İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özet Olarak İslam (İbadet)

İkinci Bölüm

İbadet

A. İbadet anlayışı

B. İbadetlerin Hikmetleri

C. Hz. Peygamberin İbadet Hayatı

D. Günlük, haftalık, yıllık ibadetler ve bunların yapılışı

1. Temizlik ve bunun ibadetlerle ilişkisi

2. Namaz

3. Oruç 

4. Zekat

5. Hac

6. Kurban.

7. Adak

 

 

 

 

 

 

 

İkinci Bölüm

İbadet

A.    İbadet anlayışı

İbadet, mükellef olan Müslüman’ın, Rabb’ına tazim için yaptığı ve yapılmasında sevap olan, Allah’a yakınlık ifade eden şuurlu itâat anlamına gelir. İbâdet; boyun eğmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır.

Kur’an’da ibâdet kavramı; Allah’ın varlığını ve birliğini ikrar etmek, kitap ve Peygamberlerini doğrulamak, Allah’ın razı olduğu şeyleri yapmak, Allah’ın hükmüne razı olmak, nimetlerine şükretmek, musîbetlere sabretmek, insan haklarına saygı göstermek, onlara şefkat ve merhamet etmek gibi îman, ahlak, namaz, hac, zekat, oruç, cihad, boşanma, helal-haram, mîras, ticaret, ahde vefa, yemin, keffâret vb. İslâm’ın bütün hükümlerini uygulamayı, emir ve yasaklarına riayeti ifâde eder[1]. Bir amelin ibâdet olabilmesi için; kişide îmân, niyet ve ihlâs olması ve ibadetin İslâm’a uygun olması gerekir.

Kur’an’da insanın, Allah’a ibadet için yaratıldığı[2], Peygamberlerin insanları Allah’a ibâdet etmeye davet ettikleri[3] bildirilmiş ve ibâdetin, ihlasla[4]  ve hiç bir şeyi Allâh’a ortak koşmadan yalnız O’nun için  yapılması istenmiştir[5]. İbadet görevi yapıldığında, hem Cenabı Hakk’ın verdiği nimetlere karışı teşekkür borcu ödenmiş, hem de O’nun sevgisi kazanılmış olur.

Kur’an’da geçen ibadet kavramının kapsamı, Allâh’a itaati ifade etmek açısından, hayatın bütün alanlarını kapsamakla birlikte, dar anlamda ibadet denilince, mükelleflerden şartlara bağlı olarak yerine getirilmesi istenen düzenli ibadetler anlaşılmaktadır.

Öğretimde kolaylığı sağlamak üzere İslâm’ın şartları olarak ifade edilen bu ibadetler, Hz. Peygamber’in bir hadisinde şöyle ifade edilmiştir: “İslâm beş temel üzerine bina edilmiştir. Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.[6]

B.     İbadetlerin Hikmetleri

İbadetler öz ve amacı itibariyle kulun yüce yaratıcısını tanıması ve O’nun üstün kudreti karşısında aczini itiraf etmesi, kendisini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar âlemi içinde konumunu bilip ona göre tavır alması ve bu ruh hali içinde yaratıcısıyla iletişim kurması demektir. Bunun sonucu olarak da ibadetler, bireyin mutluluğuna, kendisini tanımasına, başta kendisi olmak üzere, tabiat ve toplumla barışık  yaşamasına, dolayısıyla toplumsal huzur ve barışın sağlanmasına ve sosyal dayanışmaya hizmet eder.

İbadetler, sırf Allah’ın emri olduğu için, Allah’ın (c.c.) emrettiği ve Peygamberlerin öğrettiği şekilde yapılır. İbadetler, bir takım yararları bulunduğu için değil, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yerine getirilir. Bununla birlikte ibadetlerde bir takım hikmetler, maddi ve manevi yararlar bulunmaktadır.

Yalnız Allah’ın emrini yerine getirmek ve O’nun sevgisini kazanmak amacıyla yapılan ibadet, mü’mini Allah’a yaklaştıran en güzel vasıta; sıkıntılardan koruyan en sağlam sığınaktır. Allah’tan başkasına ibadet yapılmaz. Mü’min, ibadet sayesinde maddi ihtiraslardan kurtularak, ruhen yükselir, içi kötü düşüncelerden, dışı olumsuz davranışlardan arınarak ahlaken olgunlaşır ve Cenabı Hakk’ın sevgili kulu olur. Nitekim Yüce Allâh, “Ey insanlar ! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, (kötülüklerden) korunup sakınanlar olabilesiniz” buyurmaktadır (Bakara, 2/21). Manevi kirlenmenin önlenmesi ve ahlâki zaafların giderilmesi, uyumlu, tutarlı, dengeli ve huzurlu bir ruhi hayatın yaşanması bakımından ibadetler en etkili vasıtalardır.

Dinimizde Yüce Yaratıcıya yaklaşmanın yolu, O’na yükselmenin basamağı ve bu bakımdan en önemli ibadet, namaz ibadetidir. Müslüman, namazda Allah’ın huzurunda olmanın ve onunla diyalog kurmanın manevî zevkini yaşar, dünya meşgalelerinden uzaklaşarak ruhen yücelir. Namaz, insanın maddî ve manevî temizliğine vesile olur. Çünkü namaz kılmak için, kişinin namaz kıldığı yerin, giysilerinin ve bedeninin temiz olması, ayrıca abdest alması veya gusül etmesi gerekir. Daha da önemlisi kişi namaz kılmakla günahlardan arınmış olur. Nitekim Hz. Peygamber günde beş vakit namazı, bir insanın kapısının önünden akıp giden bir ırmağa, namaz kılmayı da bu ırmaktan her gün beş defa yıkanmaya benzetmiştir[7].

Namaz, kalplere sorumluluk duygusunu yerleştirerek, insanın içini her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arındırır, davranışlarını kontrol altına alarak kötülük yapmasını önler. Konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “…Namazı dosdoğru kıl, gerçekten namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkoyar” buyrulmaktadır (Ankebut 29/45). Ayrıca namazın belirli vakitlerde kılınması, kişiye, düzenli ve programlı bir hayat yaşamayı öğretir. Diğer taraftan, “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2/153) buyurularak namazın güçlüklere karşı direnç gösterme konusundaki fonksiyonuna işaret edilmektedir.

Namazın cemaatle kılınması özellikle tavsiye edilmiştir. Zira namazın bu şekilde ifa edilmesinde, âmir-memur, zengin-fakir, büyük-küçük, kuvvetli-zayıf… her sınıf insan yan yana, omuz omuza saf bağlar. Namaz sayesinde yan yana gelen insanlar arasında dayanışma ve kardeşlik duyguları gelişir. Müminlerin, cuma günü daha kalabalık bir cemaat oluşturarak, işi gücü bırakıp toplu halde ibadet etmeleri emrolunmuştur[8]. Bayram namazlarında ise, daha kalabalık cemaatler teşekkül eder. Böylece namazların eda edildiği cami ve mescidler sosyal dayanışma ve kaynaşma mekanları haline gelir. Cemaat arasındaki bu manevi yakınlaşma, maddi yardımlaşmaya da zemin hazırlar. Camiye gelemeyen bir Müslüman’ın diğerleri tarafından aranıp sorulması, hasta veya sağ olduğunun araştırılması, tesis edilen bu dayanışma ve kaynaşmanın bir göstergesidir.

Oruç ibadeti, nefsi terbiye ederek iradeyi güçlendirir ve böylece insanda kötü alışkanlıklara karşı direnme gücünü artırır. Nitekim Kur’an’da “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı” buyrulmaktadır (Bakara, 2/183).

Oruç, insanı maddi zevk ve şehvetler peşinde koşturan, dolayısıyla da, Allah’ın haklarına riayet etmediği için kendisine, insanların haklarına riayet etmediği için de onlara zulmetmesine sebep olan “nefs-i emâre”yi teskin eder, aşırılıkları törpüler. Oruç, ruhu kötülüklerden arındıran, sevgi, şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ahlak ve davranış eğitimidir. Şöyle ki, oruç yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarf etmeye vesile olur. “Tok, açın halinden anlamaz” atasözü de bunu ifade etmektedir. Oruç, bireyin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve hoşgörülü olmasını sağlar. Nitekim Hz. Peygamber, “Oruç bir kalkandır; sakın oruçluyken, cahillik edip de kem söz söylemeyin. Biri size sataşırsa, ‘ben oruçluyum’ deyin” buyurmuştur[9].

Hz. Peygamber’in, “Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz[10] şeklindeki hadisi, orucun insan sağlığı bakımından yararlı olduğunu ifade etmektedir. Bu husus tıbben de kanıtlanmıştır.

Zenginlerin mallarından bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermesi suretiyle yerine getirilen zekat, bireyin cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arınmasına; toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde serpilip büyümesine, gelişmesine hizmet etmektedir. Kur’an’da bu husus, “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin sadaka (zekat) al ve onlara dua et.” şeklinde ifade edilmektedir (Tevbe, 9/113). Buna göre zekat, bireylerin mala karşı olan aşırı tutkusunu azaltmak, fertler arasında karşılıklı sevgi ve saygı duygularını geliştirmek, servet dağılımının dengeli bir şekilde olmasına katkı sağlamak ve nihayet servet düşmanlığını önlemek suretiyle toplumsal huzur ve barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Diğer taraftan zekat, fakir, kimsesiz, yetim, yolda kalmış ve borçlu gibi yardıma muhtaç bütün sınıfları kapsayan geniş bir kitleye yönelik olduğundan, önemli bir sosyal güvenlik fonksiyonu icra etmektedir.

Her seviyede insanın aynı kıyafete bürünerek yerine getirdiği hac ibadeti, mahşer ve hesap gününü hatırlatır. Bu da, Allâh katında bütün insanların eşit olduklarını, dünya hayatının geçici olduğunu; dolayısıyla insanların haklarına saygılı olmanın gerekliliğini, mal, mülk ve makamların üstünlük aracı olmayacağını öğretir. Hac, müminlerin samimî bir şekilde Allâh’a yönelerek, tövbelerinin kabul edilmesine ve günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Kutsal yerleri görmek, insana manevî bir heyecan vererek dini duyguları kuvvetlendirir. Dünyanın çeşitli ülkelerinden kutsal topraklara gelen, renkleri ve dilleri ayrı olan insanları tek gaye etrafında birleştiren hac, insanların tanışmalarına, birlik ve kardeşlik şuurunun oluşmasına vesile olur ve problemlerin çözümüne katkı sağlar. Bu yönüyle hac, milletlerarası bir kongre niteliği taşır.

Müslüman toplumların belirli simgesi  ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olan kurbanın ruhunda Hakka yakınlık ve halka fedakarlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban; asırlardan beri özellikle milletimizin dini hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Kurban, Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Diğer taraftan kurban, insanın nefsani arzularını ve süflî duygularını boğazladığının da sembolik bir ifadesidir.

İlahî dinlerin sonuncusu olan İslam; ferdi, ruhi-derûni hikmetlere ve insanî erdemlere ulaştırmayı öngörürken; toplumlar için, birleştirici ve bütünleştirici bazı emir ve uygulamaları da müesseseleştirmiştir. İslam dininin bu üstün özelliği, zekat, hac ve kurban gibi sosyal boyutlu malî ibadetlerde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ibadetler, asırlardan beri bütün Müslüman toplumlarda, genel esasları ve özü hiç bir değişikliğe ve müdahaleye uğramadan  devam etmiş ve yeni nesillere intikal ettirilmiştir.

C.    Hz. Peygamberin İbadet Hayatı

Her konuda olduğu gibi ibadetler konusunda da ümmetine örnek olan Hz. Peygamber, ibadetlerde kulluk bilincinin diri tutulmasına önem vermiş; imanın anlam ve lezzetinin, ancak ibadet ve güzel davranışlarla desteklendiğinde yakalanabileceğini belirtmiştir[11]. Zira sosyal hayattaki bilinçli duyarlılık, Allah’a karşı sorumluluk bilinci diye de ifade edebileceğimiz takva hali böyle oluşur. Sürekli Yüce Allâh’a ibadetle meşgul olan Hz. Peygamber, ibadetlerine devam etmiş, ömrü boyunca hiçbir ibadetini bırakmamış; “en hayırlı ibadet, az da olsa, devamlı olandır” buyurmuştur[12].

Hz. Peygamber, kendisi ibadetlere son derece düşkün olmasına rağmen, ümmetinin daha fazla ibadet etme gayretiyle de olsa, aşırı gitmesini hoş karşılamamış, bunu helâk sebebi saymıştır. Hz. Peygamber’in ibadet hayatı hakkında bilgi alan üç sahabi, onun geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilmesine rağmen böyle ibadet etmesini göz önüne alarak; biri hayatı boyunca uyumadan geceleri namaz kılacağını, ikincisi hayatı boyunca oruç tutacağını, üçüncüsü de evlenmeyeceğini söylemiştir. Bu haber kendisine ulaşınca Hz. Peygamber, “Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah’a yemin olsun Allah’tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen tutmam; geceleri biraz namaz kılar, biraz da uyurum ve evlenmiş bulunuyorum. İşte bu benim sünnetimdir, kim sünnetimi beğenmezse benden değildir” buyurmuştur.[13]

Hz. Peygamber, ibadetlerde uyguladığı ve ümmetine tavsiye ettiği prensiplerden biri de kolaylık prensibidir. Bu sebeple, O’nun gönlü, hiçbir zaman kişilerin ibadet etme gayretiyle de olsa ağır yükler altına girmesine razı olmamıştır. Öyle ki O, ibadetin veya dini bir hükmün aslının korunması kaydıyla her konuda Müslümanlar için hep kolay olanı tercih etmiştir[14].

Hz. Peygamber dinin direği olarak tanımladığı namaza çok düşkün olup[15], onu gözünün nuru olarak nitelendirmiştir[16]. Kur’an’ın emrine uyarak namazlarını huşu üzere kılan[17] Hz. Peygamber, namaz kılarken sanki dünyaya veda eder, âhiret alemine dalardı[18]. Zaten asıl olan, ibadetlerin Allâh’ı görüyormuşçasına yapılmasıdır. Nitekim Cibrîl hadisinde ihsanı bu şekilde tanımlamış ve “her ne kadar biz Allah’ı görmüyorsak da Allah bizi görür” demiştir[19].

Farz namazlara ilave olarak değişik zamanlarda nafile namazlar da kılan Hz. Peygamber, gece ibadetine önem vermiştir. Özellikle Ramazan gecelerini ihya etmiş ve ramazanın son on gününü itikâfla geçirmiştir[20]. Okuduğu ayetlerin derin anlamları üzerinde düşünmüş, namazların peşinden sık sık kısa ve özlü dualar yapmış, Yüce Allâh’ı zikrederek, bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmuştur. Kur’an okumayı ve başkasının okuduğu Kur’an’ı dinlemeyi çok seven Hz. Peygamber, Ramazan gecelerinde Cebrâil ile buluşarak Kur’an’ı mukabele etmişlerdir.

Oruçla ilgili olarak Hz. Peygamber, iftarda acele edilmesini, sahurda ise imsak vaktine kadar yenilmesini tavsiye emiş; sahur yemeğinde bereket olduğunu söylemiştir[21]. Hz. Peygamber Ramazan orucunun yanında, yılın belirli dönemlerinde daha yoğun olmak üzere nafile oruçlar tutmuştur. Her ayın ortasına denk gelen günlerde, Pazartesi ve Perşembe günlerinde, Muharrem ayının 9-10 veya 10-11. günlerinde, Şevval ayında 6 gün oruç tuttuğu ve ümmetine tavsiye ettiği, Recep ve Şaban aylarında ise daha fazla oruç tuttuğu hadis kaynaklarında yer almaktadır.

Hz. Peygamber, ihtiyacından fazla malını hiçbir zaman elinde tutmamış, komşularına ve ihtiyaç sahibi kimselere göndermiştir. İnsanların en cömerti olan Hz. Peygamber, inananları zekatlarını vermeye ve zekatla da yetinmeyip onun dışında da ihtiyaç sahiplerine mali yardımda bulunmaya davet etmiştir. Zekatların biran evvel yerlerine ulaştırılmasına özen göstermiş, toplanan zekatları mümkün mertebe hiç bekletmeden dağıtmıştır.

Her konuda Müslümanlara örnek olan Hz. Peygamber, hiç şüphesiz ibadet konusunda da en güzel örnektir. Her Müslüman’ın gücü nispetinde onu örnek alarak kendisine bir ibadet programı oluşturması gerekir. Bununla birlikte, ümit ile korku arasında yaşamayı prensip edinmesi gereken Müslüman bireyin, ibadetlerini yetersiz görerek ümitsizliğe düşmesi doğru olmadığı gibi, ibadetlerine güvenmesi de doğru değildir.

D.    Günlük, haftalık, yıllık ibadetler ve bunların yapılışı

Dini emirlerle yükümlü olan Müslüman’ın, hayatı boyunca yapması gereken ibadetler vardır. Bu ibadetlerden bir kısmının her gün, her hafta veya her yıl tekrar edilmesi gerekirken, bir kısmının ömürde bir kez yapılması yeterlidir. Günlük yapılması gereken ibadet, beş vakit namazdır. Bunun yanında haftada bir defa Cuma namazı kılınır.

Her yıl tekrar edilmesi gereken ibadetler ise, zekat, Ramazan ayında tutulan oruç, yılda iki kez kılınan bayram namazları ve Kurban bayramında kesilen kurbandır. Hac ibadeti ise, ömürde bir defa yapılmakla yerine getirilir.

Bunların dışında, belirli bir periyoda bağlı olmaksızın, cenaze namazı, adak, nafile namaz, sadaka ve kurbanlar, dua ve zikirler ibadet olarak ifa edilmektedir. Her ibadetin, kendine göre şartları ve yerine getiriliş şekilleri bulunmaktadır.

1.      1.   Temizlik ve bunun ibadetlerle ilişkisi

İslâm dini, hem maddi hem de manevi temizliğe büyük önem vermiş; gerek genel anlamda temizlik gerekse ibadet amaçlı temizlikle ilgili bir takım ilke ve ölçüler getirerek temizliği bazı ibadetler için ön şart saymıştır. Bu, İslâm dininin, insan hayatını maddi ve manevi yönleriyle bir bütün halinde ele aldığının bir göstergesidir. Çünkü ruhun yücelebilmesi ve insanın manevi bir atmosfere geçebilmesi, kişinin manevi kirlerden arınması, Allah’ı tanıyıp O’na ibadet ve itaat etmesiyle ilgili olduğu kadar insanı çevreleyen fizik şartların buna uygun olmasına da bağlıdır. Kuşkusuz, bu anlamda beden ve çevre temizliğiyle ibadet hayatı ve manevi arınma arasında sıkı bir bağ vardır. Zira Kuran-ı Kerim’de temizlikten bahsedilirken hem maddi hem de manevi temizliği kapsayacak şekilde söz edilmesi bunun açık bir kanıtıdır.

İslâm kültüründe genel anlamdaki temizlik ile ibadet amaçlı temizlik birbirini tamamladığından, İslâm alimleri temizliği maddi, hükmi ve manevi temizlik şeklinde üçe ayırmışlardır. Maddi temizlik denilince akla beden, elbise ve çevre temizliği gelir. Bunlar, genelde ibadetlere hazırlık ve ön şart olarak, kimi durumlarda da  bizzat ibadet olarak değerlendirilmiştir. Hükmi temizlik; namazın şartlarından olan ve diğer bazı ibadetlerde de tavsiye edilen abdest ve guslü ifade etmektedir. Manevî temizlik ise, kişinin gıybet, yalan, haram yemek, kendisine emanet edilen mallara hıyanette bulunmak gibi günahlardan uzuvlarını; haset, kibir, gösteriş, hırs ve benzeri duygu ve düşüncelerden kalbini; benlik ve bilincini Allah’tan gayrisinden arındırmasıdır.

Bir ayette, “tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun” (Bakara,2/125) buyurularak ibadet yerlerinin temiz tutulması istenirken, başka bir ayette de “…Allah tertemiz olanları sever” (Tevbe,9/108) buyurularak Allah’ın sevgisini kazanmanın yolunun temiz olmaktan geçtiği haber verilmektedir. Hz. Peygamber de, “Temizlik imanın yarısıdır[22], “Allah temizdir, temizliği sever[23], şeklindeki sözleriyle ve değişik vesilelerle çevre, beden ve ibadet yerlerinin temizliğini emretmiş veya tavsiyede bulunmuş, kendisi de bu konudaki davranışlarıyla ashabına ve bütün Müslümanlara örnek olmuştur.

2.      2.   Namaz

Namaz İslâm’ın beş temel esasından biri olup, belli eylemler ve rükünleri bulunan; içerisinde zikir, tesbih, dua, kıyam, rüku, secde gibi alt ibadetleri toplayan özel ve önemli bir ibadettir.

Namazlar; farz, vacip ve nâfile olmak üzere üçe; farz namazlar ise, farz-ı ayın ve farz-i kifâye olmak üzere ikiye ayrılır. Farz-ı ayın olan namazlar, her gün beş vakit kılınan namazlar ile Cuma namazı olup, buluğ çağına erişmiş, akıllı her Müslüman’a farzdır. Terk edilmesi, kılınmaması büyük günahtır. Günlük farz namazlar, sabah namazı 2 rek’at, öğle namazı 4 rek’at, ikindi namazı 4 rek’at, akşam namazı 3 rek’at ve yatsı namazı 4 rek’at olmak üzere toplam 17 rek’attır. Cuma günleri öğle vaktinde kılınan Cuma namazı, cemaatla kılınmakta olup 2 rek’attır. Farz-ı kifaye olan namaz ise, Müslüman öldüğünde kılınması gereken cenaze namazıdır. Müslümanlardan bir kısmı kıldığında diğerlerinden bu farz düşer. Kılınmadığında, o bölgedeki bütün Müslümanlar günahkar olur. Vitir namazı, bayram namazları, adak namazı, bozulan nafile namazının kazası ve sehiv secdesi, vacip namazlardır.

Farz ve vacip namazların dışında kalan namazlar ise nafiledir. Namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler; tahiyyetü’l-mescit, kuşluk, teheccüt gibi müstehablar ve kişinin kendisinin kılmış olduğu fazladan namazlar nâfile kapsamında yer alır. Nafile namazların terkinden dolayı insan günahkar olmaz.

Namazın farz olması için kişinin, Müslüman, buluğ çağına ulaşmış ve akıllı olması gerekir. Bunlara namazın vücup şartları denir. Namazın sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi için, bir  takım farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdâbı bulunmaktadır.

3.      3.   Oruç

Bedenî ibadetlerden biri olan oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve cinsî münasebetten uzak durarak ifa edilir. İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sâdık, yani tan yerinin ağarmasıdır. İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir.

Akıllı, buluğ çağına erişmiş Müslüman’ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Ancak oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolculukta bulunanlar oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileşince, yolcular da memleketlerine dönünce tutmadıkları oruçları kaza ederler. Hasta olan kişinin iyileşme ihtimali yoksa, tutmadığı her gün için bir fidye verir; yani bir fakiri bir gün doyurur. Hayız ve nifas halindeki kadınlar, bu günlerinde oruç tutmayıp daha sonra gününe gün kaza ederler.

Adak oruçların tutulması ile bozulan nafile oruçların kaza edilmesi vaciptir. Bunların dışında kalan ve mekruh olmayan oruçlar ise nafile oruçlardır. Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört gününde oruç tutmak tahrimen mekruhtur.

4.      4.   Zekat

Malî ibadetlerden biri olan zekat, İslâm’ın beş temel esasından biridir. Kur’an-ı Kerim’de “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” buyrulmaktadır (Bakara, 2/43).

Bir Müslüman’ın zekât vermekle mükellef olması için, akıllı, ergenlik çağına erişmiş olması, hür olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı mala sahip olması gerekir. Nisap zekat, sadaka-i fıtır, kurban gibi ibadetler için konulan asgari zenginlik ölçüsüdür. Ayrıca nisap miktarı mala sahip olan kimsenin zekâtla mükellef olması için, bu malın sahibine kazanç ve fayda sağlar durumda olması ve kazanılmasının üstünden bir yıl geçmesi gerekir.

Zekâta tabî mallar Kur’an-ı Kerim’de, altın ve gümüş, tahıllar ve meyveler, ticaret ve benzeri işlerden elde edilen kazançlar, madenler ve benzeri yer altı servetleri ve diğer mallar şeklinde belirlenmiştir[24].

Genel olarak malların zekâtı kırkta bir oranındadır. Ancak tarım ürünlerinde masraflı olup olmamasına göre yirmide bir veya onda bir oranındadır. Hayvanlarda ise, hayvanın cinsine göre ayrı ayrı belirlenmiştir.

Zekât Tevbe suresinin 60. ayetinde belirtildiği gibi fakirlere, yoksullara, borçlulara, yolda kalmışlara, Allah yolunda olanlara, kalbi İslâm’a ısındırılmak istenenlere, esir ve kölelikten kurtulmak isteyenlere verilir. Zekât anne, baba, büyükanne ve büyükbabalara, çocuklara ve torunlara; gayrimüslimler ile zenginlere verilmez.

5.      5.   Hac

Hac, Mekke’de bulunan Kabe’yi ve civarındaki kutsal olan özel yerleri, belirli vakti içinde, usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken diğer hac görevlerini yerine getirmek suretiyle yapılır.

Kur’an-ı Kerim’de; “Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe’yi ziyaret etmeleri, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” buyurulmaktadır (Al-i İmran 3/97). Hz. Peygamber de; haccın İslâm beş esasından biri olduğunu[25], önemini ve yararlarını belirtmiş; nasıl yapılacağını fiilen göstermiştir.

Gücü yeten, yani sağlık ve servet yönünden haccetme imkanına sahip, hür, akıllı ve ergenlik çağına erişmiş Müslümanların, ömürlerinde bir defa haccetmeleri farzdır. Bu şartları taşıyan kişinin, imkan elde edince, geciktirmeden bu farzı yerine getirmesi gerekir. Hayatında bir defa hac yapmış olan Müslüman’ın bir daha haccetmesi gerekmez.

6.      6.   Kurban

Kurbân, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.

Kurban kesmek, akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve misafir olmayan Müslüman’ın yerine getireceği mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 20 miskal (80.18 gr.) altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir; dolayısıyla Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olarak kurban kesmelidir.

Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Kurban olabilmesi için, kurbanlık hayvanın süt dişlerini değiştirmiş olması gerekir. Bu da, deve 5; sığır ve manda 2; koyun ve keçi 1 yaşını doldurunca gerçekleşir.

Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği ve ekolojik dengenin korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kurban kesimi esnasında, psikolojik açıdan etkilenmemeleri için çocukların kesim mahallinden uzak tutulmalarına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde, hayvanların diğerinin kesimine şahit olacak şekilde yan yana bulundurulmaları da uygun değildir.

7.      7.   Adak

Adak, dinen mükellef olmadığı halde, kişinin farz veya vacip türünden bir ibadeti yapacağına dair Allâh’a söz vermesine denir. Adak, ferdin, arzu ettiğine kavuşmak, korktuğundan sakınmak hususunda Allâh’ın yardım ve desteğini sağlamak amacıyla, kendiliğinden bir takım dinî mükellefiyetler altına girmesi olarak yorumlanabilir. Bu nedenle, adak hemen hemen bütün dinlerde değişik şekillerde bulunmaktadır.

Bir adağın dinen geçerli olabilmesi için, adakta bulunan şahsın, akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir. Ayrıca adanan şeyin, gerçekte mümkün, dinen de makbul ve meşru olması, namaz, oruç, hac, kurban, sadaka gibi farz veya vacip ibadetler cinsinden olması gerekir. Türbelere mum yakma, bez bağlama, horoz kesme, şeker ve helva dağıtma şeklinde yapılan adaklar geçersizdir.

[1] bk. Nisâ 4/36; Bakara 2/172; Mü’min 40/60; Fatiha, 1/5; Nisâ 4/172,173; A’râf, 7/206; Zariyât, 51/56.

[2] Zâriyat, 51/56.

[3] Bakara,  2/83.

[4] Beyyine, 98/5.

[5] Nisâ, 4/36.

[6] Müslim, İmân, 5.

[7] -Bkz. Buhârî, Mevâkît, 6; Müslim, Mesâcid, 282.

[8] Cuma, 62/9.

[9] – . Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 30.

[10] – Aclûnî, Keşfü’l-Hafa,I,445.

[11] Buhârî, İman, 8.

[12] Buhârî, Rikâk,18.

[13] Buhârî, Nikah, 1.

[14] Müslim, Fezail, 20.

[15] Tirmizî, İmân,8.

[16]  Nesâî, İşretü’n-nisâ,1.

[17] Müminûn, 23/1-2.

[18] İbn Mâce, Zühd, 15.

[19] Buhârî, İmân, 37.

[20] Müslim, İtikâf,7.

[21] Müslim, Sıyâm, 46,48-50.

[22] -Müslim, Tahâret,1.

[23] -Tirmizî, Edeb, 41.

[24] bk. Tevbe 9/34; En’am 141; Bakara 2/276; Bakara 2/276; Tevbe 9/103; Zâriyât 51/19.

[25] Buharî, İman 2; Müslim, İman 5.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir