İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yemin ve Adaklar

ADAK  1

YEMİNLER.

ADAK

·         Adak ne demektir?

Adak, kişinin farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allâh’a söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması demektir. Adak, ferdin, arzu ettiğine kavuşmak, korktuğundan sakınmak hususunda Allâh’ın yardım ve desteğini sağlamak amacıyla, kendiliğinden bir takım dinî mükellefiyetler altına girmesi olarak yorumlanabilir. Bu nedenle, adak hemen hemen bütün dinlerde değişik şekillerde bulunmaktadır.

·         Adağın geçerli olması için, adakta bulunan kişide aranan şartlar nelerdir?

Adağın geçerli olabilmesi için adakta bulunan kimsenin Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ermiş bir kimse olması gerekir. Çünkü adakta bulunma, sonucu itibariyle ibadet grubunda yer aldığından, tam eda ehliyeti gerekir. Dinî bir hükümle yükümlü olmadıkları için çocuğun ve delinin adakları muteber değildir.

·         Adağın geçerli olması için, adanan şeyde aranan şartlar nelerdir?

Adağın geçerli olabilmesi için;

  1. a) Adanan şey, namaz kılmak, oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek gibi ibadet olmalıdır. Bu nedenle, et yememek, güneş altında durmak gibi adakta bulunmak geçerli değildir.
  2. b) Adanan şey, bizzat kendisi kastedilen bir ibadet olmalı; başka bir ibadete vesile olduğu için ibadet gibi kabul edilen şeylerden olmamalıdır. Bu itibarla abdest almak, ezan ve kamet okumak, mescide girmek bizzat kastedilen bir ibadet olmadıklarından, bunlarla yapılan adak geçersizdir.
  3. c) Adanan şey, adakta bulunan kişinin yükümlü olduğu farz veya vacip bir ibadet olmamalıdır. Bu nedenle, beş vakit namaz kılmayı, Ramazan orucunu tutmayı, malının zekatını vermeyi, üzerine farz olan haccı yapmayı adamak; adak kapsamına girmez.
  4. d) Adanan şeyin yerine getirilmesi fiilen ve dinen mümkün ve meşru olması, mal ise adayan şahsın mülkiyetinde bulunması gerekir. Bir kimsenin, sahip olmadığı malı adaması geçersiz, sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Ancak bir kimsenin ileride sahip olması kuvvetle muhtemel bir malla ilgili adağı geçerlidir. Mesela kişinin ileride miras yoluyla sahip olacağı malı adaması böyledir.
  5. e) Adanan şey, dinin yasakladığı veya hoş görmediği bir şey olmamalıdır. Nitekim Hz. Peygamber, isyan olan konularda, adakta bulunulmamasını, bulunulmuş ise, yerine getirilmemesini emretmiştir (Buhari, Eyman, 27).

·         Adakta bulunmanın hükmü nedir?

Hz.Peygamber ile önde gelen ashabının uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, adakta bulunmanın dinen tavsiye edilen bir şey olmadığı görülür. Ancak şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirilmesi vaciptir. Kur’an-ı Kerim’de, ister Yaratan’a olsun, isterse yaratılana, verilen sözün yerine getirilmesi emredilmiştir (Maide 5/1, İsra 17/34, Nahl 16/91). Ayrıca adağın yerine getirilmesi, iyi kulların vasıfları arasında sayılmış (İnsan 76/7); yapılan adakların ifa edilmesi istenmiştir (Hac 22/19). Hadislerde de, Allâh’a itaat olan adakların yerine getirilmesi, isyan olan konularda, adakta bulunulmaması, bulunulmuş ise, uyulmaması emredilmiştir (Buhari, Eyman, 26-27, Müslim, Nezir, 8).

Her hangi bir şart ve zamana bağlanmayan mutlak adaklar, adama anından itibaren ilk fırsatta yerine getirilmelidir. Bir şarta bağlı olan adakların ise, şartın gerçekleşmesi halinde yerine getirilmesi gerekir. Şart gerçekleşmeden adağın yerine getirilmesi geçersiz olup, şart gerçekleşince iade edilmesi gerekir.

·         Adakta zaman kaydı bağlayıcı mıdır?

Bir kısım İslâm bilginlerine göre adakta zaman kaydı bağlayıcı olmayıp, adak belirlenen zamandan önce de yapılabilir. Diğer bilginlere göre, namaz, oruç gibi bedenî ibadetlerde belirlenen vakit bağlayıcı olup, adak daha önce yerine getirilemez; sadaka, kurban gibi mali ibadetlerde ise, belirlenen vakte uyulması zorunlu değildir, daha önce de ifa edilebilir. Adak bir tür ibadet ve ibadetlerde de ihtiyat esas olduğundan, vakte bağlı adaklarda, vakte riayet edilmesi uygun olur.

Belli bir zamana bağlı olan adak, özürsüz olarak ertelenmemelidir. Ertelenmesi halinde daha sonra bu adağın kaza edilmesi gerekir. Vakit belirlenmeyen adaklarda ise, kişi bu adağını dilediği zaman  yerine getirebilir; yerine getirmeden ölürse sorumlu olur.  Ancak kişi ne zaman öleceğini bilmediğinden bu adağını ilk fırsatta gerçekleştirmelidir.

·         Adakta yer kaydı bağlayıcı mıdır?

Bir kısım İslâm bilginlerine göre adaklarda mekan şartı bağlayıcı değildir; bu adak başka bir yerde de ifa edilebilir. Diğer İslâm bilginleri ise, ibadetlerin çeşitlerine göre farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Bu konudaki görüşler değerlendirildiğinde, sadakalarda mekanla ilgili belirlemelere, namazda ise sadece Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksânın belirlenmesine riayet edilmesi uygun olur. Bunun dışındaki yer belirlemeleri ise, bağlayıcı değildir.

·         Adak kurbanının etinden kimler yiyebilir?

Adak kurbanının etinin, adağı yapan kişinin usûl ve fürûu (yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları) dışında kalan fakirlerlere dağıtılması gerekir. Ancak, adakta bulunan kişinin ve evindekilerin, etinden az miktarda yemelerinde sakınca yoktur.

·         Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?

Adak, kişinin bir ibadeti yapacağına dair Allâh’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da ayni yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olamaz.

·         Türbelere adakta bulunulabilir mi?

Adak, ibadet anlamı taşıdığından ve ibadetlerin de, sadece Allâh için yapılması gerektiğinden; Allâh rızası dışında başka amaçlarla veya türbe ve ölüler için adakta bulunmak caiz değildir. Aynı şekilde türbelere mum yakmak, horoz kesmek, bez bağlamak, şeker ve helva dağıtmak gibi halk arasında görülen adak adetlerinin dini bir dayanağı yoktur. Bu itibarla ölülere veya türbelere adakta bulunulması caiz değildir. Zira ölüler hiçbir şeye malik olmadıkları gibi, tasarruf yetkisinden de mahrumdurlar.

Ancak Allâh rızası için belirli bir türbede kurban keseceğini adayan kişinin,  kurbanı herhangi bir yerde kesmesi yeterlidir; adak yaptığı türbeye gitmesine gerek yoktur.

·         Takatın üzerinde adakta bulunmanın hükmü nedir?

Adağın geçerli olması için adanan şeyin yerine getirilmesi fiilen ve dinen mümkün ve meşru olması, mal ise adayan şahsın mülkiyetinde bulunması gerekir.

Bu itibarla bir kişinin, sahip olmadığı malı adaması geçersiz, sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerlidir. Adakta bulunan kişinin, adağını kendi malıyla yerine getirmesi gerekir. Kendi malı yok ise tövbe etmeli, mal edindiğinde de adağını yerine getirmelidir.

Bedeni ibadetler konusunda ise; oruç tutmayı adayıp da yaşlılık  ve hastalık gibi mazeretleri sebebiyle adaklarını yerine getiremeyecek olan kişiler, her bir oruç için bir fidye vermeleri gerekir. Bunlar namaz adamışlarsa; ima ile de olsa adadıkları namazları kılmalıdırlar. Şayet bunları da yapamazlarsa Allâh’a tövbe etmelidirler. Böyle bir kişi, daha sonra bu ibadetleri yapmaya gücü yeterse, adağını yerine getirmelidir.

·         Ömür boyu veya uzun bir süre bir şeyi yapmayı adayan kişini durumu nedir?

Ömür boyu veya uzun bir süre bir şeyi yapmayı adamak, bazı İslâm bilginlerince mekruh görülmüştür. Ancak böyle bir adakta bulunan kişi, adağını yapmaya gücü yetiyorsa, bunu yerine getirmelidir.

Adakta mutlak ifadeler kullanılmış ise, bu ifadenin süreklilik arz edip etmemesi kişinin niyetine bağlıdır; bir defa yapmaya niyet etmişse veya herhangi bir niyeti yoksa, bir defa yapmakla adağı yerine gelmiş olur. Ancak ömür boyu veya belirli bir süre yapmayı niyet ederek adakta bulunmuş ise, niyetindeki süre kadar adağını yerine getirmelidir. Meselâ, “sabah namazlarına düzenli olarak kalkabilirsem iki rekat da fazla namaz kılacağım” diye adakta bulunan kişi, her kalktığında iki rekat fazladan namaz kılmayı niyet etmişse, bu durumda her kalktığında sürekli olarak iki rekat da adak namazı kılması gerekir. Ancak bu sözleri söylerken böyle sürekliliği gerektiren bir niyet ve ifade yoksa bir defa iki rekat namaz kılmakla adak yerine gelmiş olur.

YEMİNLER

·         Yemin Nedir?

Sözlükte kuvvet, sağ taraf, sağ el, and içmek, kasem gibi anlamlara gelen yemîn, dinî bir kavram olarak, bir kimsenin Allâh’ın adını veya sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir. Bunun dışında köle azât etme ve boşamaya bağlı olarak yapılan ve bazı fıkhî sonuçlar doğuran sözlere de yemin denilmiştir.

·         Yemin Çeşitleri Nelerdir?

Sözün kuvvetlendirilmesi için Allâh’ın adı veya sıfatı anılarak yapılan yemin üç çeşittir: Yemîn-i lağv, yemîn-i gamûs ve yemîn-i mün’akide.

Yemîn-i lağv; bir şeyin öyle olduğu zannedilerek veya ağız alışkanlığıyla yapılan yemindir. Kişinin birini görmediği halde gördüğünü zannederek “vallahi gördüm” demesi böyledir. Ayrıca yemin kastı olmaksızın yemin sözlerini söylemek de yemîn-i lağv olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde yapılan yeminden dolayı keffaret gerekmez. Kur’an-ı Kerîm’de, kasıtsız olarak ağızdan çıkıveren yeminlerden dolayı kişinin sorumlu tutulmayacağı bildirilmiştir (Bakara 2/225; Mâide 5/89). Bununla birlikte, ağız alışkanlığıyla konuşurken sıkça yemin edenlerin bu alışkanlıklarından vaz geçmek için çalışmaları gerekir.

Yemîn-i gamûs; geçmiş zamanda meydana gelmeyen bir işin olduğuna veya yapılan bir şeyin olmadığına bilerek yalan yere yemin etmektir. Bu yemin büyük günah olup, sahibini günaha daldırdığı için bu isim verilmiştir. Bilerek ve Allâh’ın adını anarak yalan yere yapılan yeminin bağışlanması için, kişinin gerçekten pişman olarak ve bir daha böyle bir hataya düşmemek üzere Allah’tan af dilemesi gerekir. Yalan yere yaptığı yemin sebebiyle başkasının hakkının zayi olmasına sebep oldu ise, bu zararı tazmîn edip onlardan helallik istemelidir.

Yemîn-i mün’akide; mümkün olan ve geleceğe ait bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere yapılan yemindir. Bir kimsenin şu işi yapacağım veya yapmayacağım diye yemin etmesi böyledir. Yeminin sahih olması için yemin edenin akıllı, buluğ çağına erişmiş ve Müslüman olması gerekir. Ayrıca bu sözüyle yemini kastetmiş olmalıdır. Bunun yanında yeminin Allâh’ın isimlerinden biriyle veya O’nun sıfatlarıyla yapılmış olması gerekir. Allâh ve sıfatları dışında başka şeylere yapılan yemin, bu yemin kapsamına girmez.

·         Yeminin hükmü nedir?

Yemin etmek aslında mübah bir davranış olmakla birlikte,gereksiz yere yemin etmek ve onu  alışkanlık haline getirmek doğru değildir.Sıkça yemin eden kimse sözüne Allâh’ı şahit tutmuş, O’na saygısızlık etmiş ve kutsal değerleri sözünün doğrultusunu teyit için yıpratmış, sonuçta da toplum nezdinde kendi saygınlığını zedelemiş olur.Müslüman yemin etmeye ihtiyaç duymayacak şekilde sözüne güvenilen ve çevresi tarafından böyle bilinen bir kimse olmayı gaye edinmelidir.

Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, ileride yapacağına veya yapmayacağına yemin eden kişi, bu yeminini yerine getirmelidir. Yeminin yerine getirilmemesi halinde, keffâret ödenmesi gerekir. Yemînin keffâreti ise, on fakiri doyurmak veya giydirmek ya da köle azât etmektir. Buna gücü yetmeyen kimse üç gün peşpeşe oruç tutar. Yüce Allâh, “Allâh sizi kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalplerinizin kastettiği yeminlerden dolay sorumlu tutar. Yemînin keffâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle âzât etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır; yemininizin keffâreti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allâh size böylece ayetlerini açıklıyor.” buyurmaktadır (Mâide 5/89).

Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya; haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin, bu yeminini yerine getirmeyip keffâret vermesi gerekir. Dinen tavsiye edilen bir şeyi yapmamaya veya hoş karşılanmayan bir şeyi yapmaya yemin eden kimsenin yeminini bozup keffâret vermesi daha uygundur. Mubah konularda yapılan yeminlerin ise, yerine getirilmesi gerekir. Mubah konularda yemin eden kişi, yeminini bozar ise keffâret vermesi gerekir.

 

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir