İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ALLÂH’A VE RASULÜNE İTAAT (Mevlid Kandili)

Giriş

 

Şimdi seni ananlar,

Anıyor ağlar gibi…

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sahibi…

Nerde kaldın ey Resul,

Nerde kaldın ey Nebi?

 

Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;

Çağlar ne çağlardı;

Daha dünyaya gelmeden

Müminlerin vardı…

 

Hatice’nin koncası,

Aişe’nin gülüydün.

Ümmetinin gözbebeği,

Göklerin resulüydün…

Elçi geldin, elçiler gönderdin…

Ruhunu Allah’a,

Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

 

Biz dünyadan nereye

Göçelim ya Muhammed?

Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet

Altın devrini yaşıyor…

Diller, sayfalar, satırlar

(Ebu Leheb öldü) diyorlar:

Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

 

Neler duydu şu dünyada

Mevlid’ine hayran kulaklarımız:

Ne adlar ezberledi, ey Nebi,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor;

Artık, yolunu unuttu Ayaklarımız!

Kabe’ne siyahlar,

Yakışmamıştır, ya Muhammed, Bugünkü kadar!

 

 

Gel, ey Muhammed, bahardır…

Dudaklar ardında saklı

Aminlerimiz vardır!..

Hacdan döner gibi gel;

Mi’raç’tan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

Konsun -yine- pervazlara

Güvercinler;

“hu hu”lara karışsın

Aminler…

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

 

Hz. Peygamber; cahiliye dönemi olarak isimlendirilen bir zamanda dünyaya gelerek, barış, huzur ve adaletin hakim olduğu evrensel bir medeniyetin temellerini atmıştır. Onun geldiği toplumda; bilgisizlik, putperestlik, kabile asabiyeti, zorbalık, zulüm, haksızlık, başıbozukluk, kan davası, kız çocukların diri diri gömülmesi gibi vahşî bir hayat hâkimdi. O böyle bir ortamda, doğruluk, nezaket, güvenirlik, adalet, hoşgörü ve cömertlik gibi ahlâkî davranışlarıyla insanlara örnek olmuş; buna karşılık kan davası, gasp, soygun, şiddet, intikam, kin, içki, kumar, hırsızlık, yetim malı yemek, yalan, gıybet, çekemezlik, kovuculuk gibi fert ve toplumun huzurunu bozan davranışlarla mücadele etmiştir. Bütün bu gayret ve çalışmaları sonucunda, cahiliyye olarak nitelendirilen bir dönemi kapatarak yerine barış ve huzurun hâkim olduğu yepyeni bir toplum oluşturmuştur.

 

İnsanlık tarihinde büyük krallar, büyük fatihler, büyük inkılâpçılar, büyük ıslahatçılar ve büyük kabul ettirilmek, önder tanıtılmak istenen insanlar vardır. Bu insanlar bir yönleriyle veya kendi alanlarında üstün, değer oldukları halde diğer yönüyle zalim, ahlaksız veya muhteris olabilmektedirler. Bunun tek bir istisnası vardır, o da Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dir. Onun hiçbir sahada eksiği ve kusuru yoktur; bütün güzel sıfatları, akl-ı selîmin insanlık için fazilet ve meziyet saydığı bütün özellikleri şahsında toplamıştır.

O, gerçek bir hayat önderidir.

O, bir yetimdi, doğmadan babasını, altı yaşında iken annesini, sekiz yaşında iken de dedesini kaybetti.

Çocuk denecek yaşlarda, gençliğinin ilkbaharında nafakasını temin için Mekkelilerin koyunlarını güttü.

O, vefakâr bir eş, şefkatli bir babaydı,

O, doğru bir tacir, güvenilir bir ortaktı,

O, bir düşünürdü,

O, insanlığın yolunu aydınlatan bir mürşit ve öğretmendi,

O, varlığını Allâh’a yöneltmiş bir âbiddi,

O, büyük bir hukukçu, devlet kurucusu ve devlet başkanıydı,

O, büyük bir asker, seçkin bir kumandandı,

O, tek başına beşerî düzenlere baş kaldırmış, İslâm inkılâbını gerçekleştirmiş, büyük bir mukaddes inkılâpçıydı,

O, mazlumların koruyucusu, zalimlerin korkusu, suçlulara tavizsiz bir hâkimdi,

O, sevgisi, merhameti, affı, tevazuu ile örnek bir ahlâkiyatçı ve fazilet şelalesiydi.

O, insanlığın bütün yoksulları ve muzdariplerine örnek olmak için son derece sade bir hayat yaşamış, devlet başkanı iken hurma lifinden mamul bir yatakta yatmış, yamalı elbise giymiş, arka arkaya karnını iki defa buğday ekmeği ile doyurmamış, fakat tebliğ ettiği dinin sosyal adalet ilkelerini başarıyla tatbik etmiş önder bir peygamberdi.

Öz ifadeyle o, Rabbimiz tarafından seçilerek en güzel şekilde terbiye edilmiş; insanlığın her kesimine örnek olacak seçkin bir kul, örnek bir peygamberdir.

Böyle bir Peygamber’i göndermekle Yüce Allâh bize büyük bir lütufta bulunmuştur:

لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

And olsun ki Allah, inananlara ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve Hikmeti öğreten kendilerinden bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler”.[1]

Hz. Peygamber’i Sevmek

İşte bunun için, Mü’min olarak yaşamak, Müslüman olarak can vermek isteyen herkesin seveceği, izinden gideceği yegâne hayat önderi Hz. Muhammed’dir.

Onu canımızdan çok sevmek imanımız gereğidir:

قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَآؤُ۬كُمْ وَاَبْنَآؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَآ اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪  و جِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَاْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟

De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu doğru yola erdirmez[2].

لا يؤمن أحدكم حتي أكون أحب إليه من والده و ولده والناس أجمعين

“Sizden biriniz beni çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe, tam bir imana sahip olamaz.”[3]

Hz. Ömer gelerek, seni anamdan, babamdan …. çok seviyorum ya Rasûlallâh! der. Hz. Peygamber olmadı ya Ömer! (…)

Sahabenin Peygamber aşkı bir başkaydı. Hz. Peygamber’e hitap ederken “anam, babam sana feda olsun ya Rasûlallâh!” derlerdi. Uhut savaşında vücutlarını siper etmişlerdir.

Hz. Ebu Bekir, (Açıktan tebliğ teklif ediyor. Müşriklere tebliğde bulunuyor. Dövülüyor. Babası Ebu Kuhafe, annesi Ümmü’l-Hayr Selma ayıltmaya çalışıyor. Ayılınca Ömer b. Hattab’ın kızı Ümmü Cemile’ye sormasını söylüyor. (…))

Habbab. (Müşrikler tarafından işkenceye tabi tutulur. İşkence edip Hz. Peygamber’e hakaret etmesini, onu inkâr etmesini isterler. Kabul etmez. Boynundan asarlar ve istediklerini yerine getirmesini söylerler. Kabul etmez. “Şimdi senin yerinde Muhammed olsa ne dersin? Onun senin yerinde olmasını ister misin?” dediklerinde, hayır, onun benim yerimde olmasını değil, benim sebebimle ayağına bir dikenin batmasını dahi istemem der.)

– “Bir kimsede şu üç nitelik bulunursa, o kimse imanın tadını almıştır. Allâh ve Rasulünü her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi yalnız Allâh rızası için sevmek, bir de Allâh onu inkardan kurtardıktan sonra, tekrar inkara dönmeyi ateşe atılmak gibi acı görmektir.”[4]

Hz. Peygamber’e İtaat

Hz. Peygamber’i sevmek ise onun sünnetine sarılmakla olur. Hz. Peygamber’e karşı sevgi ve saygının tezahürü, onun sünnetine uymak, onun sevdiklerini sevmek, onun kınadıklarını kınamak, onun ahlakını örnek edinmektir. Bunları yapmadan ben Rasûlullâh’ı seviyorum diyen kişi yalancıdır.

قال رسول الله (ص):  إذا قال العبد إني أشتاق إلي الجنة ولم يعمل لها فهو كذاب عند الله غير تائب. وإذا قال العبد إني أخاف من النار ولم يكف عن الذنوب فهو كذاب عند الله غير تائب. وإذا قال العبد إني أحب النبي (ص) من غير اتباع السنة فهو كذاب عند الله غير تائب

Hz. Peygamber de: “Kim cenneti arzuluyorum der de kazanmak için amel etmez ise, tevbe etmedikçe Allâh katında yalancıdan başka bir şey değildir. Kim cehennemden korkuyorum der, fakat elini günahlardan çekmez ise, tevbe etmedikçe Allâh katında yalancıdan başka bir şey değildir. Kim de sünnetine uymadan ben Allâh’ın Rasulünü seviyorum derse, tevbe etmedikçe Allâh katında yalancıdan başka bir şey değildir.” buyurur.

Allâh’ı sevmek ve bunun karşılığında Allâh’ın sevgi ve merhametine mahzar olmak, Hz. Peygamber’e tabi olmaya bağlanmıştır.

قل إن كنتم تحبون الله فاتبعوني يحببكم الله و يغفر لكم ذنوبكم والله غفور رحيم

“(Ey Peygamberim!) De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allâh bağışlayan, esirgeyendir.”[5]

من يطع الرسول فقد أطاع الله ومن تولى فما أرسلناك عليهم حفيظا

“Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.”.[6]

– “Kim peygambere itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş, kim de peygambere isyan ederse, Allâh’a isyan etmiş olur.”[7]

ياأيها الذين آمنوا أطيعوا الله ورسوله ولا تولوا عنه وأنتم تسمعون

“Ey inananlar, Allâh’a ve Rasulüne itaat edin. İşittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.”[8]

وأطيعوا الله والرسول لعلكم ترحمون

“Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.”[9]

ومن يطع الله والرسول فأولئك مع الذين أنعم الله عليهم من النبيين والصديقين والشهداء والصالحين وحسن أولئك رفيقا

“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.”[10]

İtaatin Olumlu, İsyanın Olumsuz Sonuçları

تلك حدود الله ومن يطع الله ورسوله يدخله جنات تجري من تحتها الأنهار خالدين فيها وذلك الفوز العظيم. و من يعص الله ورسوله ويتعد حدوده يدخله نارا خالدا فيها وله عذاب مهين

“İşte bu (hükümler) Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”[11]

ومن يطع الله ورسوله يدخله جنات تجري من تحتها الأنهار ومن يتول يعذبه عذابا أليما

“Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır.”[12]

قل أطيعوا الله والرسول فإن تولوا فإن الله لا يحب الكافرين

De ki, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.”[13]

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪يٓ اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا

“Hayır Rabb’ine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık konusunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar”.[14]

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا

“Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman iman eden erkek ve iman eden kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”[15]

(كل أمتي يدخلون الجنة إلا من أبى) . قالوا يا رسول الله ومن يأبى ؟ قال (من أطاعني دخل الجنة ومن عصاني فقد أبى)

– “Yüz çevirenler hariç, ümmetimin hepsi Cennet’e girecektir.” Kim yüz çevirir ey Allâh’ın Rasulü, diye sorduklarında Hz. Peygamber; “Her kim bana itaat ederse Cennet’e girer, kim de bana isyan ederse, o da yüz çevirmiş olur.” der.[16]

İmanlı kalpleri ıstıraba gark edecek ne acı bir tenakuzdur ki, nurlu minarelerimizden her gün yüz binlerce defa okunan Ezân-ı Muhammedîler, Şanlı Peygamberimizin fert, aile ve cemiyet önderliğini ilan ederken, onun önderliğini tasdik edip hayatına rehber edinen insanlarımız ve müesseselerimiz azalmıştır.

Hz. Muhammed’in (as) peygamberliğine inandığımız gibi inanmalıyız ki,  gönüllerimizi, evlerimizi, iş yerlerimizi, kısaca ülkemizi ve dünyamızı Hz. Muhammed’e ve onun tebliğ ettiği evrensel mesaja açmadıkça, dünyamız ve ahiretimiz azaplarla dolu olacaktır.

Rabbimiz bu gerçeği şöyle açıklar:

فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

“Peygamber’in emrine karşı gelenler, kendilerine bir belanın gelmesinden yahut onlara acı bir azabın dokunmasından sakınsınlar.”[17]

Sünnete Sarılmak

“Hz. Peygamber’in görevi sadece Kur’an’ı tebliğ etmektir. Tebliğ ettikten sonra işi bitmiştir. Veya kendi dönemindeki insanlara bunu anlatmıştır. Onun hadisleri sadece bu dönemde yaşayanları bağlar” denemez. Zira o bütün insanlara gönderilmiş bir peygamber ve bütün inananlar için örnektir. Kur’an’da:

لقد كان لكم في رسول الله أسوة حسنة لمن كان يرجو الله واليم الأخر و ذكر الله كثيرا

“Gerçekten Allâh’ı, ahiret gününü arzulayanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için size, Allâh’ın Peygamberinde pek güzel bir örnek vardır.”[18]

قُلْ يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَم۪يعًاۨ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۖ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الَّذ۪ي يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde Allah’a ve onun sözlerine inanan Resülüne, o ümmi peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”[19]

ألا إني أوتيت الكتاب ومثله معه لايوشك رجل شبعان على أريكته ( السرير ) يقول عليكم بهذا القرآن فما وجدتم فيه من حلال فأحلوه وما وجدتم فيه من حرام فحرموه ألا لا يحل لكم الحمار الأهلي ولا كل ذي ناب من السبع ولا لقطة معاهد إلا أن يستغني عنها صاحبها ومن نزل بقوم فعليهم أن يقروه فإن لم يقروه فله أن يعقبهم بمثل قراه

– “Şunu bilin ki, bana Kuran ve onunla birlikte onun bir misli verilmiştir. Karnı tok bir halde koltuğuna yaslanarak, ‘Şu Kur’an’a sarılın, onda helal olarak ne bulursanız onu helal kabul edin. Onda haram olarak ne bulursanız onu da haram kabul edin, diyecek bazı kimseler gelmek üzeredir. Şüphesiz ki Allâh Rasûlünün haram ettiği şey, Allâh’ın haram ettiği şey gibidir.”[20]

وَمَآ اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ

“…Peygamber size ne verdiyse onu alın size ne yasakladı ise ondan sakının…”.[21]

Peygamberin (a); “Size bir şey yasakladımsa ondan mutlaka kaçınınız, emrettiğim bir şeyi ise gücünüz nispetinde yerine getiriniz”[22]

قال رسول الله (ص): لقد تركت فيكم ما إن تمسكتم به لن تضلوا من بعدى أبدا كتاب الله و سنة رسوله

Rasûlullâh (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Size (iki emanet) bırakıyorum, ona sımsıkı sarıldığınız vakit asla dalâlete düşmezsiniz: Onlar Allâh’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetidir.

  1. İbadet

وأقيموا الصلاة وآتوا الزكاة وأطيعوا الرسول لعلكم ترحمون

Nûr 24/56

Allâh’ın Rasûlünü kendimize örnek edindi isek, öncelikle Allâh’a kullukta, ibadetlerimizde hassas olmalıyız.

Zikri, fikri daima Allah ile olan, Allâh’a karşı kâmil bir teslimiyet içerisinde yaşayan Peygamberimizden daha âbid kimse yoktur. O en büyük ruh huzurunu, gözümün nuru dediği namazda bulurdu. Hz. Âişe vâlidemiz şöyle anlatıyor:

Hz. Peygamber bazı geceler ayakları şişinceye kadar namazda kılardı. Ya Rasûlallâh! Niçin böyle yapıyorsunuz? Hâlbuki Allâh Teâlâ, senin geçmişteki ve gelecekteki günahlarını affetmiştir dedim. O da;

– Şükreden bir kul olmak istemez miyim? buyurdu[23]

Başta Şaban ayı olmak üzere Recep ve Muharrem aylarında bolca oruç tutardı. Her kamerî ayın 13, 14 ve 15. günlerini oruçla geçirirdi. Her işe başlarken Allâh’ın adıyla başlar “Allâh’ın adı anılarak başlanmayan her iş bereketsizdir[24] buyururlardı. Her işi, Allâh’a hamd ile biterdi. Yemek yerken, su içerken, yatarken, kalkarken, giyinirken, yolculuğa çıkarken, bütün işlerinde Allâh’a dua ve niyaz halinde olurdu.

O halde onu örnek alan bizlerin de Allâh’a kullukta kusur etmememiz gerekir. Zaten Kur’ân’da;

واعبد ربك حتي يأتيك اليقين

“Ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et!”[25]

  1. Ailesine Güzel Davranmak

O, evinde güler yüzlü idi. Katiyyen kırıcı söz söylemez, hanımlarını rencide etmezdi. O daima müşfik ve anlayışlı idi. Ev işlerinde ailesine yardımcı olurdu. Hz. Aişe şöyle buyurur:

“Allâh’ın Peygamber’i ayakkabı tamir eder, elbisesini diker, koyun sağar, ihtiyaçlarını kendisi görür, sizden birinizin, evinde çalıştığı gibi o da evinde çalışırdı.”[26]

Küçük bir çocuk olarak Peygamberimizin ailesine katılan ve Aziz Önderimize on yıl hizmet ederek ailesinin bir ferdi haline gelen Hz. Enes şöyle der:

“Ben çoluk çocuğuna, Hz. Peygamber’den daha şefkatli olan hiçbir kimseyi görmedim.”[27]

O, aile hayatında her zaman samimi idi. Ashabına da daima şöyle buyururdu:

“Sizin en hayırlınız, hanımlarına karşı sevimli ve anlayışlı olanlarınızdır.”[28]

“Hanımlarını dövenler, şüphesiz sizin hayırlılarınız değildir.”[29]

  1. Toplumun fertlerinin birbirlerini sevmeleri, saymaları, birbirlerinin haklarına saygı göstermeleri:

فاتقوا الله وأصلحوا ذات بينكم وأطيعوا الله ورسوله إن كنتم مؤمنين

Enfâl 6/1

قال رسول الله صلى اللهم عليه وسلم لا تدخلون الجنة حتى تؤمنوا ولا تؤمنوا حتى تحابوا ألا أدلكم على شيء إذا فعلتموه تحاببتم أفشوا السلام بينكم       (Müslim, İman, 22, No: 81)

قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ترى المؤمنين في تراحمهم وتوادهم وتعاطفهم كمثل الجسد إذا اشتكى عضوا تداعى له سائر جسده بالسهر والحمى   (Buhârî, Edeb, 27, No: 5552)

أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال المسلم أخو المسلم لا يظلمه ولا يسلمه ومن كان في حاجة أخيه كان الله في حاجته ومن فرج عن مسلم كربة فرج الله عنه كربة من كربات يوم القيامة ومن ستر مسلما ستره الله يوم القيامة (Buharî, Mezalim, 3, No: 2262; Müslim, Birr, 58, 72)

ولا تستوى الحسنة ولا السيئة، ادفع بالتى هي أحسن فاذا الذى بينك وبينه عداوة كأنه ولى حميد.(Fussilet 41/34)

 

Yaradılanı severiz Yaradandan ötürü

  1. Kötülükleri bırakmak

وأطيعوا الله وأطيعوا الرسول واحذروا فإن توليتم فاعلموا أنما على رسولنا البلاغ المبين

Mâide 5/92

أن رسول الله صلى اللهم عليه وسلم  (…)قال خيركم من يرجى خيره ويؤمن شره وشركم من لا يرجى خيره ولا يؤمن شره     (Tirmizi, Fiten, No:2189)

أن النبي صلى الله عليه وسلم قال المؤمن مؤلف ولا خير فيمن لا يألف ولا يؤلف        (Ahmed, Bakî Müsnedi’l-Müksirîn, No: 8831, II/400, V/235)

Orucunuza ihtiyacı yoktur.

إن الصلاة تنهي عن الفحشاء و المنكر

Bir kez gönül yıktın ise

Şu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil

Yunus EMRE

 

 

  1. Dağılıp parçalanmamak

وأطيعوا الله ورسوله ولا تنازعوا فتفشلوا وتذهب ريحكم واصبروا إن الله مع الصابرين(46)

Enfâl 6/46

يا أيها الذين أمنوا اتقوا الله حق تقاته ولا تموتن الا و أنتم مسلمون…  ولا تكونوا كالذين تفرقوا وختلفوا من بعد ما حاءهم البينات وألئك لهم عذاب أليم

Âl-i İmrân 3/102, 105.

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

  1. Doğru sözlü olmak

يا أيها الذين أمنوا اتقوا الله و قولوا قولا سديدا. يصلح لكم أعمالكم ويغفر لكم ذنوبكم ومن يطع الله ورسوله فقد فاز فوزا عظيما(71)

Ahzâb 33/71

  1. İyilikte yardımlaşmak, muhtaçlara yardım elini uzatmak:

فاتقوا الله ما استطعتم واسمعوا وأطيعوا وأنفقوا خيرا لأنفسكم ومن يوق شح نفسه فأولئك هم المفلحون(16)

Teğabun /16

… وتعاونوا على البر و التقوى، ولا تعاونوا على الاثم والعدوان.(Maide 5/2)

Hz. Aişe validemiz şöyle buyuruyor:

“Allâh’ın Peygamberi bir günde birbiri ardı sıra iki defa arpa ekmeği ve zeytin yağı ile karını doyurmadan bu alemden göçtü.”[30]

Kuru bir yatak, içi hurma lifi dolu bir yastık, bir su kabı ve bir hayvan derisi. İşte onun bütün serveti, bütün ev eşyası bu idi.

Onun aile fertleri de, aynı sadelik içerisinde yaşıyordu. Ay geçer, evinde pişirilecek bir şey olmadığından ateş yanmazdı, su ve hurma ile yetinilirdi[31]

Buna rağmen, Allâh rızası için daima yardım ederdi. İmkânı olup da, hayatında bir defa olsun “yok ve hayır” dememiştir[32]. Üzerinde ve evinde katiyen altın, gümüş ve para bulundurmaz, fakirlere verirdi. Sürekli olarak da şöyle öğüt verirdi: “Fakirleri arayınız ve gözetiniz. Siz ancak fakirleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.

Zenginin malında fakirin de hakkının bulunduğu Kur’an-ı Kerim’de bildirilmektedir:

وفى اموالهم حق للسائل والمحروم.     (Zâriyât 51/19)

والله ما آمن، والله ما آمن، والله ما آمن. قيل “من يا رسول الله!” قال (ص): “من بات شبعانا وجاره الى جانبه جائع وهو يعلم.”      (…)

Hz. Ali (ra): “Fakir yetecek kadar bir miktarın ödenmesi zenginlere farzdır. Eğer fakirler aç veya susuz kalacak olurlarsa Allah bu durumundan zenginleri sorumlu tutacaktır.

  1. Ahlaksızlık, Çirkin Şeylerden Uzak Durmak:

ولا تقربوا الزنى انه كان فاحشة، وساء سبيلا.  (İsra 17/32)

قل تعالوا اتل ما حرم ربكم عليكم الا تشركوا به شيئا، وبالوالدين احسانا، ولا تقتلوا اولادكم من املاق، نحن نرزقكم و اياهم، ولا تقربوا الفواحش ما ظهر منها وما بطن، ولا تقتلوا النفس التي حرم الله الا بالحق، ذلكم وصيكم به لعلكم تعقلون. (6/151En’am)

Bir Ticaret Adamı mısınız

Hayatında bir defa olsun yalan söylemediği, vaadinden dönmediği için düşmanları tarafından dahi emin – güvenilir sıfatı ile anılan, söz verdiği için tabii ihtiyaçları dışında bulunduğu yerden üç gün ayrılmayan, gençliğinde dürüst bir ticaret hayatı ve vefakar bir ortaklığı olan aziz Peygamberimizin hayatında en üstün ticaret örneklerini bulacaksınız.

O örnek oluyor ve şöyle buyuruyordu.

“Bizi aldatanlar bizim yaşayışımızü üzerinde değildir.”[33]

Sevgisi

Sevmek onun vasfıydı. Cihan tarihinde onun kadar sevmiş ve sevilmiş bir insan yoktur.

O, Allâh için sevişmenin en büyük ibadet olduğunu bildiriyor, şahsi düşmanlarına dahi, muhabbetle sine açıyordu.

O, kendisine (anam, babam sana feda olsun ya Rasûlallah) diyerek sevgi izhar eden ve etrafında pervaneleşen Ashab-ı Kiramın en aziz mahbubu, Mekke ve Medine şehri çocuklarının bile biricik sevgilisi idi.

Aziz Peygamberimiz çocuklara selam verir, onlara latîfe eder, bazen de oyunlarına iştirak ederdi. Sevindirmek için, çocukları devesine bindirirdi. Enes b. Malik şöyle buyurur:

“Peygamber efendimiz, biz çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize latîfe ederdi. Hatta kuşu olan küçük kardeşime, (Ey Ebû Umeyr! Kuşcağız ne oldu?) diyerek latife ederdi.”[34]

Bütün acizlere ve zayıflara olduğu gibi, çocuklara karşı da kalbi sevgi ve merhametle dolu idi. Onlara hayır dualarda bulunurdu.

Affı

Düşmanı sev ve affet” diyerek fazilet izhar eden bir çok insan duymuşuzdur. Fakat, şahsî düşmanlarına şefkat ve muhabbetle sine açabilen bir insan var mıdır? O insan, büyük Peygamber Hz. Muhammed’dir. O kendisine suikast teşebbüsünde bulunan kişilere kadar, bütün şahsî düşmanlarını affeden bir insandır.

Peygamberimiz, hayatında bir kerecik olsun nefsi için intikam almamış, daima affetmiştir. O ancak Allâh’ın tayin ettiği şer’î cezaları tatbik ederdi. Saygıdeğer validemiz Hz. Âişe şöyle buyurur:

“… Hz. Peygamber kendi nefsi için katiyyen intikam almazdı…”[35]

Mekkeli kafirlerin Müslümanlara yaptıkları zulmü, Peygamberimize yaptıkları eza ve cefayı, onu Mekke’den çıkmak zorunda bıraktıklarını bilirsiniz. Peygamberimiz kuvvetli bir ordu ile Mekke’yi fethedince bütün bu insanlar korkularından dehşete düştüler. Fakat o, onlara dokunmadı. Kâbe’de yaptığı konuşmada hepsini affettiğini bildirdi. Cihan tarihi böyle bir vaka kaydetmemiştir.

Yaratandan Ötürü İnsana Saygı

Mekke’nin fethi günü Hz. Ebû Bekir henüz Müslüman olmamış olan babası Ebû Kuhâfe’yi Hz. Peygamberimizin huzuruna getirince, Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“Yâ Ebû Bekir! İhtiyara eziyet etmeseydin. Ben onun yanına gelirdir.”

Mü’minler! Misalleri çoğaltsak da Hz. Peygamber’in yüce ahlakını dile getirmek, bizim için mümkün değildir. Çünkü onu Rabbimiz beğenmiş ve Kur’an’da:

Sen yüce bir ahlak üzeresin” buyurmuştur. Gerçekten onun ahlakı ilâhî olan Kur’an ahlakı idi.

[1] Al-i İmran, 3/164. Bk. Bakara, 129, 151, 231; Nisa, 4/113; Ahzab 33/34.

[2] Tevbe 9/24

[3] Buharî, (I/9); Müslim, İman, (I/67)

[4] Buharî, (I/9-10); Müslim, İman, (I/66)

[5] Âl-i İmran, 3/31.

[6] Nisâ, 4/80.

[7] Buharî, İ’tisam, (VIII/140); İbn Mâce, Mukaddime, (I/4).

[8] Enfâl 8/20

[9] Âl-i İmrân 3/132.

[10] Nisâ 4/69

[11] Nisâ 4/13-14.

[12] Fetih 48/17

[13] Âl-i İmrân 3/32

[14] Nisa, 4/65.

[15] Ahzab, 33 /36.

[16] Buharî, İ’tisam, 2, (VIII/139)

[17] Nur 24/63

[18] Ahzâb 33/21.

[19] A’raf 7/158.

[20] İbn Mace, Mukaddime, 2; Dârimi, Mukaddime, 49; Ebu Dâvûd, Sünnet, 6.

[21] Haşr, 59/7.

[22] Buhari, İtisam, 2. Müslim, Fezail, 130 Nesai, Hac, 1.

[23] R. Sâlihîn, B. Fi’l-Mücâhedeti.

[24] Câmiu’s-Sagîr, II/92.

[25] Hicr 15/99

[26] M. Mesâbih, 5822.

[27] M. Mesâbih, 5831.

[28] M. Mesâbih, 3261.

[29] M. Mesâbih, 3262.

[30] Tac, V/175.

[31] Tac, V/175.

[32] M. Mesâbih, 5805.

[33] S. Tirmizî, H. No: 1315; M. Mesâbîh, H. No: 3796.

[34] Tecrid XII/166.

[35] M. Mesâbih, 5817.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir