Allâh’a ve Rasûlüne savaş açmış olursunuz. Ama faizi almaktan vazgeçerseniz, ana paranız sizindir. Böylece ne haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz.”[56] buyrulmuştur. Rasûlullâh (s.a.s.) ise, fâiz alanın, verenin, fâiz akdini yazanın ve buna şahitlik yapanların Allâh’ın rahmetinden uzak olduğunu bildirmiştir[57].
Diğer taraftan Hz. Peygamber, faizin kapsamına, faizli alışverişlere işaret ettiği hadislerinde, “Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla eşit ve peşin olarak alınıp satılır. Artıran veya artırılmasını isteyen faiz işlemi yapmış olur. Bu hususta alan da veren de birdir.”[58]; “Altın altınla peşin olarak satılmazsa fâizdir. Buğday buğdayla peşin olarak satılmazsa fâizdir. Arpa arpayla peşin olarak satılmazsa fâizdir. Hurma hurmayla peşin olarak satılmazsa fâizdir.”[59] buyurmuştur.
İslâm bilginleri, bu anlamdaki hadislerden hareketle fâizin illetini belirlemeye çalışmışlardır. Hanefî ve Hanbelîlere göre fâiz yasağının illeti, mübadele edilecek mallar arasında cins ve ölçü/tartı birliğinin bulunmasıdır.[60] Şâfiîlere göre fâizin illeti, gıda maddesi veya para olmasıdır. Burada paradan kastedilen altın ve gümüştür.[61] Mâlikîlere göre ise saklanıp depolanabilen gıda maddesi veya para olmasıdır. Para konusunda, altın-gümüş olması ve her ne şekilde olursa olsun sadece para olması şeklinde iki farklı görüş bulunmaktadır.[62] Zahirîler ise, fâizin yalnız hadiste geçen altı şeyde geçerli olduğunu söylemişlerdir[63].
Buna göre İslâm bilginlerinin tamamı, altının altınla değişiminde fazlalık bulunması veya vadeli olması durumunda, gümüşle değişiminde ise vadeli olması durumunda faiz olacağı konusunda ittifak etmişlerdir.
Altının felslerle veya günümüzde geçerli olan kâğıt paralarla değişiminde faizin söz konusu olup olmadığı ileride değerlendirilecektir.
III. ALTININ VADELİ SATIŞI
A. Altın ve Gümüş Dışındaki Paraların İslâm Hukuku Açısından Geçerliği
Klasik fıkıh kaynaklarında para ile kastedilen altın, gümüş ve bunlardan yapılan paralardır. Altın ve gümüş dışındaki madenlerden yapılan felsler ise bunlara kıyaslanarak para kabul edilmiştir.
Mezhep imamları döneminde kâğıt para olmadığı için, bu konuda kaynaklarda bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak kâğıt para ile o dönemde tedavülde bulunan felsler birbirine benzediği için, zekât ve ribâ bahislerinde felslerin durumu incelendiğinde İslâm bilginlerinin kâğıt paralar hakkındaki görüşleri ortaya çıkacaktır:
Hanefîler, tedavülde bulunan felslerin, mübadele aracı olması sebebiyle zekâta tabi olduğunu söylemiştir[64]. Şâfiî ve Hanbelîler ise, felsler para olmadığı için ticarete sunulması halinde zekâta tabi olduğunu, aksi halde olmadığını söylemiştir[65]. Mâlikîlerde tercih edilen görüş de, buna benzemektedir[66].
Diğer taraftan Şâfiî ve Zâhirîler ile Mâlikî mezhebinin meşhur görüşüne ve Hanbelîlerden gelen bir görüşe göre, altın ve gümüşte faizin illeti para olmalarıdır ve bu illet sadece altın ve gümüşe hastır, başkasına geçmez[67]. Bunlara göre, para din tarafından belirlenmiştir, insanların uygulamaları etki etmez. Dolayısıyla insanların altın ve gümüş dışında kullandıkları paraların hükmü bunlara kıyaslanamaz.
Bu açıklamalardan, kâğıt paraların, Hanefîlere göre ve Mâlikîlerden bir görüşe göre para, diğerlerine göre ise para olmadığı anlaşılmaktadır.
Hâlbuki paranın altın veya gümüş olması gerekmez; aksine bakır, bronz gibi diğer madenlerden olabileceği gibi, kâğıttan da olabilir. Zira paranın belirli bir maddeden olmasını gerektiren dinî veya tabii bir sınırlama yoktur. Ayet ve hadislerde dinar ve dirhemin geçmesi, o dönemde para olarak bunların kullanılması; başka para olmamasıdır. Nasslarda altın ve gümüş paranın geçmesi, bunların dinen para olarak belirlendiği anlamına gelmez. Çünkü nasslarda sebebin özel olmasına değil, lafzın genel ifadesine itibar edilir.[68]
Nitekim Hz. Ömer’den nakledilen şu haber de bunu desteklemektedir: Hz. Ömer, altın ve gümüş paralarda hile çoğalınca tedavüldeki madeni paraları piyasadan çekip yerine deve derisinden yapılmış paralar sürmeyi düşünmüş ve bu konuyu ashapla istişare etmiştir. Ashabın bir kısmı “O zaman deve kalmaz!” diye itiraz edince, bundan vazgeçmiştir.[69] Hz. Ömer’in bu önerisine ashap, dini bir gerekçeyle değil, insanların istismar etme ihtimali ile karşı çıkmıştır. Altın ve gümüş dışında para basılması caiz olmasaydı, Hz. Ömer bunu yapmak istemeyeceği gibi, Ashabın da dini gerekçelerle reddetmeleri gerekirdi.
Benzer bir ifade de Müdevvene’de geçmektedir. İmam Mâlik fülûs hakkında, “İnsanlar aralarında deriden paralar kullanacak olsalar; ben derinin altın ve gümüş parayla vadeli olarak alışverişini hoş karşılamazdım.” demiştir.[70]
Mecma’u’l-Fıkhi’l-İslâmî de, 10-15 Aralık 1988 tarihlerinde Kuveyt’te yapılan 5. dönem toplantısında şu kararı almıştır: “Kâğıt para, kendinde para olma özelliği tam olarak bulunan itibarî paradır. Altın ve gümüş için konmuş olan faiz, zekât, selem ve diğer hükümler bunun için de geçerlidir.”[71]
B. Altının Para Olma Vasfı
Bir şeyin, para olma vasfını, ya dinin belirlemesiyle ya da insanların kabulü ve uygulamalarıyla kazandığı kabul edilmiştir. İslâm bilginlerinin çoğunluğu altın ve gümüşün para olarak yaratıldığı, insanların kendi anlaşma ve uygulamalarıyla bunların para olmaktan çıkmayacağı görüşündedir[72]. Felslerin para olması konusunda ise farklı görüşler ortaya koymuşlardır.
Altın ve gümüş paralar, paranın bütün fonksiyonlarını yerine getiren değişim araçlarıdır.[73] Şah Veliyyullah Dihlevî, madenler arasında değişim aracı olmaya en uygununun, küçük hacimli ve birimleri birbirine benzediği için altın ve gümüş olduğunu; altın ve gümüşün doğal, bunların dışındakilerin ise ıstılahî para olduğunu söylemiştir[74]. Bu görüşe göre altın ve gümüş, din tarafından para olarak belirlenmiştir ve insanların uygulamaları bunda etkili olmaz. Altın ve gümüş dışındaki paralar ise, insanların uygulamalarıyla para özelliğini kazanmıştır ve bu durum geçicidir. Dolayısıyla insanların altın ve gümüş dışında kullandıkları paralar bunlara kıyaslanamayacağı gibi, altın ve gümüş para kullanmamaları da bunları para olmaktan çıkarmaz.[75].
Buna karşılık İbn Teymiye şöyle demiştir: “Altın ve gümüş para konusunda ne doğal ne de dinî bir tanım bulunmaktadır; bunların para olması insanların uygulamaları ve kabullerine dayanmaktadır. Çünkü bunların bizzat kendileri amaçlanmaz; aksine bunlar işlemlerde ölçü olarak kullanılmak için istenir. Başka bir ifadeyle altın ve gümüş paralar amaç değil, hukukî işlemlerde araçtırlar. Bu sebeple bunlar değer ölçüsüdür. Diğer mallar ise, bizzat kendilerinden yararlanmak için istenir.”[76] Buna göre, “eşya olarak işlenen altın, altın para karşılığında vadeli veya fazla olarak satılabilir”[77]. Talebesi İbn Kayyım el-Cevziyye de şöyle demiştir: “Altın, mubah olan ziynet eşyası yapılmakla para olma vasfını kaybeder ve elbise veya diğer süs eşyaları gibi ticaret eşyası haline gelir. Bunun için ziynet eşyasına zekât gerekmemektedir. Dolayısıyla diğer eşyaların alışverişinde faiz söz konusu olmadığı gibi, aynı cinsten olmamak kaydıyla para ile bunların alışverişlerinde faiz cereyan etmez. Çünkü ziynet eşyası yapıldıktan sonra, artık ticaret için hazırlanmıştır; para amacıyla kullanılmaz. Bu sebeple kendi cinsiyle satıldığında, vadeli değilse faiz cereyan etmez.”[78]. İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’ın bu görüşlerinden hareketle, işlenmiş altının para olmaktan çıktığını ve vadeli satışının caiz olduğunu söyleyen bilginler bulunmaktadır[79]. Bu yaklaşıma göre, insanların para olarak kabul ettiği dirhem, dinar, fels, banknot, kağıt para İslâm hukukuna göre de paradır; buna karşılık ziynet eşyası ise para değildir.
İbn Teymiyye ve İbn Kayyım el-Cevziyye’nin görüş ve delilleri, Mecma’u’l-Fıkhi’l-İslâmî’nin 1-6 Nisan 1995 tarihlerinde Abudabi’de düzenlenen 9. Toplantısında ele alınarak eleştirilmiş ve aykırı karar çıkmıştır[80].
Bu tartışmalar paranın altın ve gümüş olduğu çağlarda veya altın standardı döneminde geçerli ve makuldür. Günümüzde artık altın ve gümüş para değildir. Paranın tanımı, özellikleri ve fonksiyonları göz önünde bulundurulduğunda altının para olmadığı ortaya çıkar:
Paranın genel kabul görmesi, yurtiçi ve yurtdışında resmen tanınıp kullanılması, yeknesak, tekbiçimli, değişik miktarlardaki ödemelerin yapılabilmesi için kolayca bölünebilir ve birbirine dönüşebilir olması gerekir. Para, mal veya hizmetlerin değer ölçüsüdür.
Altın hem insanların örfünde, hem de kanun nazarında para değildir; günümüzde geçerli olan kâğıt paradır. Modern ekonomilerde egemen olan para sistemi budur. Kâğıt paranın altın ile bir ilişkisi kalmamıştır. Diğer taraftan altın, değişik birimlerde basılı olmadığı gibi, eski dönemlerde olduğu gibi tartılarak bölünüp alışverişlerde kullanılmamaktadır. Altın, mal ve hizmetlerin değer ölçüsü olmaktan çıkmıştır; hatta aksine kendinin değeri kâğıt para ile belirlenmektedir. Dolayısıyla altın artık para değildir.
Ancak çağlar boyunca bir değer saklama birimi olarak kabul edilen altın, değerini her şartta koruyabilmesi nedeniyle halâ güvenli bir yatırım ve tasarruf aracı olma özelliğini sürdürmektedir. Diğer taraftan altın uluslar arası düzeyde ödeme aracı ve merkez bankalarında rezerv olarak kullanılmaya devam etmektedir. Nitekim dünyada üretilen altınların büyük bir kısmı merkez bankalarınca kullanılmaktadır[81]. Bunun yanında ülkemizde, devlet veya belirli kurumlarca basılan altın para ve külçe altınlar borçlanma ve tasarruf aracı olarak kullanılmaya devam etmektedir. Çok nadir de olsa bunların alışverişlerde kullanıldığı da görülmektedir; hepimiz, alıcının yanında getirdiği çeyrek, yarım vb. altını satıcıya vermek istediğine, satıcının da telefonla kuyumcudan altının fiyatını öğrenip alacağından mahsup ettiğine şahit olmuşuzdur.
Bu itibarla altının paralık vasfını koruyup korumadığı hususunda devlet veya belirli kurumlarca basılan altın para ve külçe altın ile ziynet ve altın eşyanın birbirinden ayrılması uygun olur; bunlardan birincisi para olma vasfını devam ettirmektedir, diğeri ise para olmayıp ticaret eşyasıdır. Böyle bir ayrımın yapılamayacağı, bunun dayanaksız olduğu ise söylenemez. Zira zekâtta ziynet eşyası ayrımının yapılması bunun mümkün olduğunu göstermektedir.
C. Altının, Altın ve Gümüş Dışındaki Paralarla Alışverişi
İslâm bilginlerinin çoğunluğu farklı gerekçelerle, felsle altının vadeli olarak alımını caiz görmüşlerdir: Hanefîlere göre altın ile fels arasında faiz cereyan etmez; peşin veya vadeli olarak satılabilir. Çünkü bunların cinslerinin farklı olması yanında, altın tartıyla, felsler ise sayıyla işlem görmektedir. Buna göre, fels karşılığında dirhem aldıktan sonra, biri teslim alıp diğeri almadan ayrılsalar akit caiz olur. Zira bu sarf değil, bedellerden biri peşin, diğeri veresiye olmak üzere yapılan mal alışverişidir.[82] Hanbelî mezhebinde tercih edilen görüş de böyledir[83].
Şâfiî ve Zâhirîler ile Mâlikî mezhebinin meşhur görüşüne ve Hanbelîlerden gelen bir görüşe göre, altın ve gümüşte faizin illeti para olmalarıdır ve bu illet sadece altın ve gümüşe hastır, başkasına geçmez[84]. İnsanların altın ve gümüş dışında kullandıkları paraların hükmü bunlara kıyaslanamayacağı gibi, altın ve gümüş para kullanmamaları da bunları para olmaktan çıkarmaz. Dolayısıyla, altın ve gümüş dışındaki paraların vadeli veya fazla olarak satışında faiz söz konusu değildir[85].
Sadece Mâlikî mezhebinden gelen bir görüşte, bir şeyin para olarak dolaşımda bulunması faiz illeti olarak yeterlidir.[86]
Buna göre Hanefilere, Şâfiîlere, Hanbelîlere göre ve Mâlikîlerde tercih edilen görüşe göre altın, günümüzde tedavülde bulunan paralar karşılığında peşin veya vadeli olarak alınıp satılabilir. Malikîlerden gelen diğer görüşe göre ise, kâğıt paralar tedavülde olduğu için, bunlarla altının peşin olarak alınıp satılması gerekir.
Klasik kaynaklardaki bu ifadelerden hareket ederek altının kâğıt parayla vadeli olarak satılmasının faiz olmadığı söylenebilir. Ancak bu kolaycı bir yaklaşımdır. Çünkü kâğıt paranın İslâm hukukuna göre para olmadığını kabul etmek veya bunlarda faiz illetinin bulunmadığını söylemek pek çok dini ve sosyal problemlere yol açacaktır. Fakat hiçbir kayıt getirmeksizin altının günümüzde para olma vasfını devam ettirdiğini ve kağıt para ile alışverişinde sarf-faiz hükümlerinin cari olduğunu söylemek de problemlidir.
Bu itibarla, insanlar ve kanun nazarında para olarak kabul edilen kağıt paraların artık altın ve gümüş paraların yerini aldığı; altının ise para olma vasfının kalmadığı, ancak Devlet ve bazı kurumlar tarafından bastırılan altın paralar ile külçe altınlarda bir takım para vasfının devam ettiği kabul edilerek buna göre hüküm verilmelidir.
SONUÇ
Bu açıklamalar doğrultusunda paranın ve altının günümüzdeki konumları değerlendirildiğinde şu sonucu çıkarabiliriz:
1. Altın Para ve Külçe Altının Alışverişi
Günümüzde altın ve gümüş para veya bunların karşılığı olan banknotlar tedavülden kalkıp yerini kâğıt paralar almıştır. Buna rağmen, devlet veya belirli kurumlarca basılan altın para ve külçe altınlar borçlanma ve tasarruf aracı olarak kullanılmaya devam etmektedir. Ayrıca az da olsa bunların alışverişlerde kullanıldığı da görülmektedir. Diğer taraftan merkez bankaları, genellikle ulusal paranın değerini desteklemek ve dış ödemelerde kullanmak için ihtiyat amacıyla kasalarında altın stoku bulundurmaktadırlar. Bu sebeple söz konusu altınların para olma özelliği devam etmektedir ve kâğıt para ile alışverişinde sarf kuralları geçerlidir; dolayısıyla peşin olarak alınıp satılması gerekir. Ancak kâğıt para ile altın arasında bir ilişki kalmadığından cinsleri farklı olduğu için eşitlik söz konusu değildir.
2. Altın Eşyanın Alışverişi
Devlet veya belirli kurumlarca basılan altın para ve külçe altınlar dışındaki altın eşyanın para olma vasfı kalmamıştır. Bunlar insanlar tarafından ne para olarak görülmekte, ne de para olarak hukukî işlemlerde kullanılmaktadır. Aksine insanlar bunları ticaret malı olarak kabul etmekte ve işlemler de buna göre yapılmaktadır. Bu itibarla zikredilen altın paralar ve külçeler dışında kalan altın eşyanın kâğıt parayla alışverişi sarf akdi değildir, dolayısıyla vadeli olarak alışverişinde sakınca yoktur.
[1] Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, “Para”, 2/1158.
[2] bk. Sabri Orman, “Modern İktisat Literatüründe Para, Kredi ve Faiz”, Para, Faiz ve İslâm, İstanbul 1987, 7; Osman Eskicioğlu, “Faiz”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1989, 2/536; O. Oğuz, İktisada Giriş, Temel Kavramlar ve Prensipler, İstanbul 1992, 156; Genel İktisat Teorisi, s. 157; M. Akdiş, Para Teorisi ve Politikası, İstanbul 2001, 1; Abdil Karakuş, İslâm Hukuk Kaynaklarındaki Faiz Kavramının Modern Ekonomi Bağlamında Yeniden Değerlendirilmesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kahramanmaraş 2006, 41; Mükerrem Hiç, Para Teorisi, İstanbul 1973, 1; Tevfik Çavdar, İktisat Kılavuzu, y.y. 1972, 201; Ersoy Akıncı, Ulusal Gelir (İktisada Giriş), Ankara ty., 99; Orhan Hançerlioğlu, Ticaret Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1982, 333; Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye fi’l-İktisâdi’l-İslâmî Kıymetühâ ve Ahkâmühâ, Dimeşk 2002, 158; Abbâs Bâz, Ahkâmü Sarfi’n-Nukûd, Amman 1999, 143; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Muhasebe ve Finansman Alanı Piyasaları İzlemek, 20; İ. Şıklar, Para Teorisi ve Politikası, Eskişehir 2004, 3; Abdullah Durmuş, Fıkhî Açıdan Günümüz Para Mübadelesi İşlemleri, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008, 13; http://muhasebedersleri.com/ekonomi/para.html.
[3] M. Akdiş, Para Teorisi ve Politikası, 1.
[4] bk. Sabri Orman, “Modern İktisat Literatüründe Para, Kredi ve Faiz”, Para, Faiz ve İslâm, İstanbul 1987, 8-9; Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, İstanbul 2007, 171-172; Yasemin Yalta, Para Teorisi ve Politikası, y.y. 2011, 1; Mehmet Saraç, “Para Ekonomisinin Temelleri“; http://web.sakarya.edu.tr/~msarac/tr/icerik/dersler/dn5/ ParaEkonomisininTemelleri.pdf; Ş. Yigitbaşı, N. A. Atabey, http://www.ekodialog.com/Konular/ para_ces_islev.html; Feyat Yeşiltepe, “Para”, http://www.feyonomi.com/iktisatders/para.pdf; http://www. muhasebedersleri.com/ekonomi/para.html; http://www.turkcebilgi.com/para/ansiklopedi; http://www.ekodialog. com/uluslararasi_ekonomi/para-ve-banka-kpss-para-nedir.html.
[5] bk. Ahmed el-Hasenî, İslâm’da Para, 24-30; Muhammed Zekî Şâfiî, Mukaddime fi’n-Nukûd ve’l-Bünûk, Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, 9. Baskı, 1981, 22; Abdil Karakuş, İslâm Hukuk Kaynaklarındaki Faiz Kavramının Modern Ekonomi Bağlamında Yeniden Değerlendirilmesi, 43; Abdullah Durmuş, Fıkhî Açıdan Günümüz Para Mübadelesi İşlemleri, 19-21; http://tr.wikipedia.org/wiki/Para; Ş. Yigitbaşı, N. A. Atabey, http://www. ekodialog.com/Konular/para_ces_islev.html; Yasemin Yalta, Para Teorisi ve Politikası, 1-2; http://www. muhasebedersleri.com/ekonomi/para.html; http://www.turkcebilgi.com/para/ansiklopedi.
[6] İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakkiîn an Rabbi’l-Âlemîn, Beyrut 1977, Dâru’l-Fikr, 2/137.
[7] Ahmed Câmi’, en-Nazariyyetü’l-İktisâdiyye -et-Tahlîlü’l-İktisâdi’l-Küllî-, Kahire, 1976, 3. Baskı, 2/32; Sabri Orman, “Modern İktisat Literatüründe Para, Kredi ve Faiz”, Para, Faiz ve İslâm, 17-27; Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, 155-171; Abdullah Durmuş, Fıkhî Açıdan Günümüz Para Mübadelesi İşlemleri, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008 14-19; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Muhasebe ve Finansman Alanı Piyasaları İzlemek, 22-24; Ernur Demir Abaan, Para: Para Hukuku ve Kaynakları, Nisan 2004; Merkez Bankası Yayınları; Lerzan İskenderoğlu, Uluslar Arası Para Sisteminin Sorunları ve İyileştirme Çalışmaları, APE Tartışma Tebliği, TC Merkez Bankası, Haziran 2008, II. Bölüm; Yasemin Yalta, Para Teorisi ve Politikası, 2-6; Hiç, Para Teorisi, s. 13; Neumark, Umûmî İktisat Teorisi, s. 329; Gonnard, Para Ekonomisi, s. 37; http://tr.wikipedia.org/wiki/Para, http://www.muhasebedersleri.com/ekonomi/para.html; http://www.sobiadacademy.net/sobem/e-ekonomi/merkez-bankacilik/dogusu.htm; Ş. Yigitbaşı, N. A. Atabey, http://www.ekodialog.com/Konular/para_ces_islev.html; http://www.turkcebilgi.com/para/ansiklopedi.
[8] Ahmed Câmi’, en-Nazariyyetü’l-İktisâdiyye –et-Tahlîlü’l-İktisâdi’l-Küllî-, Kahire, 1976, 3. Baskı, 2/29.
[9] Vildan Serin, Para Politikası, İstanbul 1982, 25; Feridun Ergin, Para Siyaseti, İstanbul 1966, s. 22; http://www.malihaber. com/modules.php?name=Encyclopedia&op=content&tid=1471.
[10] R. Gonnard, (Trc. Refii Şükrü Suvla), Para Ekonomisi, İstanbul 1939, 46; Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye, 102; Orhan Oğuz, Genel İktisat Teorisi, y.y. 1979 160-161.
[11] Feridun Ergin, Para Siyaseti, 22.
[12] Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye, 104-106.
[13] Mükerrem Hiç, Para, Kredi ve Fiyatlar, 5.
[14] Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye, 107, 114; Mükerrem Hiç, Para, Kredi ve Fiyatlar, 5.
[15] Vildan Serin, Para Politikası, 27.
[16] Feridun Ergin, Para Siyaseti, 24.
[17] Vildan Serin, Para Politikası, 27.
[18] Mehmet Erkal, “İslam’ın İlk Devirlerinde Para ve Zekat Nisabının Hesaplanması”, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul 1985, sy. 3, 79-88; Bilal Aybakan, “Nakit”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 32/324; Ali Keleş, İslâm’a Göre Para Kavramı (Tarihi, Tanımı ve Fonksiyonları), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa 1998, 40; Abdullah Durmuş, Fıkhî Açıdan Günümüz Para Mübadelesi İşlemleri, 17.
[19] Mükerrem Hiç, Para, Kredi ve Fiyatlar, 9. Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye, 117-119.
[20] İlker Parasız, Para Banka ve Finansal Piyasalar, Bursa 2000, 38.
[21] Muhammed Zekî Şâfiî, Mukaddime fi’n-Nükûd ve’l-Bünûk, 41, 53; Mustafa Rüşdî, en-Nazariyyetü’n-Nakdiyye, İskenderiyye 1982, 131; Ahmed el-Hasenî, İslâm’da Para, 49; Ahmed Hasen, el-Evrâku’n-Nakdiyye, 119; Mükerrem Hiç, Para, Kredi ve Fiyatlar, 11-12.
[22] Erdoğan Alkin, İktisat, İstanbul 1992, 224; http://www.halkbank.com.tr/channels/1. asp?id=673; http:// www.nuveforum.net/1225-elementler/235213-altin/; http://www.malihaber.com/modules.php?name=Encyclope dia &op=content&tid=1471.
[23] M. Göknil Vural, Altın Piyasası ve Altın Fiyatlarını Etkileyen Faktörler, Uzmanlık Tezi, TC Merkez Bankası, Ankara 2003, 5-27; Sinan Aslan, Altın ve Altına Dayalı İşlemler Muhasebesi, İstanbul 1999, 3-11; Evşen Özyörük, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda Altın ve Yabancı Para Değerlemesi ve Oluşan Kur Farklarının Muhasebeleştirilmesi, Uzmannlık Tezi, TC Merkez Bankası, Ankara 2005, 3-4; Doğan Aydal, Altın ve Jeolojisi, Mart 2000, 1, 9; Sinem Turgut, Kuyumculuk Sektöründe Safha Maliyet Sistemi ve Bir Uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, 3-19; Kerem Kıldıoğlu, Kıymetli Madenlerin Fiyatlarındaki Değişmelerin Bazı Makroekonomik Göstergelerle İlişkisi Üzerine Ekonometrik Bir Deneme, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2008; Emir Çetinkaya, “VOB Altın” Vadeli İşlem Sözleşmesi, http://www. vob.org.tr/vobportaltur/EduDocs/VOB_Alt%C4%B1n_sunum. 13.10.pdf; “Dünyayı Parmağında Oynatan Maden Altın”, http://www.focusdergisi.com.tr/kultur/00364/; “Madde ve Antimadde: Altın”, http://www.yaklasansaat. com/dunyamiz/dunya/madde_antimadde_altin.asp; “Altın Hakkında”, http://www.goldtrader24.com/p/altin-hakkinda.html; http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/altın; http://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1n; http:// www.troypreciousmetals.com/content.aspx?id=1572fcbc-a3b5-415a-b8d2-dbe53da02935; http://www.nkfu.com/ altin-madeni-ve-ozellikleri/; http://www.nuveforum.net/1225-elementler/235213-altin/
[24] Bk. Al-i İmrân 3/14.
[25] Bk. Tevbe 9/34.
[26] Bk. Al-i İmrân 3/91.
[27] Bk. Kehf 18/31.
[28] Bk. Zuhruf 43/71.
[29] Bk. Wensinck, “Zeheb”, el-Mu’cemü’l-Müfehres li-Elfâzi’l-Ehâdîsi’n-Nebevî.
[30] Tirmizi, “Libâs”, 1; Ebû Dâvûd, “Libas”, 14; İbn Mâce, “Libâs”, 19.
[31] Tirmizî, “Edeb”, 45; Nesâî, “Ziynet”, 43; İbn Mâce, “Libâs”, 46.
[32] Müslim, “Libâs ve Ziynet”, 52 (11).
[33] Serahsî, Mebsût, 30/106; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 5/132; Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik, 6/14; Kâdîzâde, Tekmiletü Fethi’l-Kadîr, 10/21-23; Mevsılî, İhtiyâr, 4/159; Meydânî, Lübâb, 4/158; Karâfî, Zehîra, 13/260; Desûkî, el-Hâşiyetü alâ’ş-Şerhi’l-Kebîr, 1/62; Nevevî, Mecmû’, 4/440 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, 1/661; İbn Hazm, Muhallâ, 2/355-356.
[34] Bk. Kâmil Miras, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, 4/288-289.
[35] Buhârî, “Et’ıme”, 28, “Eşribe”, 26, 27, “Libâs”, 26; Müslim, “Libâs ve Ziynet”, 4, 5, (2); Ebû Dâvûd, “Eşribe”, 17; İbn-i Mâce, “Eşribe”, 17.
[36] Müslim, “Libâs ve Ziynet”, 2 (1); İmam Malik, Muvatta, 662.
[37] Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 5/132; Kâdîzâde, Tekmiletü Fethi’l-Kadîr, 10/6-8; İbn Nüceym, Bahru’r-Râik, 8/210; Nevevî, Mecmû’, 1/302-303; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/29; Desûkî, el-Haşiyetü ala’ş-Şerhi’l-Kebîr, 1/64-65; İbn Kudâme, Muğnî, 2/608; İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 5/299.
[38] İbn Hazm, Muhallâ, 1/208-209.
[39] Şevkânî, el-Fethu’r-Rabbânî, 8/4241.
[40] Serahsî, Mebsût, 30/283; Kâsânî, Bedâ’i’u’s-Sanâi’, 5/132; İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, 5/299; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/29-30; İbn Kudâme, Muğnî, 2/608; Desûkî, el-Hâşiyetü alâ Şerhi’l-Kebîr, 1/63;
[41] Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 5/132; Zeylaî, Tebyinü’l-Hakâik, Nevevî, Mecmû’, 4/440; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/391; İbn Kudâme, Muğnî, 2/607-608.
[42] Bk. Ebû Dâvûd, “Hâtem”, 7; Tirmizî, “Libâs”, 31; Nesâî, “Zînet”, 4.
[43] Bk. Tevbe 9/34; Buhârî, “Zekât”, 3; Müslim, “Zekât”, 24; Ebû Dâvûd, “Zekât”, 4.
[44] bk. Ebû Dâvûd, “Zekât”, 5; İbn Mâce, “Zekât”, 4; Sahihu İbn Huzeyme, 4/28, (H.No: 2284); Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 4/137; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 3/119.
[45] Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 2/18; İbn Hümâm, Fethü’l-Kadîr, 2/214; Zeylaî, Tebyinü’l-Hakâik, 1/276-277; Mâlik, Müdevvene, 1/302; Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 1/455; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 1/234; Şâfiî, Ümm, 2/40; Nevevî, Mecmû’, 6/2; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/389; İbn Kudâme, Muğnî, 2/596; İbn Hazm, Muhallâ, 4/172 vd.
[46] Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 2/19; Zeylaî, Tebyinü’l-Hakâik, 1/279; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 1/235.
[47] Şâfiî, Ümm, 2/40; Nevevî, Mecmû’, 6/17-18; İbn Kudâme, Muğnî, 2/596.
[48] Serahsi, Mebsût, 3/297; Kâsânî, Bedâ’i‘, 2/18; Merğinânî, Hidaye, 1/104; İbn Hümâm, Fethü’l-Kadîr, 2/215.
[49] Mâlik, Müdevvene, 1/305; Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr (Desûkî ile birlikte), 1/460; Şerhu Muhtasarı Halîl¸2/182-183; Şafiî, Ümm, 2/40-42; Nevevî, Mecmû‘, 6/32-37; İbn Kudâme, Şerhu’l-Kebîr¸2/605-619; İbn Kudâme, Muğnî¸2/603-606.
[50] a.y.
[51] Serahsî, Mebsût, 14/2 vd.; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 6/208 vd.; Merginânî, Hidâye, 3/81 vd.; Malik, Müdevvene, 3/3 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/162 vd.; Şâfiî, Ümm, 3/36 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, 4/133 vd.; İbn Hazm, Muhallâ, 7/436.
[52] Buhârî, “Büyû”, 77; Müslim, “Müsakât”, 75-78 (14), 81-85 (15), 88 (16); Ebû Dâvûd, “Büyû”, 12; Nesâî, “Büyû”, 47; Tirmizî, “Büyû”, 24.
[53] Buhârî, “Büyû”, 79, 80, 8; Müslim, “Müsakât”, 79-83 (15), 86-88 (16); Ebû Dâvûd, “Büyû”, 12; Nesâî, “Büyû”, 49, 50; Tirmizî, “Büyû”, 24.
[54] Müslim, “Müsâkât”, 81 (15).
[55] Bakara, 2/275.
[56] Bakara 2/278-279.
[57] Ebû Dâvud, “Büyû’” 4; Tirmizî, “Büyû’” 2; İbn Mâce, “Ticârât”, 58; Nesâî, “Ziynet” 25.
[58] Müslim, Müsâkât, 82 (15).
[59] Buhârî, Büyû 54, 74, 76; Ebu Dâvud, Büyû 12 (3348)
[60] Serahsî, Mebsût,12/113; Merginânî, Hidâye, 3-61-62; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 7/4-5; Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/85; İbn Kudâme, Muğnî, 4/133-135; Merdâvî, İnsâf, 5/13-14.
[61] Şâfiî, Ümm, 3/24; Nevevî, Mecmû’, 9/392; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc¸2/25.
[62] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/106-108.
[63] İbn Hazm, Muhallâ, 8/467-468.
[64] İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, 2/300; Molla Hüsrev, Dürer, 1/182.
[65]İmam Şâfiî, Ümm, 3/98, 8/173; Muğni’l-Muhtâc, 1/398; Merdâvî, İnsâf, 3/95; İbn Kudâme, Kâfî, 1/404; Buhûtî, Münteha’l-İrâdât, 1/427; Keşşâfu’l-Kınâ’, 2/229, 235;
[66] İmam Mâlik, Müdevvene, 1/341; Huraşî, Şerhu Muhtasari Halîl, 2/177, 179; Haşiyetü’d-Desûkî ale’ş-Şerhi’l-Kebîr, 1/455; Muhammed b. Muhammed el-Hattâb, Mevâhibü’l-Celîl, 2/292; Adevî, Haşiyetü’l-Adevî ale’l-Huraşî, 1/481.
[67] Şâfiî, Ümm, 3/98; Ebû Hasen Ali b. Muhammed Bağdâdî Mâverdî, Hâvî, 5/82; Süyûtî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, 1/102; Nevevî, Mecmû’, 9/490; Merdâvî, İnsâf, 5/14; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/106-108; İbn Hazm, Muhallâ, 8/467-468.
[68] Abbas Ahmed el-Bâz, Ahkâmu Sarfi’n-Nukûd, 150-151.
[69] Belâzurî, Fütuhu’l-Buldân, 470; Abbas Ahmed el-Bâz, Ahkâmu Sarfi’n-Nukûd, 149.
[70] Mâlik, Müdevvene, 3/5.
[71] Mecelletü Mecma’i’l-Fıkhi’l-İslâmî, 5/1845.
[72] Serahsî, Mebsût, 12/115, 137, 183, 200, 14/14; Kâsânî, Bedâi’, 2/11, 19, 5/185; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 6/170-171; Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik, 1/277, 3/317; İbn Nüceym, Bahru’r–Râik, 6/140-143; İbn Âbidîn, Haşiyetü Reddi’l-Muhtâr, 5/268; Bâcî, Müntekâ Şerhi’l-Muvatta’, 2/256; İnsâf, 3/132; Bahâuddin el-Makdisî, el-Udde Şerhu’l-Umde, 1/211; Nevevî, Mecmû’, 9/489; Merdâvî, İnsâf, 5/14; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/97; İbn Hazm, Muhallâ, 8/467-468.
[73] Ahmed Câmi’, en-Nazariyyetü’l-İktisâdiyye –et-Tahlîlü’l-İktisâdi’l-Küllî-, Kahire, 1976, 3. Baskı, 2/29.
[74] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliğa, Beyrut 2005 1/90.
[75] Nevevî, Mecmû’, 9/489; Merdâvî, İnsâf, 5/14.
[76] İbn Teymiyye, Mecmû’ul-Fetâvâ, Dâru’l-Vefâ, y.y. 2005, 19/251-252.
[77] İbn Teymiyye, Müstedrek alâ Mecmû’i’l-Fetâvâ, y.y. 1418, 4/17.
[78] İbn Kayyım el-Cevziyye, İ’lâmu’l-Muvakkiîn, 2/140-141.
[79] Bk. Ebu’l-Hasen Ali b. Süleymân el-Merdâvî, İnsâf, 5/14; Hamid b. Abdullah, Şerhu Zâdi’l-Müstekni’, 13/140; http://www.islamlight.net/index.php?option=com_ftawa&task=view&Itemid=0&catid=783&id=11903
[80] Mecelletü Mecma’i’l-Fıkhi’l-İslâmî, 9/35-256.
[81] M. Göknil Vural, Altın Piyasası ve Altın Fiyatlarını Etkileyen Faktörler, 23-25; Özge Mahlebiciler, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın Rezerv Yönetim Politikaları ve Kredi Mektuplu Döviz Tevdiat Hesaplarının Analizi, Uzmanlık Yeterlik Tezi, TC Merkez Bankası, Ankara 2006, 5-9; Erdoğan Alkin, İktisat, İstanbul 1992, 224; Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda Döviz Rezervi Yönetimi, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ağustos 2005, 23; http://www.halkbank.com.tr/channels/1. asp?id=673; http:// www.nuveforum.net/1225-elementler/235213-altin/; http://www.malihaber.com/modules.php?name=Encyclope dia &op=content&tid=1471; http://www.troypreciousmetals.com/content.aspx?id=1572fcbc-a3b5-415a-b8d2-dbe53da02935; http://www.hurriyet.com.tr/ekonet/14149397.asp.
[82] Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 5/237; İbn Nüceym, Bahru’r-Râik, 6/143; İbn Hümâm, Fethu’l-Kadîr, 7/157; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, 5/180.
[83] Şerefüddin Mûsâ, el-İknâ‘ fî Fıkh-ı Ahmed b. Hanbel, 2/120; Ruhaybânî, Metâlibü Üli’n-Nühâ, 3/171.
[84] Şâfiî, Ümm, 3/98; Ebû Hasen Ali b. Muhammed Bağdâdî Mâverdî, Hâvî, 5/82; Süyûtî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, 1/102; Nevevî, Mecmû’, 9/490; Merdâvî, İnsâf, 5/14; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/106-108; İbn Hazm, Muhallâ, 7/401 vd.
[85] Nevevî, Mecmû’, 9/489; Merdâvî, İnsâf, 5/14; Haşiyetü Adevî, 2/183; .
[86] Mâlik, Müdevvene, 3/5.
İlk yorum yapan siz olun