İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İslâm Ticaret Hukuku (Üçüncü Bölüm)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kıymetli Evrak Hukuku

 

I. Kıymetli Evrak Kavramı

A. Kıymetli Evrakın Tanımı

B. Kıymetli Evrakın Özellikleri

C. Kıymetli Evrakı Adi Senetten Ayıran Farklar

D. Genel Olarak Kıymetli Evrakın Hükmü

E. Kıymetli Evrakın Tasnifi

  1. İçerdiği Hakkın Niteliği Bakımından Kıymetli Evrak
  2. Hakkın Senetten Önce Mevcut Olup Olmaması Bakımından Kıymetli Evrak
  3. Dayandığı Temel İlişkiyle Bağlantısı Bakımından Kıymetli Evrak
  4. Devir Şekli Bakımından Kıymetli Evrak

F. Kıymetli Evrakta Defi’ler

G. Kıymetli Evrakın İptali

II. Kambiyo Senetleri

A. Tanımı ve Çeşitleri

B. Kambiyo Senetlerinin Özellikleri

C. Kambiyo Senetlerinde İmza Ehliyeti ve Temsil

III.         Kambiyo Senetlerinin Devri ve Aval

A. Ciro

  1. Cironun Tanımı
  2. Cironun Tarafları
  3. Cironun Şekili/Şekil Şartları
  4. Cironun Zamanı
  5. Ciro Çeşitleri

B. Aval

  1. Avalin Tanımı
  2. Avalin Şekli/Şekil Şartları
  3. Avalin Hükümleri

IV. Poliçe

A. Poliçenin Tanımı

B. Poliçenin Şekil Şartları

  1. Zorunlu Şekil Şartları
  2. Alternatif Şekil Şartları
  3. İhtiyari Şekil Şartları

C. Poliçede Kabul

D. Poliçenin Tedavülü ve Ödenmesi

E. Başvuru Hakkı

F. Poliçede Zamanaşımı

V. Bono

A. Bononun Tanımı

B. Bononun Şekil Şartları

  1. Zorunlu Şekil Şartları
  2. Alternatif Şekil Şartları
  3. İhtiyari Şekil Şartları

C. Açık (Beyaz) Bono

D. Hatır Bonosu

E. İmzaların Bağımsızlığı İlkesi

F. Bononun Ödenmesi

  1. İbrazın Usulü
  2. İbraz Zamanı
  3. İbraz Yeri
  4. Ödeme

G. Başvuru Hakkı

H. Bonoda Zamanaşımı

VI. Çek

A. Çekin Tanımı

B. Çek Düzenleyebilme Şartları

  1. Muhatabın Banka Olması
  2. Çek Anlaşmasının Bulunması
  3. Çekin Karşılığının Bulunması

C. Çekin Şekil Şartları

  1. Zorunlu Şekil Şartları
  2. Alternatif Şekil Şartları
  3. İhtiyari Şekil Şartları
  4. Çek Kanununca Getirilen Şekil Şartları
  5. Tâcir Çeki, Tâcir Olmayan Çeki ve Hamiline Yazılı Çek

D. Çekin Ödenmesi

  1. Çekin Ödeme için İbrazı
  2. Ödeme
  3. Ödemenin Önlenmesi

E. Başvuru Hakkı

F. Çekte Zamanaşımı

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Kıymetli Evrak Hukuku

 

I.       Kıymetli Evrak Kavramı

Kıymetli evrak, çeşitli senetleri kapsayan genel bir kavramdır. Ticari hayatta alıcıların ihtiyaçlarını satın almak için her zaman elinde nakit bulunmadığı için senetle ödeme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Kıymetli evrak kapsamına giren senet çeşitlerinden her biri farklı bir ihtiyacı karşılamakta ve kendine has özellik ve fonksiyonu bulunmaktadır. Kıymetli evrak kapsamına giren senetlerin her birinin kendine has özellikleri olduğu gibi, hepsini diğer senetlerden ayıran ortak temel özellikleri de vardır. Ayrıca ticari hayat açısından bu senetlerin, ödemelerdeki hızı ve güvenliği önem arz etmektedir. Bu sebeple ticaret hukuku, bu alanı özel olarak düzenlemiş olup, ticaret hukukunun bu dalına “kıymetli evrak hukuku” denilmektedir.

Bu bölümde, öncelikle kıymetli evrak kavramı açıklanacak, daha sonra kambiyo senetleri (poliçe, bono, çek) teker teker ele alınarak İslâm Ticaret Hukuku açısından değerlendirilecektir.

A.    Kıymetli Evrakın Tanımı

Kıymetli evrak, içerdikleri haklar kendisinden ayrı olarak ileri sürülemeyen ve başkalarına devredilemeyen senetlerdir.[1] Buna göre kıymetli evrak bir senettir. Senet ise bir kişinin yapmaya veya ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmî kâğıt, belgedir.[2] Dijital ortamda ve sadece bazı teknik cihazlarla okunabilen mikrofilm, mikrofiş, manyetik bant, disk gibi taşıyıcılara kaydedilen ve elektronik imza ile onaylanan belgeler de senet olarak değerlendirilebilir. Ancak kıymetli evrak kapsamına giren senetler özel şekil şartları bulunan senetlerdir. Bu sebeple kıymetli evrak kapsamına giren senetler kural olarak kağıt/varak üzerine düzenlenir ve bunlar üzerinde gerçekleştirilecek işlemlerde ıslak imza şarttır.[3] Genel kural bu olmakla birlikte, gerekli düzenleme yapıldığında elektronik ortamda, varaksız kıymetli evrak ihracı mümkündür. Nitekim sermaye piyasası kanununda kaydi sistemin kabul edilmesiyle sermaye piyasası araçları, bu kuraldan istisna edilerek, bunların senede bağlanmaksızın elektronik ortamda kaydedilip ihraç edilmesi esası getirilmiştir.[4]

Kıymetli evrak, özel hukuk kapsamında, ekonomik değer taşıyan ve başkasına devredilmesi mümkün olan hakları içerir. Hak, kıymetli evrakın maddi olmayan unsurudur. Kamu hukuku kapsamına giren haklar kıymetli evraka bağlanamaz. Özel hukuk kapsamına girse de devredilemeyen haklar, senede konu olamaz; sadece devredilebilir haklar kıymetli evraka bağlanabilir. Buna göre kıymetli evrakın içerdiği hak, alacak, ortaklık hakkı veya eşya üzerindeki bir ayni hak olabilir. Kıymetli evrakta, senetle hak arasında sıkı bir bağ vardır; hak senedin içine yerleşmiştir. Aslında bu hak, senet düzenlemeden önce de mevcuttur, fakat senede bağlandıktan sonra artık ondan ayrılamaz. Bunun için söz konusu hakkın, senetten ayrı olarak başkasına devredilmesi ve senet olmaksızın başkasına ileri sürülmesi mümkün değildir.[5]

B.     Kıymetli Evrakın Özellikleri

Kıymetli evrakın tanımı dikkate alındığında, onun özellikleri şöyle sıralanabilir[6]:

  1. Kıymetli evrak, tedâvül güvenliğini sağlamak amacıyla ağır şekil şartlarına bağlanmış, nitelikli bir borç senedidir. Senedin düzenlenmesi, devri, kaybolması durumunda iptali gibi işlemler, belli şekil şartlarına bağlıdır. Bu şekil şartlarına uyulmadan yapılan işlemler, istenen sonucu doğurmaz.
  2. Kıymetli evrakın içerdiği hakkın, ekonomik bir değer taşıması ve devredilebilir olması gerekir. Bu senetler, belirlenen devir şekillerine uyulmak kaydıyla devredilebilir.
  3. Hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır; senetten ayrı olarak hak başkasına devredilemez ve senetsiz ileri sürülemez. Bunun için alacaklının, hakkını talep edebilmesi için senedi ibraz etmesi gerekir; buna karşılık borçlunun da sadece senedi ibraz eden kişiye ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır.
  4. Kıymetli evrakta soyutluk ilkesi geçerlidir; taraflar arasındaki kıymetli evrak ilişkisi, temel ilişkiden soyuttur. Yani kıymetli evrakın doğmasını sağlayan temel ilişkiyle, kıymetli evrak ilişkisi arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Buna göre, aslında her kıymetli evrak ilişkisi bir temel ilişkiye dayanmasına rağmen, kıymetli evraka bakılarak, senedin dayandığı bu ilişkinin belirlenmesi mümkün değildir. Ayrıca kıymetli evrakın doğmasına sebep olan temel ilişkideki sakatlık, kıymetli evrakı etkilemez; temel ilişki geçersiz olsa veya bir sebeple feshedilse, kıymetli evrak geçerliliğini kaybetmez.
  5. Kıymetli evrakın içerdiği hak, devredilebilir mahiyette olduğu için, kıymetli evrakın da tedavül/dolaşım kabiliyeti bulunmaktadır. Tedavül edebilir olması, kıymetli evrakı adi senetlerden ayıran özelliklerden biridir. Kıymetli evrakın devri, senedin çeşidine göre farklı şekil ve şartlara bağlanmıştır. Bu onun tedavül kabiliyetine sahip olduğu sonucu değiştirmez.

C.    Kıymetli Evrakı Adi Senetten Ayıran Farklar

Kendisi de bazı senetlerden oluşan kıymetli evrak, bazı yönlerden âdî senetten ayrılmaktadır. İkisi arasındaki farkların başlıcaları şunlardır:[7]

  1. Kıymetli evrakın içerdiği haklar, para alacağı, ortaklık, mülkiyet veya rehin gibi haklardan oluşurken; âdî senetlerde bunların dışında kalan tamir, bakım, iş görme gibi yükümler de yer alabilir.
  2. Kıymetli evrakta taraflardan sadece biri borçlu olurken, âdî senette her iki taraf da borçlu olabilir.
  3. Kıymetli evrak ağır şekil şartına bağlanmışken, âdî senette şekil şartı bulunmamaktadır.
  4. Kıymetli evrakta, senet olmaksızın hakkın ileri sürülmesi ve senetten ayrı olarak devredilmesi mümkün değilken, âdî senette alacak hakkı senetsiz de ileri sürülebilir.
  5. Âdî senetler, sözleşme veya işin niteliği engel olmadığ sürece herhangi bir şekil şartına bağlı olmaksızın devredilmesi mümkün iken, kıymetli evraka bağlı alacaklar, senedin türüne göre özel şekil şartlarına bağlı olarak devredilebilir.
  6. Âdî senette borcun ifa yeri, aksi kararlaştırılmamışsa alacaklının yerleşim yeridir. Kıymetli evrakta ise, borcun ifa yeri borçlunun yerleşim yeridir.
  7. Kıymetli evrakta kısmi ödeme mümkün iken, âdî senette alacaklı kısmî ödemeyi reddedebilir.

D.    Genel Olarak Kıymetli Evrakın Hükmü

Kıymetli evrakın unsurları ve özellikleri dikkate alındığında, İslâm ticaret hukuku açısından, bazı şartlarla düzenlenmesinin meşru olduğu söylenebilir. Tanımından da anlaşıldığına göre kıymetli evrakın, senet, hak ve hakkın senede bağlanması olmak üzere üç unsuru bulunmaktadır. Senet, kıymetli evrakın maddi unsurunu; hak gayr-i maddi unsurunu oluşturmaktadır. Hakkın senede bağlanması ise ikisinin bileşimidir.[8]

Alacağın güvence altına alınması amacıyla senet düzenlenmesi İslâm hukukunda tavsiye edilmektedir. Nitekim müdâyene ayeti olarak bilinen Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun ayetinde, “Ey iman edenler! Vadeli borçlarınızı kayıt altına alın. Bir kâtip onu tam olarak yazsın…” buyrulmaktadır.[9] Bunun için çeşitli işlem, edim ve ikrarı belgelemek amacıyla yazılı belge, resmi tutanak düzenlenmesi meşru kabul edilmiştir. Fıkıhta bunu ifade etmek üzere sakk terimi kullanılmaktadır. Sakk, en geniş anlamda yazılı belge, resmi tutanak demektir. Buna göre çeşitli işlem, edim ve ikrarı yazılı olarak belgeleyen mahzar, istihkak senedi, ödeme emri, çek, temlikname, kira ve borç senedi, ibraname, kefâletname, vekaletname, rehin ve emanet makbuzu, tayin menşuru¸ eda tezkiresi, iktaname gibi resmi belge veya kıymetli evrakın hepsi sak terimi altına girmektedir.[10] Ayrıca sak kelimesinin müradifi olarak vesîka, sahife, varaka, kitap, hat, risale, mektup gibi terimler de kullanılmaktadır.[11]

Kıymetli evrak kapsamında değerlendirilmesi mümkün olan işlemlerden biri de süftecedir. Bir fıkıh terimi olarak süftece, kişinin borcu olan bir parayı, borçlandığı yerin dışındaki belli bir yerde alacaklısına ödeme taahhüdünü veya alacaklının oradaki vekili, ortağı, acentesi, naibi, borçlusu gibi muhatabı olan üçüncü kişiye kayıtsız şartsız ödeme emrini içeren kıymetli evrak veya işlem anlamına gelmektedir.[12] Hanefîlere göre, başka bir yerde ödenme kaydıyla borç vermek, yol tehlikesinden kurtulmak amacıyla yapıldığı için fayda sağlayan borç yasağı[13] kapsamında değerlendirilerek tahrimen mekruh kabul edilmiştir. Fakat böyle herhangi bir şart koşulmaksızın borç verildikten sonra süftece düzenlenmesinde sakınca bulunmamaktadır.[14] Mâlikîlerde meşhur olan görüşe göre, süftece mekruh olmakla birlikte, yol güvenliği kalmayıp, paranın çalınma korkusu yaygınlaşırsa caizdir. Bununla birlikte mutlak olarak caiz olduğu görüşünde olan Mâlikî bilgin de bulunmaktadır.[15] Şâfiîlere göre, alacaklı olan kişi borçludan daha önce mevcut olan bir borca karşılık süftece yazılmasını istese, borçlu yazmak zorunda değildir; ancak yazarsa dinen bir sakıncası yoktur. Fakat borç süftece yazmak kaydıyla verilirse, fayda sağlayan borç yasağı kapsamına girdiği için caiz değildir. Buna karşılık akit esnasında herhangi bir şart koşulmaksızın borç verdikten sonra taraflar, süftece yazılması konusunda ittifak ederlerse, bu ya havâle ifadesiyle, ya da ödeme talimatı şeklinde yazılabilir. Bu takdirde, süfteceye konu olan borcun, kendisine havâle edilen kişinin borcunun kabul edilmesi, yazının havâle eden kişeye ait olduğunun ve borcu havâle amacıyla yazıldığının bilinmesi şartıyla süftece yazılması caizdir.[16] Hanbelîlerde tercih edilen görüşe göre ise, bir karşılık bulunmaksızın bu işlemin yapılması caizdir. İbn Kudâme (ö. 620/1223), İbn Teymiyye (ö. 728/1328) ve İbn Kayyım el-Cevziyye (ö. 751/1350) herhangi bir kayıt olmaksızın bunun caiz olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Çünkü bundan sadece borç veren değil, her ikisi de yarar sağlamaktadır.[17] Nitekim Hz. Ömer zamanında onun oğulları Abdullah ve Ubeydullah ile Basra Vâlisi Ebû Mûsâ el-Eş’arî arasındaki işlem de bunun mümkün olduğunu göstermektedir. Ebû Mûsâ el-Eş’arî, onlara, “Burada zekat malından var; onu sizinle Emîrü’l-mü’minîn’e göndermek istiyorum. Onunla Irak malı alırsınız, Medine’ye varınca orada satar, anaparayı Emîrü’l-mü’minîn’e verirsiniz, kârı da sizin olur.” der. Böyle yaparlar. Hz. Ömer, “Bu Müslümanların malıdır, dolayısıyla kârı da onlarındır.” diye bu işlemi kabul etmez. Ubeydullah, “Mal helak olsaydı bize ödetecektin; dolayısıyla bu bizim hakkımızdır.” diye itiraz eder. Bir sahabî, “Onları mudarip olarak kabul et; kârın yarısı onların, yarısı da Müslümanların olsun.” deyince, Hz. Ömer (r.a.) bunu kabul eder.[18]

Günümüzde kıymetli evrakın düzenlenmesi, yol güvenliğini sağlamak amacına yönelik değil, alacağın güvence altına alınması ve tedavülünü sağlamaya yöneliktir. Bu ise caizdir. Buna göre, konusu helal olmak ve faiz unsuru barındırmamak kaydıyla kıymetli evrak düzenlemenin caiz olduğu söylenebilir.

E.     Kıymetli Evrakın Tasnifi

Kıymetli evrakı çeşitli açılardan tasnif etmek mümkündür. Ayrıca bunların her birinin içinde çeşitli kıymetli evrak bulunmaktadır:

1.      İçerdiği Hakkın Niteliği Bakımından Kıymetli Evrak

İçerdiği hakkın niteliği bakımından kıymetli evrak; para senetleri, pay senetleri ve emtia senetleri olmak üzere üçe ayrılır. Para senetleri çek, bono, poliçe, tahvil, emre yazılı havâle, emre yazılı ödeme vaadi gibi bir para alacak hakkını temsil eden kıymetli evraklardır. Pay senetleri anonim şirket hisse senetleri ve bunların yerine çıkarılan ilmuhaberler gibi, bir şirkette ortaklık haklarını içeren kıymetli evraklardır. Emtia senetleri ise varant, makbuz senedi, konşimento, ipotekli borç senedi, irat senedi gibi bir eşya üzerindeki mülkiyet hakkını ya da rehin gibi diğer bir ayni hakkı temsil eden kıymetli evraklardır.[19]

2.      Hakkın Senetten Önce Mevcut Olup Olmaması Bakımından Kıymetli Evrak

Hakkın senedin düzenlenmesinden önce mevcut olup olmaması bakımından kıymetli evrak, yaratıcı kıymetli evrak ve açıklayıcı kıymetli evrak olmak üzere iki çeşittir. Yaratıcı kıymetli evrak, senedin düzenlenmesiyle birlikte hakkın doğduğu kıymetli evrak türüdür. Burada evrak düzenlenmeden önce bir haktan söz edilemez; senedin düzenlenmesiyle birlikte hak doğar. Mesela bonoda hak, bononun düzenlenmesiyle birlikte doğar. Açıklayıcı kıymetli evrak ise, senedin düzenlenmesinden önce mevcut olan bir hakka bağlanan kıymetli evraktır. Bunda hak, senedin düzenlenmesinden önce mevcuttur. Fakat senet düzenlenince bu hak senetle birleşir ve bir daha ayrılmaz. Mesela bir anonim şirketinde pay sahipliği, ortaklığın kuruluşu veya sermaye artırımının tesciliyle doğar; mutlaka hisse senedi zorunlu değildir. Fakat hisse senedi çıkarılınca artık ortaklık hakkı senet ile birleşir ve bir daha senetten ayrı ileri sürülemez ve başkasına devredilemez.[20]

3.      Dayandığı Temel İlişkiyle Bağlantısı Bakımından Kıymetli Evrak

Düzenlenmesinin sebebi olan temel ilişkiyle bağlantısı bakımından kıymetli evrak mücerret kıymetli evrak ve illî kıymetli evrak olmak üzere ikiye ayrılır. Mücerret kıymetli evrak, temel ilişkiden soyut olan kıymetli evraktır. Bu tür kıymetli evrakın, düzenlenmesinin sebebi olan temel işlem ile hiçbir bağlantısı yoktur. Bunlara bakılarak, senedin dayandığı temel ilişkinin belirlenmesi mümkün olmadığı gibi, temel işlem sakat veya hükümsüz olsa bile bu kıymetli evrak geçerliğini muhafaza eder. Poliçe, çek, bono gibi kambiyo senetleri böyledir. İllî kıymetli evrak ise, düzenlenmesinin sebebi olan temel işleme bağlı olan kıymetli evrak türüdür. Burada kıymetli evrakın dayandığı temel işlem, satım sözleşmesi, kira sözleşmesi gibi borç doğuran bir sözleşme olabilir ve kıymetli evrakın geçerliliği, bu temel işlemin geçerliliğine bağlı olur.[21]

4.      Devir Şekli Bakımından Kıymetli Evrak

Kıymetli evrakın özelliklerinden biri tedavül kabiliyetine sahip olmasıdır. Zaten kıymetli evrakın düzenlenmesinin amacı da temsil ettiği hakkın devredilmesidir. Kıymetli evrak tasnifi içerisinde en önemlisi, devir şekli bakımından kıymetli evrak çeşitleridir. Nitekim Türk Ticaret Kanunu’nda da kıymetli evrakın tasnifi, devir şekline göredir. Devir şekli bakımından kıymetli evrak, nama yazılı, emre yazılı ve hâmiline yazılı kıymetli evrak olmak üzere üçe ayrılır. Devir şekli bakımından, sayılan bu üç çeşidin dışında kıymetli evrak düzenlenmesi mümkün değildir.[22] Şimdi bu üç kıymetli evrak çeşidi teker teker ele alınacaktır.

a)      Nama Yazılı Kıymetli Evrak

Belli bir kişi adına yazılı olan, fakat onun emrine kaydını içermeyen ve kanunda emre yazılı senet kabul edilmeyen senetler nama yazılı kıymetli evraktır. Tanımdan da anlaşıldığı üzere, bir senedin nama yazılı kıymetli evrak olabilmesi için, bir olumlu, iki de olumsuz şartın bulunması gerekir. Olumlu şart, belli bir kişi adına yazılmış olması; olumsuz şartlar ise senette “emre” kaydının bulunmaması ve bu senedin kanunda “emre yazılı senet” kabul edilmemesidir. Belli bir kişi adına yazılmış poliçe, çek bu tür kıymetli evraktır. Bazı istisnaları olsa da, kural olarak bütün kıymetli evrak tipleri nama düzenlenebilir. Nama yazılı kıymetli evrakın devri, temlik beyanı ve zilyetliğin nakledilmesiyle gerçekleştirilir. Devir beyanının yazılı olması gerekir; bu beyan, senet üzerine ya da ayrı bir kâğıda yazılabilir. Senedi elinde bulunduran kişiye senedin hâmili denir. Senedi elinde bulunduran kişi, senette adı yazılı olan kişiyse veya bu kişiden usulüne uygun olarak senedi devralan kişi ise, bunlar meşru hâmildir. Nama yazılı kıymetli evrakın borçlusu, sadece meşru hâmile borcunu ifayla yükümlüdür. Bunun için borçlunun, borcunu ifa ettiği şahsın meşru hâmil olup olmadığını araştırması gerekir.[23]

Kambiyo senedi (poliçe, çek vb.) gibi alacak hakkını içeren nama yazılı kıymetli evrakın devri, alacağın temliki hükmündedir; pay senedi, emti’a senedi gibi mülkiyet hakkını içeren nama yazılı kıymetli evrakın devri ise, satış ve hibe hükmündedir. İslâm hukukunda gerekli unsur ve şartları taşıması kaydıyla satış ve hibe akdinin caiz olduğu bilinmektedir; detayda bazı farklılıklar olsa da bu konuda İslâm bilginleri ittifak halindedir. Alacağın temliki konusunda ise, farklı görüşler ortaya konmuştur. İslâm bilginlerinin çoğunluğu alacağın üçüncü kişilere satış yoluyla devrini caiz görmezken[24], havâle yoluyla alacağın temliki mümkün olmaktadır. Aslında İslâm bilginleri bunu alacağın temliki olarak değil, borcun havâlesi olarak görürler. İslâm hukukunda havâle konusu, ciro bahsinde açıklanacaktır.

Buna göre kambiyo senetleri (poliçe, çek vb.) gibi bir alacak hakkını içeren kıymetli evrakın, bir borç karşılığında alacaklıya devredilmesinin havâle kapsamında caiz olduğu söylenebilir. Bu senetlerin devrinde, senedin içerdiği haklar senet borçlusunun kabulüne bağlı olmaksızın devredilen kişiye intikal ettiği için problemli görülebilir. Her ne kadar Hanefîlere göre kendisine havâle edilen kişinin kabul etmesi şart olsa da, Malikîlere göre ve mukayyed havâlede Şâfiîlere göre böyle bir şart bulunmamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) de, kendisine havâle edilen kişinin, ödeme imkanı varsa, bunu reddetme hakkının olmadığını söylemiştir.[25] Buna karşılık söz konusu kıymetli evrakın satım yoluyla devri caiz değildir. Çünkü bu deynin satışı ve aynı tür ribevi malların vadeli satışıdır.

b)     Emre Yazılı Kıymetli Evrak

Emre yazılı olan veya kanunen emre yazılı kabul edilen senetler, emre yazılı kıymetli evraktır. Bu tanıma göre bir senedin emre yazılı kıymetli evrak sayılabilmesi için, ya senet adına düzenlenen kişinin isminden sonra “emrine” kaydının bulunması, ya da kanun tarafından emre yazılı senet kabul edilmesi gerekir. Kanunun emre yazılı senet kabul ettiği kıymetli evraklarda, isimden sonra “emrine” kaydının bulunmaması, onun emre yazılı olmasına engel olmaz. Kambiyo senedi olarak adlandırılan bono, poliçe çek ile makbuz senedi ve varant kanunen emre yazılı senetlerdir. Kanun tarafından emre yazılı senet kabul edilen kıymetli evrakın nama dönüştürülebilmesi için emre olmadığı, nama olduğu açık bir şekilde belirtilmelidir. İpotekli borç senedi ve irat senedi, hisse senetleri, intifa senetleri, tahviller, varlığa dayalı menkul kıymetler, katılma intifa senetleri, kar ve zarar ortaklığı belgesi, kâra iştirakli tahvil ve hisse senedi ile değiştirilebilir tahviller emre düzenlenemez. Bunun dışındaki kıymetli evrakın tamamı emre düzenlenebilir.[26]

Emre yazılı kıymetli evrak, ciro ve zilyetliğin nakli yoluyla devredilebilir. Bu tür senetlerin devrinde en yaygın kullanılan yöntem cirodur. Ciro ise, alacaklının, alacağını başka birine devretme beyanıdır. Bununla birlikte ciro ile alacağın temliki arasında bazı farklar bulunmaktadır. Ciro, senedin arkasına veya senedin arkasında yer kalmaması durumunda senede eklenen kağıt (alonj) üzerine yapılırken, temlik beyanı senet üzerine ya da başka bir kâğıda yazılabilir. Temlik beyanı, her türlü senedin devrinde kullanılabilirken, ciro, sadece emre yazılı senetlerde kullanılır. Cironun dışında kıymetli evrakın zilyetliğin nakli yoluyla devredilmesi de mümkündür; emre yazılı senet, temlik beyanı ile devredilebilir. Ayrıca cebri icra ve miras yoluyla da başkasına geçebilir.[27]

Emre yazılı kıymetli evrakın devri de, nama yazılı kıymetli evrakta olduğu gibi fıkıh açısından ya alacağın satışı ya da havâle kapsamında değerlendirilir. Çünkü emre yazı kıymetli evrak ile  nama yazılı kıymetli evrakın devrindeki farklılık sadece şekil bakımından ve detaydadır. Dolayısıyla dini hükmüne etkisi söz konusu değildir. Buna göre emre yazılı kıymetli evrak, bir borç karşılığında alacaklıya devredilmesi durumunda, bu işlemin havâle kapsamında caiz olduğu söylenebilir. Fakat söz konusu kıymetli evrakın satım yoluyla devri caiz değildir.

c)      Hâmiline Yazılı Kıymetli Evrak

Senedin metninden veya şeklinden, senedi elinde bulunduran kişinin hak sahibi sayılacağı anlaşılan her senet hâmiline yazılı kıymetli evraktır. Bu tür kıymetli evrakta, senedi elinde bulunduran kişi, o senedin hem zilyedi, hem de sahibi kabul edilir. Kanunla adına düzenlenecek kişinin isminin yazılma şartı getirilenlerin dışında kalan senetler, kural olarak hâmiline yazılabilir. Nitekim Türk Ticaret Kanununda, poliçe, bono, makbuz senedinin şekil şartları arasında senedin kimin adına düzenleneceği senette belirtilmesi gerekiği zikredilmektedir.[28] Buna göre, sayılan bu senetler hâmiline yazılamaz. Hâmiline yazılı senetler, en kolay devredilebilen senetlerdir; sadece zilyetliğin nakliyle devredilir. Hatta hâmiline yazılı bir senet, sahibinin iradesi dışında çıkmış olsa bile, iyiniyetle edinmiş olan kişiye karşı dava açılamaz.[29]

F.     Kıymetli Evrakta Defi’ler

Bir kişinin borçlu olduğu iddia edilip borcunu ödemesi istendiğinde, o kişi kendini üç şekilde savunabilir: 1. İnkâr: Borçlunun, borcu doğuran temel işlem veya olayın varlığını reddetmesidir. 2. İtiraz: Kişinin borcu doğuran temel işlem veya olayı reddetmemekle birlikte, hakkın doğmadığını veya sona erdiğini ileri sürmesidir. Mesela, borç doğuran işlemin varlığını kabul etmekle birlikte borcunu ödediğini söylemesi veya akdin batıl/geçersiz olduğunu iddia etmesi böyledir. 3. Defi’: Borçlunun, borcu doğuran temel işlem veya olayın varlığını ve borcunu kabul etmekle birlikte, borcu ifa etmemek için geçerli özel sebeplerinin olduğunu söylemesidir. Böylece borçlu, borcunu yerine getirmekten temelli veya geçici olarak kurtulmaktadır. Mesela borcun vadesinin gelmediğini söylemek, zamanaşımına uğradığını ileri sürmek böyledir.[30]

Kıymetli evrakta defi, daha geniş bir anlam taşır; itiraz ve defi’ler de dâhil olmak üzere borçlunun savunmalarının tamamını kapsamaktadır. Kıymetli evrakta defi’ ve itirazlar üç grupta incelenebilir:

Senet Metninden Anlaşılan Defi’ler: Sadece senede bakmakla fark edilebilen defi’lerdir. Bu tür defi’, kendisinden senetteki borcu ifa etmesi istenen herkes tarafından, senede dayanarak talepte bulunan herkese karşı ileri sürülebilir ve senedin metninden veya şekil şartlarındaki eksiklikten anlaşılır. Mesela, senet vadesinin gelmemiş bulunması, ciro zincirinde kopukluk olması, zamanaşımı süresinin geçmiş olması bu tür defi’lerdendir.[31]

Senetteki Bazı İmza/Taahhüdün Geçersizliğine İlişkin Defi’ler: Senedin, o senet ile taahhüt altına girenlerden biri veya birkaçı açısından geçersiz olması sebebiyle, onlar tarafından ileri sürülen defi’dir. Bir senette geçerli imzaların yanında, sahte imza veya borçlanmaya ehil olmayan kişilerin yahut hayali kişilerin imzası, ya da yetkisiz kişilerin imzası bulunursa, bunların geçersizliği diğer imzaların geçerliliğine zarar vermez. Dolayısıyla bu defi’, etki ve tarafları açısından, genellikle nisbi defi’ niteliğindedir, ancak bazı istisnai durumlarda herkes tarafından, herkese karşı ileri sürülebilir.[32]

Kişisel Defiler: Kıymetli evrakın düzenlenmesine dayanak olan taraflar arasındaki temel ilişkiden doğan defi’lerdir. Bu defi’ sebeplerinin, senetteki borç taahhüdünün objektif varlığına etkisi yoktur.  Senedin düzenlenmesine dayanak olan temel ilişkinin geçersiz veya muavazalı olması, irade bozukluğu bu tür defi’lerdendir. Taraflar arasındaki, temel ilişkinin dışındaki bir ilişkiden kaynaklanan defi’ de olabilir. Mesela bir senedi elinde bulunduran kişinin, senet borçlusuna borcunun olması durumunda, senet borçlusunun takas def’ini ileri sürmesi böyledir. Taraflar arasında yapılan özel bir anlaşmadan veya özel bir durumdan da kişisel defi doğabilir. Mesela tarafların yeniden vade kararlaştırmaları, senet bedelinde indirim yapma, alacaklının ibra etmesi böyledir.[33]

G.    Kıymetli Evrakın İptali

Kıymetli evrakın zayi olması durumunda, senede bağlı hakkın ondan ayrı talep edilebilmesi için mahkemeye müracaat edilerek kıymetli evrakın iptali istenebilir. Kıymetli evrakın zayii ise, sadece onun kaybedilmesi değil, bunun yanında, çalınma, yanma, yırtılma, üzerindeki bilgilerin okunamayacak derecede zarar görmesi de zayi kapsamındadır. Kıymetli evrakta, alacak hakkı senete yerleşip ayrı ileri sürülmesi mümkün olmadığı için, senedin zayi olması durumunda hakkın da kaybedilmiş kabul edilmesi, alacaklının zarara uğramasına sebep olur; bu ise adalete aykırıdır. Senet zayi olduğunda alacaklının zarara uğramaması için, hak sahibinin talebi üzerine mahkeme, kıymetli evrakın iptaline karar verebilir. Bunun üzerine alacaklı, hakkını senetsiz olarak ileri sürme veya yeni bir senet düzenlenmesini isteme hakkını elde eder. İptal kararı, hakkın içeriğinde herhangi bir değişiklik yapmadan, hakkı senetten çözmekte ve senet alacaklısına, asıl borçluya karşı hakkını öne sürme imkânı vermektedir.[34]

Kıymetli evrakın iptali amacıyla dava açılabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir. Bu şartlar, a) senedin zayi olması, b) senedin düzenlenmesine dayanak olan hakkın varlığını devam ettirmesi, c) davacının senet zayi olduğunda veya ziyaının öğrenildiğinde senetteki hakkın alacaklısı olması, d) zayi olan senedin zilyedliğinin yeniden kazanılmasının mümkün olmaması ve e) senedin iptalinin mümkün olması, başka bir ifadeyle kıymetli evrak olması şeklinde sıralanabilir.[35]

II.    Kambiyo Senetleri

A.    Tanımı ve Çeşitleri

Türkçede kambiyo, “herhangi bir yerdeki bir alacağın tahsili, bir borcun ödenmesi veya bir yerden toplanan para ve para yerine geçen taşınabilir değerlerin başka bir yere aktarılması için yapılan işlemin bedeli”, “bu işlemin yapıldığı yer” ve “iki ayrı ülke parasının birbiriyle değiştirilmesi” anlamına gelmektedir.[36] Kambiyo senedi ise, para alacağını temsil eden poliçe, bono ve çeki ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Aslında bunlardan çek, ödeme aracı olmasına rağmen, Türk Ticaret Kanununda kambiyo senedi olarak kabul edilmiştir. Kambiyo senetlerinde sınırlı sayı ilkesi geçerlidir. Buna göre sadece poliçe, bono ve çek kambiyo senedidir; bunların dışında başka bir senet kambiyo senedi olarak nitelendirilemez. Kambiyo senetleri, aralarında bazı farklılıklar olsa da, ödeme, kredi ve teminat fonksiyonu icra eden dolaşım ve ödeme araçlarıdır. Bu özelliği sebebiyle kambiyo senetleri, ticari hayatta diğer kıymetli evraklardan daha çok kullanılmakta ve kendisine ihtiyaç duyulmaktadır.[37]

B.     Kambiyo Senetlerinin Özellikleri

Kambiyo senetleri, kıymetli evrak kapsamına giren senet çeşitlerinden olduğu için, onlar için sayılan özellikler kambiyo senetlerinin de özellikleridir. Ancak bu özelliklerden bir kısmı, kambiyo senetlerine fonksiyonları açısından karakterini veren özelliklerdir. Bu sebeple söz konusu temel özelliklerin altının çizilmesinde yarar bulunmaktadır:

Kambiyo senetleri, kıymetli evraklar içinde en ağır ve sıkı şekil şartlarına tabidir. Söz konusu senetler, emre yazılı senetlerden olmakla birlikte, emre olmadığı, nama olduğu açık bir şekilde belirtilmesi durumunda nama yazılı senet olurlar. Bunlardan poliçe ve bono hâmiline düzenlenemezken, sadece çek hâmiline düzenlenebilir. Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evraklardandır; genellikle, bir temel ilişkiye dayalı olarak düzenlenmesine rağmen, geçerli olması için böyle bir ilişkinin bulunması zorunlu değildir. Fakat temel ilişki mevcutsa, hem kambiyo ilişkisi, hem de bu temel ilişki varlığını sürdürür. Kambiyo senetlerinde imzaların istiklali ilkesi geçerlidir; bu sebeple imzalardan bir kısmının geçersiz olması, diğerlerinin geçerliğine zarar vermez. Kambiyo senetleri yaratıcı kıymetli evraktır; hak senetle birlikte doğar. Kambiyo senetlerinde imzası bulunanlar müteselsilen borçludurlar; imza sahiplerinden herbiri kendisinden sonraki herkese karşı müteselsilen sorumlu olurlar.[38]

C.    Kambiyo Senetlerinde İmza Ehliyeti ve Temsil

İmza, “bir kimsenin herhangi bir belgeyi yazdığını veya onayladığını belirtmek için her zaman aynı biçimde kullandığı işaret”tir.[39] Kambiyo senetleri yazılı belge olduklarından, üzerine yazılı irade beyanının beyan sahibini bağlayabilmesi için imzalanması gereklidir. Buna göre senedi düzenleyen borçlunun, cirantaların, poliçeyi kabul edenin ve avalistlerin senedi imzalamaları zorunludur.[40] Bunların hepsinin el ile imzalarını atması gerekir. Bunun için parmak izi, işaret, mühür veya elektronik imza Türk Ticaret Kanununda kambiyo senedinde geçerli kabul edilmemiştir.[41]

Borç doğuran bir işlem olduğu için, ancak tam eda ehliyetine sahip reşit kişilerce; başka bir ifadeyle fiil ehliyetine sahip kimseler tarafından kambiyo senedi düzenlenebilir. Ayrıca tüzel kişilerin yetkili organı ve temsilcileri de kambiyo senedi düzenler.[42] Kısıtlı olmayan temyiz gücüne sahip ergin kişiler, tam ehliyetlidir; başka bir ifadeyle fiil ehliyetine sahiptir.[43] Bunlar kıymetli evrak düzenleyip imzalayabilir. Kıymetli evrakı imzalayan kişiler arasında, ehliyetsiz veya kısıtlı birinin bulunması, senedi geçersiz kılmaz; sadece ehliyetsiz ve kısıtlı kişilerin taahhüdü geçersiz olur.

Fiil ehliyetine sahip reşit kişiler bizzat kendileri kambiyo senedi imzalayabileceği gibi, temsilcisi aracılığıyla kambiyo senediyle taahhüt oluşturabilir. Fuzulînin, yani yetkisiz temsilcinin böyle bir senet düzenlemesi durumunda, senette yer alan taahhütten bizzat kendisi sorumlu olur. Şâfiîlere göre fuzulînin tasarrufu geçerli olmamakla birlikte[44], İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, bunların kıymetli evrak dışındaki tasarrufları mevkuftur, kendi adına işlem yapılan kişinin icazetine bağlıdır; onaylarsa geçerli olur, onaylamazsa geçerli olmaz.[45] Fakat kıymetli evrakın imza sahibini bağlayıcılığı ve ancak mahkeme kararıyla iptal edilebilmesi gibi özellikleri onu diğer işlemlerden ayırmaktadır. Bunun için, kambiyo senetlerinde fuzûlînin işlemini kendi adına işlem gerçekleştiren kişi onaylamazsa, senet geçersiz olmaz; senedi imzalayan borçtan sorumlu olur. Hanefîler’e göre, dolaylı temsil mümkün olan akidlerde hak ve borçların vekile veya fuzûlîye ait olması[46], kıymetli evrak borcunun da senedi imzalayan fuzulîyi bağlayabileceğini göstermektedir.

Türk hukukunda, kambiyo senetlerinden çekin, ancak çek hesabı sahibi tarafından düzenlenebileceği, bu konuda temsilci veya vekil tayin edilemeyeceği kabul edilmiştir.[47] İslâm hukukunda kişi, hakkında niyabet geçerli olan konularda, bizzat kendisinin yapabileceği hukukî işlem için başkasını yetkili kılabilir.[48] Fakat çekin istismara açık olması sebebiyle, buna engel olmak için, kamu otoritesi sedd-i zerî’a kapsamında buna sınırlama getirebilir.[49]

III. Kambiyo Senetlerinin Devri ve Aval

A.    Ciro

1.      Cironun Tanımı

Emre yazılı kıymetli evrakın en yaygın devredilme yöntemi, cirodur. Bir ekonomi terimi olarak ciro, bir ticari senedin, alacaklı tarafından arkasına gereken yazının yazılıp imza edilerek üçüncü bir kişiye devredilmesini ifade etmektedir.[50] Senedi devreden kişiye ciranta denir.[51] Ciro, hâmilin senedin üzerine veya senedin arkasında yer kalmaması durumunda senede eklenen kağıt (alonj) üzerine yazılı beyanı ve imzasıyla, senedin içerdiği alacak hakkını başka bir kişiye devreden, rehneden veya tahsilini sağlayan hukuki işlemdir. Bu işlemle senet hamili, senedi devralana bedeli tahsil; senedi düzenleyen asıl borçluya da senet bedelini devralana ödeme yetkisi vermektedir. Emre yazılı senetlerde en yaygın devir yöntemi ciro olmakla beraber; miras, cebrî icra, devir gibi senedin bir kişinin malvarlığından çıkıp başkasının malvarlığına girmesiyle de gerçekleşebilir. Senedi elinde bulunduran kişi, ciro ile senet sebebiyle sahip olduğu hakların tamamını değil, ödeme için ibraz, protesto gibi sadece senetten doğan haklarını devretmektedir. Ciro ile senedin devrinin gerçekleşmesi için, ayrıca senedin zilyedliğinin ciro edilene nakledilmesi gerekir.[52]

2.      Cironun Tarafları

Senet ilk olarak, senedin lehtarı veya onun yetkili temsilcisi tarafından ciro edilir. Daha sonra ise, yetkili hâmiller ciro edebilirler. Senet herhangi bir üçüncü kişiye ciro edilebileceği gibi, senette adı yazılı birisine de ciro edebilir. Eğer ciro, senette adı yazılı olan birine yapılmışsa, buna geriye ciro denir. Bu durumda alacaklı ve borçlu sıfatı aynı kişide birleşebilmektedir. Bununla birlikte senede bağlı borç sona ermez. Ciro ile senet kendisine dönen kişi, senedi yeniden ciro edebilir. Senedi geriye ciro yoluyla devralan kişi, kendisinden sonraki cirantalara başvuramaz. Çünkü kendisinden sonra gelen kişilerin, kendisine müracaat ederek senet bedelini isteme hakkı vardır. Kendisinin senet bedelini ödemek durumunda olduğu  bir kişiden senet bedelini talep etmesi makul değildir.[53]

3.      Cironun Şekili/Şekil Şartları

Cironın yazılı olması gerekir; sözlü yapılan ciro geçerli değildir. Ciro senet üzerine veya senette yer kalmaması durumunda senede eklenen ve senedin arka yüzünün devamı kabul edilen kağıt (alonj) üzerine yazılır. Uygulamada ciro beyanı genellikle senedin arkasına yazılmaktadır. Fakat açık bir şekilde senedin ön yüzüne de yazılabilir. Herhangi bir beyan olmadan senedin arkasına atılan bir imza, ciro sayılır. Fakat senedin ön yüze atılan böyle bir imza, ciro kabul edilmez, aval sayılır. Cironun kayıtsız ve şartsız yapılması gerekir. Eğer ciro bir şarta bağlanmışsa ciro geçerli olmakla birlikte, şart batıldır; yazılmamış gibi kabul edilir. Fakat ciro yasağı, cirantanın sorumsuzluğu gibi kanun tarafından izin verilen şartlar yazılabilir. Kısmi ciro ise geçersizdir. Şekil açısından ciro, tam ve beyaz ciro kısımlarına ayrılabilir: Tam ciro, devralanın (ciro edilen) kimliğinin ve devredenin (cirantanın) imzasının bulunduğu cirodur. Bu ciro türünün şekil unsurlarını, ciro edilenin kimliği ve cirantanın imzası oluşturmaktadır. Tam ciroda, bu ikisindan başka zorunlu bir unsur bulunmamaktadır. Ancak isteğe bağlı olarak, ciro tarihi, cirantanın adresi gibi ek bilgiler de yazılabilir. Beyaz ciro ise, cirantanın herhangi bir açıklama yapmadan veya sadece “ödeyiniz” ibaresiyle imzalayarak yapmış olduğu cirodur. Tam ciro ile beyaz ciro şekil bakımından farklı olmakla birlikte, kazandırdığı haklar bakımından aralarında fark bulunmamaktadır.[54]

4.      Cironun Zamanı

Ciro çekme zamanı, senedin lehtarın eline geçtiği andan itibaren başlayıp, ödememe protestosu çekilinceye veya protesto süresi bitinceye kadar sürer. Meşru hâmil, bu süreler içinde senedi ciro edebilir. Bundan sonra yapılan ciro; alacağın temlikidir, ciro olarak kabul edilmez.[55]

5.      Ciro Çeşitleri

Cironun tanımından da anlaşılacağı üzere, yapılış amacı bakımından ciro; temlik, tahsil ve rehin cirosu olmak üzere üç çeşittir.

a)      Temlik Cirosu

En yaygın kullanılan ciro şekli olup, senet ve senede bağlı alacağın devri amacıyla yapılan cirodur. Temlik cirosu, şekil bakımından tam ve beyaz ciro şeklinde olabilir. Tahsil veya rehin cirosu olduğuna dair bir beyan içermeyen cirolar da, temlik cirosu kabul edilir. Temlik cirosunun üç işlevi vardır: a) Devir işlevi: Temlik cirosu yapılıp senedin zilyedliği nakledildiğinde, senetten kaynaklanan haklar ciro edilene devredilmiş olur. b) Teşhis işlevi: Senedi düzgün bir ciro zincirine dayanarak alan kişi, meşru hâmil kabul edilir. Ciro zincirinde bir kopukluk olmaması hâmilin şeklen meşru hâmil, başka bir ifadeyle hak sahibi olduğunu gösterir. Muhatabın, senedi ibraz eden kişinin meşru hâmil olup olmadığını araştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Burada ciro, teşhis fonksiyonunu gerçekleştirererk, meşru hâmilin teşhisine hizmet etmektedir. c) Teminat işlevi: Bir senedi temlik cirosu ile devreden ciranta, kendisinden sonra gelen hâmillere karşı senedin ödeneceği konusunda güvence vermektedir. Bu sebeple, senedin kabul edilmemesi veya ödenmemesi durumunda, başvuru borçluları arasında yer almaktadır.[56]

Temlik cirosu, fıkıhta geçen işlemler açısından değerlendirilecek olursa, bir kişinin diğerindeki alacağını üçüncü kişiye temliki olduğu söylenebilir. İslâm bilginleri, alacağın temliki konusunda, farklı görüşler ortaya konmuştur. İslâm bilginlerinin çoğunluğu alacağın üçüncü kişilere satış yoluyla devrini caiz görmezken[57], havâle yoluyla alacağın temlikini mümkün görmektedirler. Aslında İslâm bilginleri bunu alacağın temliki olarak değil, borcun havâlesi olarak kabul ederler. Bir fıkıh terimi olarak havâle, borcun bir kişinin zimmetinden başka birinin zimmetine nakledilmesi demektir. Borçlunun, alacaklısını, kendisine borcu olan veya yanında kendi malı bulunan bir kişiye o malından ödenmek üzere havâle etmesine, mukayyed havâle; böyle bir kayıt olmaksızın yapılan havâleye ise mutlak havâle denir. Havâle işleminin kurulması ve sahih olması için, tarafların tam eda ehliyetine sahip olması, ayrıca havâle eden borçlu ile havâle edilen alacaklının irade beyanında bulunmaları gerekir. Kendisine havâle edilen kişinin irade beyanı konusunda; Hanefilere göre kendisine havâle edilen kişinin de rıza beyanında bulunması gerekir. Malikilere göre ve mukayyed havâlede Şâfiîlere göre kendisine havâle edilen kişinin kabul etmesi şart değildir. Hanbelîlere göre ise, havâle ancak muhâl aleyhin zimmetinde sabit olan bir alacağa yapılabilir; dolayısıyla ödemeyi yapacak kişinin kabul etmesi gerekmez. Bunun yanında havâlenin konusu olan borcun, zimmette sabit olabilen cinsten, belli, meşru ve bağlayıcı olması şarttır.[58]

Buna göre kambiyo senetlerinin (poliçe, bono ve çek) ciro ile devredilmesini havâle kabul ederek, caiz olduğu söylenebilir. Bu durumda, senedin içerdiği haklar senet borçlusunun kabulüne bağlı olmaksızın devredilen kişiye intikal ettiği için problemli görülebilir. Ayrıca, ciro yoluyla kendisine devredilen kişi, kendisi de senetteki haklarını ciro yoluyla başka birine devredebilmektedir. Bu da havâleden farklı olarak karşımıza çıkmakta ve havalenin kabulü konusunu daha karmaşık hale getirmektedir. Yurakıda da ifade edildiği gibi Hanefîlere göre, kendisine havâle edilen kişinin kabul etmesi şart kabul edilmekle birlikte, Malikîlere göre ve mukayyed havâlede Şâfiîlere göre ise böyle bir şart bulunmamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) de, kendisine havâle edilen kişinin ödeme imkanı varsa, havâleyi reddetme hakkının olmadığını ifade etmiştir.[59] Buna göre, poliçede muhatabın kabulü gerekli olduğu için, poliçenin cirosunda Hanefîlere göre de problem bulunmamaktadır. Bono ve çekin cirosunda, kabul müessesesi bulunmadığı için Hanefîlere göre havâle akdi geçerli değildir. Fakat burada cirantanın, senedi kendisine ciro eden kişinin senedi başkasına ciro etmede vekili olduğu söylenebilir. Pek çok ülkede kambiyo senetlerinin ciro edilmesi örf haline gelmekle kalmamış, mevzuatla da düzenlenmiştir. Dolayısıyla ciro işleminin zımnında, lehtar ve ciro edilene ciro etme vekaleti verilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s)’in, “Müslümanlar, koştukları şartları yerine getirir.” hadisi[60] ile fıkıhta kabul edilen ve Mecelle’de de kanunlaştırılan, “Örfen ma’rûf olan şey, şart kılınmış gibidir.”, “Örf ile ta’yîn, nass ile ta’yîn gibidir.” kâideleri bunu göstermektedir.[61] Diğer taraftan ciro hukukunu düzenleyen mevzuatta, senedi düzenleyene ve cirantalara ciro etme yasağı getirme yetkisi verilmesi, ciro edilen kişinin, ciro etme yetkisine sahip olduğunu da ortaya koymaktadır.[62] Bu durumda, çekin cirosu, muhatabın yanındaki hesaba havale olduğu için, bütün mezheplere göre; bononun cirosunun da Hanbeliler dışındaki mezheplere göre caiz olduğu söylenebilir.

Diğer taraftan cironun havâleye benzetilmesinde, ciroda başvuru hakkının, yani asıl borçlunun ödememesi durumunda hâmilin cirantaya müracaat etme hakkının bulunması diğer bir problem olarak görülebilir. Çünkü İslâm hukukunda havâle akdi ile borç, eski borçlunun zimmetinden yeni borçlunun zimmetine geçer; böylece birinci borçlu ve ona bağlı fer’î borçlular borçtan kurtulmuş olur. Bundan sonra alacaklı, havâle edilenin borcu ödememesi durumunda asıl borçludan isteyemez; ancak “tevâ” halinde alacaklı eski borçluya müracaat edebilir. Tevâ hâli ise, “havâle edilen yeni borçlunun borca batık olarak ölmesi” veya “hakimin iflasına hükmetmesi” ya da “havâle edilen yeni borçlunun havâleyi inkar edip alacaklının da bunu ispat edecek delilinin bulunmaması” durumlarıdır.[63]

Buna göre, asıl borçlunun ödeme yapmaması durumunda hâmilin, cirantalara başvurma hakkının ancak tevâ durumunda mümkün olduğu; dolayısıyla muhatabın ödeme imkanı varsa veya mal bırakarak ölmüşse, lehtarın cirantalara başvuru hakkının olmadığını söylemek gerekir.  Fakat yukarıda açıklandığı gibi, temlik cirosunun işlevlerinden biri de, teminat işlevidir; başka bir ifadeyle kefâlet fonksiyonudur. Kambiyo senetlerinde oluşan örf ve bu konuda mevzuatta yapılan düzenlemelerde, ciranta borçlu olduğu kişiyi, alacağına havâle ederken, bunun ödeneceğine de garanti vermekte, kefîl olmaktadır. Her ne kadar ciro, havâle olarak kabul edilse de, fıkıhta havale edenin (muhîlin) sorumluluğunun devam etmesi şartıyla yapılan havâle, kefâlet kabul edilir.[64] Çünkü akitlerde, lafızlara değil maksada itibar edilir. Mecelle’de, “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir[65] ve “Ukûdda i’tibâr, mekâsıd ve meâniyedir, elfâz ve mebâniye değildir.[66] denilmektedir. Diğer taraftan kişinin hukuki işlem yapmak üzere sarf ettiği sözünün uygulanma imkanı varsa, ihmal edilmemesi gerekir. Mecelle’de, “Kelâmın i’mâli ihmâlinden evlâdır. Ya’ni bir kelâmın bir ma’nâya hamli mümkün oldukça, ihmâl yani ma’nasız itibar olunmamalıdır.” denilmektedir.[67]  Buna göre, burada cirantanın durumu, “kendisine kefil olunan kişinin (mekfûlun anhın) ödememesi durumunda kefil olmak” şartıyla yapılan şartlı kefâlete benzemektedir. Senedi düzenleyen asıl borçlu ödeme yapmadığında; düzenleyen ve cirantalar müteselsilen sorumlu olmakta ve senedi elinde bulunduran hâmil bunlardan her birine başvurma hakkını elde etmektedir.

b)     Tahsil Cirosu

Tahsil cirosu, senet bedelini tahsil etmek amacıyla ciro edilen kişiye yetki vermek için yapılan cirodur. Bu tür ciroda, ciranta senedin mülkiyetine sahip olmaya devam etmekte ve senet bedelini tahsil etmesi için ciro edilene vekâlet vermektedir. Başka bir ifadeyle ciro edilen, cirantanın hukukî temsilcisi, vekili olmaktadır. Uygulamada genellikle karşılaşılan, senet hamilinin senedi düzenleyen ile ayrı yerlerde olması sebebiyle, tahsil etmesi için senedi bankaya ciro etmesi ve senet bedelinin banka tarafından tahsil edilmesi, bu tür cironun örneğini teşkil etmektedir. Bu itibarla tahsil cirosunun; devir ve teminat işlevi yoktur, sadece teşhis fonksiyonu bulunmaktadır. Tahsil cirosuyla senedi devralan hâmil, bundan sonra sadece başka bir tahsil cirosuyla birine devredebilir. Tahsil cirosu, beyaz ciro şeklinde yapılamaz; sadece tam ciro seklinde olabilir. Tahsil cirosu, cirantanın, tahsil iradesini ifade eden “tahsil içindir”, “vekâleten” gibi ibareler yazıp imzalamasıyla yapılır. Bunun yanında, söz konusu ifadeler senede yazılmaksızın taraflar arasındaki gizli bir anlaşmayla da tahsil cirosu yapmak mümkündür. Tahsil cirosu ile kendisine yetki verilen kişi, senedi düzenleyenden bedeli tahsil edebileceği gibi, düzenleyenin ödememesi veya poliçede muhatabın kabul etmemesi durumunda usulüne uygun protesto düzenledikten sonra senedin başvuru borçlularından da tahsil edebilir.[68] İslâm hukukunda kişinin, hakkında niyabet geçerli olan konularda bizzat yapabileceği hukukî işlemleri, vekîli aracılığıyla yapması; yani o işlemi yapmak üzere birini vekil tayin etmesi de mümkündür.[69] Dolayısıyla bu tür ciroda herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

c)      Rehin Cirosu

Rehin cirosu, poliçeye bağlanan hakkın, ciro edilen kişiye rehin edilmesi amacıyla yapılan ciro türüdür. Rehin cirosuyla senedi elinde bulunduran kişi, senet üzerinde sınırlı ayni hak elde etmektedir. Rehin cirosu, beyaz ciro şeklinde yapılamaz; sadece tam ciro seklinde olabilir. Rehin cirosu, cirantanın, rehin için olduğunu ifade eden “bedeli rehindir”, “teminat içindir” gibi ibareler yazıp imzalamasıyla yapılır. Bunun yanında, söz konusu ifadeler senede yazılmaksızın taraflar arasındaki gizli bir anlaşmayla da rehin cirosu yapmaları mümkündür. Rehin cirosuyla senedi elinde bulunduran kişi,  senedi sadece tahsil cirosu ile devredebilir.[70]

Bir fıkıh terimi olarak rehin, bir hak karşılığında teminat olarak veya bir alacağı güvence altına almak ve gerektiğinde alacağını bu maldan tahsil etmek amacıyla alacaklının bir malı yanında alıkoymasını sağlayan akit ve bu amaç için teslim alınan mal demektir. Rehin verene râhin, rehin alana mürtehin, teslim alınan mala da merhûn veya rehin denir. Kur’an-ı Kerim’de, “Yolculukta olur da, yazacak kimse bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir.” buyurulmaktadır.[71] Rehin akdi, icap ve kabul ile kurulur ve rehnedilen şeyin teslim edilmesiyle kesinleşir. Rehin olarak verilecek şeyin muayyen, teslime ve satılmaya elverişli olması ve sözleşme esnasında mevcut olması gerekir. Rehin hakkı alacaklıya, rehin olarak verilen malı, hakkını alıncaya kadar elinde tutma yetkisi verir. Bunun yanında, borçlunun iflas etmesi veya ölmesi halinde öncelik sağlar.[72] Rehin cirosunda zimmetteki bir alacağın rehni söz konusu olduğu için, deynin teslimi de mümkün olmadığından, rehin cirosunun caiz olmadığı düşünülebilir. Mâlikilere göre, satışı mümkün olan her şeyin rehin verilmesi de mümkündür. Bu sebeple deyn, hem alacaklının kendisine, hem de başkasına rehin olarak verilebilir.[73] Hanefîlere göre, teslimi mümkün olmadığı için başlangıçta deynin rehin verilmesi caiz olmamakla birlikte, rehin olan şeyin kıymetinin rehnin yerine geçmesi gibi devamında deynin caiz olduğunu kabul etmişlerdir.[74] Şâfiî mezhebinde deynin rehin verilmesi konusunda, satışı mümkün olduğu için  caiz olduğu görüşü bulunmakla birlikte; tesliminin mümkün ve ödeyip ödenmeyeceğinin belli olmaması sebebiyle caiz olmadığı görüşü sahih kabul edilmiştir.[75] Hanbelî fıkhında da sahih olan görüşe göre, deynin rehin verilmesi caiz değildir.[76] Mâlikilere göre deynin rehin verilmesinin caiz olmasının yanında; rehin cirosunda rehin verilen deynin, bir  senede bağlanmış ve tedavülü mümkün olan maddi bir varlık olması sebebiyle teslimi, takibi ve tahsili mümkün olduğu için rehin cirosunun caiz olduğu söylenebilir.

B.     Aval

1.      Avalin Tanımı

Bir ekonomi terimi olarak aval, ticari senetlerde, ödemeden sorumlu olan kişilerin ödeme yapmaması durumunda, üçüncü kişinin senet bedelini ödeyeceğine dair alacaklılara güvence vermesi anlamına gelmektedir.[77] Buna göre aval, senet sebebiyle sorumlu olan kişiler lehine verilen özel bir kefâlettir. Aval veren kişiye avalist denir. Avalist yaptığı bu işlemle, senet sorumluları arasına girerek, aval vediği kişi gibi müteselsilen sorumlu olur. Aval, bir kambiyo taahhüdü olduğu için, kefâletten bazı farklılıkları bulunmaktadır. Borcu ödeyen kefil alacaklının halefi olmasına karşılık; avalist senet bedelini öderse, senetten doğan hakları kazanır. Dolayısıyla aval verene karşı ileri sürülebilecek defi’ler, daha sınırlıdır.[78]

2.      Avalin Şekli/Şekil Şartları

Avalin geçerli olması için, şekil şartlarını taşıyan geçerli bir senet üzerine yapılması gerekir; senet geçerli değilse, senet üzerine yapılan taahhüt aval olarak kabul edilmez. Avalin iki şekil şartı bulunmaktadır: a) Aval şerhinin bulunması ve b) bunun senet veya alonj üzerine yazılması. Senet veya alonj üzerine, “aval içindir” veya bu anlama gelen bir ibare yazılarak, aval veren kişi tarafından imzalanmasıyla aval gerçekleşir. Ayrıca avalin kimin lehine verildiğinin de belirtilmesi gerekir. Bu kişi, senet sebebiyle sorumlu olan kişilerden olmalıdır. Bunun için poliçede muhatap kabul etmeden, onun lehine aval verilemez. Kimin lehine olduğu belirtilmeksizin sadeca aval için olduğu yazılarak imzalanması durumunda, bu düzenleyen lehine verilmiş bir aval kabul edilir. Senedin arka yüzüne veya alonj üzerine bir açıklama yapılmaksızın sadece imza atılması, aval sayılmaz. Buna karşılık senedi düzenleyen ve muhatabın dışında bir kişinin, senedin ön yüzüne bir açıklama olmaksızın attığı imza, düzenleyen lehine yapılmış aval kabul edilir. Avalin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Sadece kısmi aval şartı kabul edilir; bunun dışındaki şarlar geçersiz ve fakat aval geçerli olur.[79]

3.      Avalin Hükümleri

Avalist, lehine aval verdiği kişiyle aynı şart ve derecede sorumlu olur. Buna göre avalist, muhatap lehine aval vermişse, onunla müteselsil borçlu olur; bunun dışındaki kişilerden birine aval vermişse, aval verilen kişiye başvuru hakkı doğduğunda, avaliste de başvuru hakkı doğar. Başvuru hakkının doğması durumunda avalist, senet bedelinden dolayı diğer borçlularla birlikte müteselsilen sorumlu olur. Dolayısıyla hâmil, sıra gözetmeksizin diğer başvuru borçluları ile birlikte aval veren kişiye de müracaat ederek senet bedelini talep edebilir. Avalist senet bedelini öderse, senetten doğan hakları kazanır ve bu hakları lehine aval verdiği kişi ile ona karşı sorumlu olan diğer kişilere karşı ileri sürebilir.[80]

Tanımında da geçtiği üzere aval, özel bir kefâlettir. Bir fıkıh terimi olarak kefâlet, hak sahibinin bir şeyi talep etmesi konusunda, yükümlünün zimmetine üçüncü kişinin zimmetinin eklemesini ifade eder. Başka bir tanımla, bir hakkın güvence altına alınması amacıyla, asıl borçlunun alacaklıya karşı sorumluluğuna üçüncü kişilerin katılması anlamına gelmektedir. Borca garanti verip sorumluluğu üstlenen kişiye kefîl, kefil olunan asıl borçluya mekfûlun anh, lehine kefil olunan alacaklıya mekfûlun leh ve kefâletin konusuna mekfûlun bih denir.[81] Kefâlet İslâm hukukunda meşru bir akittir.[82] Kefâletin konusu, şahıs ve mal olabileceği gibi, teslim ve gerektiğinde istirdat da olabilir.  Aval, kefâlet türlerinden mala kefâlet kapsamına girmektedir. Bir borcun ödenmesine kefil olmaya mala kefâlet denir.  Mala kefâlette, kefâlet konusunun teslim edilmesi mümkün olmalı, borç ise sahih bir borç olmalıdır. Kefâlet akdinin sahih olarak kurulmasıyla, alacaklı hem borçludan, hem de kefîlden alacağını isteme hakkını elde eder. Dolayısıyla kefâlette müteselsil borçluluk söz konusudur. Kefâlet akdi, teberru akitleri grubunda yer aldığı için kefîl olacak kişinin, fiil ehliyetine, başka bir ifadeyle tam edâ ehliyetine sahip olması gerekir. Kefâlet akdinin kurulması için, kefîlin irâde beyanı, alacaklının kabûlü gerekir. Bunun yanında borçlunun kefâleti reddetme hakkı vardır. Kefîl borcu ödeyince, kendisine kefil olunan kişinin isteği üzerine kefil olmuşsa, kefil olunan kişiye rücu hakkı vardır.[83] Buna göre avalist kefîl, lehine aval verilen mekfûlun leh ve aval verdiği kişi de mekfûlun anh olmaktadır. Aval ile kefâlet hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, avaldaki şekil şartları dışında aralarında önemli bir fark bulunmamaktadır. Bu şekil şartları, kambiyo senetleri yüksek tedavül kabiliyetine sahip olduğu için işlem güvenliğini sağlamak amacıyla, kamu yararı gözetilerek getirilen düzenlemelerdir. Kamu otoritesinin, böyle düzenleme yapma hakkı vardır.

IV. Poliçe

A.    Poliçenin Tanımı

Poliçe, “belirli bir sürenin sonunda, belirli bir parayı, kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri” ve “sigorta senedi” anlamına gelmektedir.[84] Ticaret hukukunda poliçe, belli bir bedelin ödenmesi konusunda kayıtsız-şartsız havâleyi içeren, nitelikli bir havâle ilişkisidir. Poliçede üçlü bir ilişki söz konusudur; poliçeyi düzenleyen kişi, muhataba, senette yazılı bedeli, belirtilen tarihte lehtara ödeme emrini verir. Muhatabın ödemeyle yükümlü olması için, poliçeyi kabul etmesi gerekir. Uygulamada çoğunlukla muhatap düzenleyene borçlu olsa da, poliçenin düzenlenebilmesi için muhatabın düzenleyene borçlu olması zorunlu değildir. Poliçede, düzenleyen kişi, muhataba kendi adına ödeme yetkisi, lehtara da bu ödemeyi tahsil etme yetkisi vermektedir. Poliçeyi düzenleyen kişiye keşîdeci, poliçenin ilk alacaklısına lehtar ve senete yazılı turatı ödeyecek kişiye de muhatap denir. Poliçe emre yazılı senettir. Fakat emre olmadığı, nama olduğu açık bir şekilde belirtilerek “nama yazılı” olarak düzenlenebilir.[85]

Poliçe, daha çok kredi amacıyla kullanılmakla birlikte, ödeme veya teminat aracı olarak da kullanılabilmektedir. Poliçede senet, ciro ve zilyedliğin nakledilmesiyle devredilebilir. Bu durumda ilk ciro, lehtar tarafından yapılır. Cironun kayıtsız, şartsız olması gerekir; aksi halde ciro yapılmamış sayılır. Ciro yaparak senedi devreden kişiye, ciranta, senedi elinde bulunduran kişiye ise hâmil denir. Ciro edilmeden poliçede üçlü ilişki söz konusu iken, ciro edilmesi ve sorumlu kişiler lehine aval verilmesi sebebiyle bu sayı artabilir. Poliçe, vadeye kadar kabul için, vadesinde ise ödeme için muhataba ibraz edilir. Muhatabın kabul etmesi durumunda, asıl borçlu muhatap olur; kabul etmezse, vadeden önce başvurma imkanı doğar.[86]

Tanımında da belirtildiği gibi poliçe, nitelikli bir havâledir. Daha önce de ifade edildiği üzere havâle, borcun bir kişinin zimmetinden başka birinin zimmetine nakledilmesidir. Borçlunun, alacaklısını kendisine borçlu olan veya yanında kendi malı bulunan bir kişiye havâle etmesi mümkün olduğu gibi, böyle olmayan bir kişiye de havâle edebilir. Hanefilere göre, kendisine havâle edilen kişinin kabul etmesi gerekir. Şâfiîlere göre ise mutlak havâlede kabul etme zorunluluğu vardır.[87] Poliçede, poliçeyi düzenleyen ve ciranta havâle eden (muhîl), muhatap havâleyi ödeyecek olan (muhâlu aleyh) ve lehtar da havâle edilen alacaklı (muhtâl)dır. Poliçe hükümleri ile fıkıhtaki havâle hükümleri birbiriyle uyuşmaktadır. İkisi arasındaki fark ise, şekil şartlarıdır. Bu da, ihtiyaçlar ve kamu yararı doğrultusunda kamu otoritesinin yetki alanına girmektedir.

B.     Poliçenin Şekil Şartları

Kambiyo senetleri ağır ve sıkı şekil şartına bağlı olduğu için, poliçede de böyle ağır şekil şartları bulunmaktadır. Aşağıda basit bir poliçe örneği bulunmaktadır:

Türk Ticaret Kanununda poliçenin şekil şartları;

Poliçe;

  1. a) Senet metninde “poliçe” kelimesini, senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde poliçe karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
  2. b) Belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız havâleyi,
  3. c) Ödeyecek olan kişinin, “muhatabın” adını,
  4. d) Vadeyi,
  5. e) Ödeme yerini,
  6. f) Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını,
  7. g) Düzenlenme tarihini ve yerini,
  8. h) Düzenleyenin imzasını,

içerir.” şeklinde sıralanmıştır.[88] Fransa Ticaret Kanununu esas alan İslâm ülkelerinin ticaret kanunlarında da benzeri şekil şartları getirilmiştir.[89]

Kıymetli evrakın tedavülünde düzen ve güvenliği sağlamak amacıyla getirilen bu şartların, poliçenin geçerliğine etkisi aynı düzeyde değildir. Bunlardan bir kısmındaki eksiklik poliçeyi geçersiz kılarken, bir kısmının bulunmaması başka yönlerden telafi edilebilmektedir. Ayrıca bu şartların dışında, taraflarca poliçeye yazılabilmesi mümkün olan ihtiyari kayıtlar bulunmaktadır. Buna göre poliçenin şekil şartları; zorunlu şekil şartları, alternatif şekil şartları ve ihtiyari şekil şartları olmak üzere üç gruba ayrılır. Şimdi bunlar kısaca açıklanacaktır:

1.      Zorunlu Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin eksik olması durumunda,  poliçe geçersiz olur. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, “poliçe” kelimesi, belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız havâle, muhatabın adı, lehtar, düzenlenme tarihi ve düzenleyenin imzası zorunlu şekil şartlarıdır.[90]

a)      “Poliçe” Kelimesi

Senedin metninde, “poliçe” ibaresinin bulunması zorunludur. Bu ibare senet metninde bulunmazsa, zorunlu şekil şartı yerine gelmemiş olur ve senet poliçe olarak kabul edilmez. Hatta bu ibare, senette metninin dışında, mesela başlıkta bulunsa bile, şekil şartı yerine gelmemiş kabul edilir. Senet yabancı dilde düzenleniyorsa, “poliçe” kelimesinin o dildeki karşılığının senet metninde bulunması gerekir. Dilin belirlenmesinde, “ödeyiniz” ifadesi dikkate alınır.[91]

b)     Belirli Bir Bedelin Ödenmesi Hususunda Kayıtsız ve Şartsız Havâle

Poliçede, belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız bir ödeme emri bulunmalıdır. Ödeme emrinde bir kayıt veya şartın bulunması senedi geçersiz kılar. Meselâ, “malı teslim alınca” gibi bir kayıt veya “nakit durumunuz uygunsa” gibi bir şart bulunması durumunda senet geçersiz olur. Poliçede ödenecek bedelin, belirli ve para olarak gösterilmesi gerekir. Buna göre, “şu tarih ve numaralı fatura bedelini ödeyiniz” şeklinde para olarak bedel belirlenmeyen belge poliçe sayılmaz. Bedelin yerli para ile gösterilmesi zorunlu değildir; yabancı para veya altın değeri olarak da belirtilebilir. Senette belirtilen meblağ rakam ve harf ile yazılabilir. Rakam ve harf ile yazılan meblağlar arasında farklılık varsa, harf ile yazılana itibar edilir. Meblağın her ikisinin de rakam veya harf ile yazılması durumunda aralarında bir çelişki varsa, bunlardan az olan itibara alınır.[92]

c)      Muhatabın Adı

Poliçe bedelini ödeyecek kişiye muhâtap denir. Muhatap gerçek kişi olabileceği gibi, tüzel kişi de olabilir. Muhatap bir veya birden fazla kişi olabileceği gibi, keşidecinin kendisi de muhatap olabilir. Muhatap gerçek kişi ise, ad ve soyadının yazılması; tüzel kişi ise “ticari unvanı”nın yazılması gerekir. Poliçede gerçek olmayan, uydurma, hayali bir adın yazılması veya muhatabın imzasının taklit edilmiş olması, poliçeyi geçersiz yapmaz. Muhatabın adının senette yazılması zorunlu olmakla birlikte, adresinin yazılması şart değildir.[93]

d)     Lehtar

Poliçe hâmiline düzenlenemez; poliçede lehtarın belirtilmesi gerekir. Lehtar, senet metninde, senet bedelinin kendisine ödenmesi yazılı olan kişidir.[94] Buna göre poliçede lehtar, ödeme kendisine veya emrine yapılacak kişidir. Lehtar gerçek kişi ise, ad ve soyadı; tüzel kişi ise unvanı açıkça senede yazılmalıdır. Poliçe emre yazılı senettir; senette lehtarın adının yazılması, onu nama yazılı senet haline getirmez. Senedin nama yazılı hale getirilebilmesi için, emre olmadığı veya nama olduğunun açıkça belirtilmesi gerekir. Poliçenin geçerli olması için lehtarın adının senette yer alması yeterlidir; gerçekten mevcut olması aranmaz. Poliçede lehtar isminin bulunması, senedi nama yazılı hâle getirmez.[95]

e)      Düzenlenme Tarihi

Düzenleme tarihinin poliçede gösterilmesi zorunludur. Bu şekil şartı, poliçenin esaslı unsurlarındandır; senette tarihin gösterilmemesi poliçeyi geçersiz kılar. Tarih açık ve belirli olmalı; gün, ay ve yıl olarak yazılmalıdır. Senette tarihin yazılı olması yeterlidir; bu tarihin gerçekten düzenlenme tarihi olması şart değildir.[96]

f)       Düzenleyenin İmzası

Düzenleyenin imzası, poliçenin esaslı şartlarından biridir; düzenleyenin imzası senette yoksa, poliçe geçersiz olur, bir hüküm ifade etmez. İmzanın el yazısıyla atılması gerekir; parmak izi, mühür imza yerine geçmez. Gerçek kişiler, poliçeyi bizzat kendileri düzenleyebileceği gibi, yetkili temsilci aracılığıyla da düzenleyebilir. Tüzel kişiler adına ise, yetkili organları veya yetkili temsilcileri düzenleyebilir. Poliçede imzanın bulunması zorunlu olmakla birlikte, düzenleyenin adı, soyadı veya unvanın yazılması şart değildir. Senette imzası bulunan kişi, fuzûlî ise (yetkisiz temsilci ise), poliçeden kendisi sorumlu olur. Poliçede imzanın bulunması yeterlidir. Bu imzanın gerçek olmayan, hayali birisine ait veya taklit olması, ehliyetsiz biri tarafından atılması poliçenin geçerliliğine zarar vermez. Fakat bu durumda ilgili kişi, senetteki imzanın kendisini bağlamadığını öne sürebilir.[97]

2.      Alternatif Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin senette açıkça yazılmaması durumunda, poliçe hemen geçersiz olmaz; eksikliğin başka yollardan giderilmesi mümkündür. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, vade, ödeme yeri ve düzenleme yeri alternatif şekil şartlarıdır.[98]

a)      Vade

Vade, bir işin yapılması veya bir borcun ödenmesi için tanınan süre, mühlet, mehil anlamına gelmektedir.[99] Vade, Türk Ticaret Kanununda, poliçenin şekil şartları arasında yer almaktadır. Fakat poliçede vadenin yazılması, esaslı şekil şartı değildir; vadenin yazılmaması poliçeyi geçersiz kılmaz. Poliçede vadenin yazılmaması durumunda ödemenin, senet ibraz edildiğinde yapılması gerekir. Başka bir ifadeyle poliçenin vadesi, ibraz edildiği tarihtir.[100]

Poliçeye dört şekilde vade yazılabilir: a) Belirli bir gün: Uygulamada en çok kullanılan vade belirleme şeklidir. Bu, “15.06.2022” gibi belirli bir tarih olabileceği gibi, vadeyi kesin olarak belirleyen, “2022 yılı Kurban Bayramının ilk günü” “2022 yılı Zafer Bayramı” şeklindeki ifadelerle de yazılabilir. b) Düzenleme tarihinden belirli bir süre sonra: “Düzenlendikten 90 gün sonra” şeklinde, düzenleme tarihinden belli bir süre geçmesi de vade olarak belirlenebilir. Bu durumda süre hesaplanırken, poliçenin düzenlendiği gün hesaba katılmaz. Sürenin başlama tarihi, düzenlenme tarihinden başka bir gün, meselâ “2022 yılı Ramazan Bayramından 15 gün sonra” şeklinde belirlenemez. Böyle belirlenmesi durumunda belge poliçe sayılmaz. c) Görüldüğünde: Poliçenin vadesi “görüldüğünde” şeklinde açıkça yazılarak belirlendiğinde veya vade kısmı boş bırakıldığında, poliçe muhataba ibraz edildiğinde muhatabın bedeli ödemesi gerekir. Ancak poliçenin düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde ibraz edilmesi gerekir. Poliçeyi düzenleyen bu süreyi kısaltabileceği gibi, uzatabilir de; cirantalar ise sadece kısaltabilirler. Düzenleyen, bu tür poliçenin, belli bir süre ibraz edilmesine yasak getirebilir. Bu durumda düzenleme tarihinden itibaren o süre içinde poliçe ibraz edilemez ve ibraz süresi, bu yasaklamanın bittiği tarihten itibaren başlar. Hâmil, poliçeyi süresi içinde ibraz etmezse, düzenleyene ve cirantalara başvuru hakkını kaybeder. d) Görüldükten belirli süre sonra: Poliçenin vadesi “görüldüğünde” şeklinde belirlenebileceği gibi, görüldüğü tarihten belli bir süre sonrası da vade olarak belirlenebilir. Mesela, “görüldüğünden 15 gün sonra” şeklinde vade yazılabilir. Bu tür poliçelerde de, düzenlenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ibraz edilmelidir; düzenleyen bu süreyi hem kısaltabilir, hem de uzatabilir, cirantalar ise sadece kısaltabilirler. Bu dört çeşit vadenin dışında farklı bir şekilde vade belirlenmişse veya poliçede birbirine takip eden vadeler gösterilmişse senet geçersiz olur.[101]

b)     Ödeme Yeri

Ödeme yerinin poliçeye yazılması, Türk Ticaret Kanununda, poliçenin şekil şartları arasında sayılmaktadır. Bu şekil şartı da esaslı değildir; yazılmaması poliçeyi geçersiz kılmaz. Eğer poliçede ödeme yeri açıkça yazılmamış ise, muhatabın adı veya unvanının yanında yazılı olan yer, ödeme yeri olarak kabul edilir. Fakat burada da bir yer yazılmamışsa, poliçe geçersiz olur. Çünkü alacaklının alacağını tahsil etmek için nereye gideceğini bilmesi gerekir. Ödeme yeri belirtilirken, adresin yazılması şart değildir; sadece ödeme yerinin yazılması yeterlidir.[102]

c)      Düzenleme Yeri

Poliçeye düzenleme yerinin yazılması, alternatif bir şekil şartıdır. Düzenleme yeri senette açık bir şekilde gösterilebilir. Fakat düzenleme yeri poliçede yazılmamışsa, düzenleyen kişinin imzasının yanındaki yer, düzenleme yeri sayılır. Eğer burada da bir yer yazılmamışsa, poliçe geçersiz olur.[103]

3.      İhtiyari Şekil Şartları

Taraflarca istenilmesi durumunda poliçeye yazılması mümkün olan, fakat senedin geçerliliği konusunda etkisi olmayan kayıtlardır. Kural olarak, senet üzerine bazı kayıtların yazılması yasaklanmıştır. Buna rağmen eğer böyle bir kayıt yazılırsa, ya yazılan kayıt, ya da senet geçersiz olur. Mesela düzenleyenin poliçenin ödenmemesinden sorumsuz olacağına dair kayıt geçersizdir. Buna karşılık, “malın teslim edilmesi halinde” gibi bedelin ödenmesinin şarta bağlanması ise poliçeyi geçersiz kılar. Bununla birlikte, bazı kayıtlar getirilmesine izin verilmiştir. Mesela “2022 yılı Ramazan Bayramından üç ay sonra” gibi bir vade kaydı getirilmesi veya uyuşmazlık durumunda özel bir kişinin hakem tayin edilmesinin kayıt olarak yazılması mümkündür.[104] Aynı şekilde Türk Ticaret Kanununda “görüldüğünde” veya “görüldüğünden belli bir süre sonra” vadeli poliçelerde faiz kaydı getirilmesine de izin verilmiştir.[105] İslâm hukukunda faiz kesin olarak yasaklandığı[106] için, İslâm ticaret hukukunda böyle bir kayıt meşru değildir.

C.    Poliçede Kabul

Poliçe nitelikli bir havâle olduğu için, muhatabın havâleyi kabul etmesi konusu da önem arz etmektedir. Hanefîlere göre, havâle akdinin kurulabilmesi için ödemeyi yapacak kişinin (muhâl aleyhin) kabul etmesi gerekir. Burada ödeme yapacak kişinin havâle edene borçlu olup olmaması veya onun yanında havâle eden kişinin malının bulunup bulunmaması hükmü değiştirmez.[107] Buna karşılık Mâlikîlerde meşhur olan görüş, ödeme yapacak kişi ile havâle edilen alacaklının aralarında bir husumet olmadığı sürece, ödeme yapacak kişinin kabulü şart değildir.[108] Şâfiî bilginlere göre ise, ödeme yapacak kişi, havâle eden kişiye borçluysa veya yanında havâle eden şahsın malı varsa kabul etmesi zorunlu değildir. Fakat böyle değilse, onlara göre de ödemeyi yapacak kişinin havâleyi kabul etmesi gerekir.[109] Hanbelî bilginler ise, havâlenin ancak muhâl aleyhin zimmetinde olan bir alacağa yapılabileceğini kabul ettiği için, ödemeyi yapacak kişinin kabul etmesi gerekmediğini söylemişlerdir.[110]

Buna göre poliçede muhatabın poliçeyi kabul etmesinin gerekli olduğu söylenebilir. Nitekim Hanefîler, havâlede, havâleyi ödeyecek kişinin (muhtâlu aleyhin) kabulünü şart koşmuşlardır. Diğer taraftan Mâlikîler, havâle eden alacaklı ile ödeyecek kişinin aralarında husumet olması; Şâfiîler ise, havâleyi ödeyecek kişinin yanında havâle edenin malı veya alacağının olmaması durumunda kabulün şart olduğunu söylemişlerdir. Poliçe mutlak; kayıtsız ve şartsız bir havâle içerdiği için Şâfiîlere göre de kabulün şart olduğu söylenebilir. Mâlikîlere göre de bazı durumlarda böyle bir sınırlandırma getirilebileceği kabul edilince,  geri dönüşü zor ve istismara açık olan bu konuda, kamu yararı da gözetilerek, İslâm ticaret hukukunda poliçenin muhatap tarafından kabulünün gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Bunlarla birlikte fıkıhtaki havâlenin diğer hükümleri dikkate alındığında şu sonuca ulaşılabilir: Poliçede senet düzenlenirken, muhatabın herhangi bir sorumluluğu yoktur. Poliçe kabul için muhataba ibraz edildiğinde, muhatap poliçeyi kabul edip etmemekte serbesttir; poliçeyi kabul edip ödeme yükümlülüğü altına girebileceği gibi, kabul etmeyip reddedebilir. Şayet muhatap poliçeyi kabul ederse, artık senedin asıl borçlusu kendisi olur.

Muhatap poliçenin üzerine kabul ettiğine dair bir şerh verip imza atarak kabul edebileceği gibi, sadece imza atarak da kabulü gerçekleştirebilir. Kabulün poliçenin ön yüzüne yapılması gerekir. Poliçe düzenlendiği andan vadesine kadar geçen süre içinde, kabul için muhataba ibraz edilebilir. Kabulün kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Poliçenin kabul edilmesi için ibraz yeri, muhatabın ikamet ettiği yerdir. Poliçeyi düzenleyen kişi, kabul için senedin ibraz edilmesini yasaklayabilir. Bunun yanında “görüldüğünde” vadeli bir poliçe de kabul için arz edilemez. Buna karşılık, senedi düzenleyen kişi ile cirantaların kabul için arz edilmesini zorunlu kılması durumunda, ayrıca “görüldükten belli süre sonra vadeli” poliçelerle ikametgâhın yazılı olduğu poliçelerde, senedin kabul için ibrazı zorunludur. Bu durumların dışında ise, senedin kabul için muhataba ibrazı isteğe bağlıdır; senedi elinde bulunduran isterse kabul için muhataba ibraz eder, isterse vade günü ödeme için ibraz eder.[111]

D.    Poliçenin Tedavülü ve Ödenmesi

Poliçe ciro ve zilyetliğin nakli yoluyla tedavül eder. Daha önce kıymetli evrakın cirosu ve tedavülü ile ilgili yapılan genel hükümler poliçenin cirosu ve tedavülü için de geçerlidir. Poliçe, borçlunun yerleştiği yerde ödenen bir senettir. Poliçenin ödenmesi için, vadesinde veya vadeyi izleyen iki iş günü içinde, senedi elinde bulunduran kişinin, bunu muhataba ibraz etmesi gerekir. Bunun üzerine poliçede yazılı bedeli ödeyen muhatap borçtan kurtulur. Muhatap, poliçede yazılı bedeli meşru hâmile ödemekle yükümlüdür. Bunun için muhatap, senedi elinde bulunduran kişinin, düzgün bir ciro silsilesi ile senet hâmili olup olmadığını kontrol etmesi gerekir.[112]

E.     Başvuru Hakkı

Muhatap poliçeyi kabul etmezse veya ödeme yapmadığı zaman, hâmil bunu, kabul etmeme ve ödememe protestosu ile tespit ettirerek, sıra gözetmeksizin ciro silsilesinde kendisinden önce gelen kişilerden bir kısmına veya tamamına poliçe bedelini ödemesi için başvurabilir. Fakat mücbir sebep bulunması ve senette protestosuz kaydının bulunması halinde protesto çekilmeden müracaat edebilir. Hâmilin başvurduğu kişinin, poliçe bedelini ödemesi durumunda, o da kendisinden öncekilere başvurabilir.[113]

Daha önce de ifade edildiği üzere, İslâm hukukunda havâle akdi ile borç eski borçlunun zimmetinden yeni borçlunun zimmetine geçer ve birinci borçlu ve ona bağlı fer’î borçlular borçtan kurtulmuş olur. Bundan sonra ancak “tevâ” halinde alacaklı eski borçluya müracaat edebilir.[114] Buna göre, muhatabın poliçeyi kabul etmemesi durumunda, havâle geçersiz olduğu için, lehtar düzenleyene ve/veya cirantalara müracaat hakkı vardır. Fakat muhatap poliçeyi kabul etmekle birlikte ödeme yapmazsa, ancak muhatabın iflasına hükmedilmesi veya iflas etmiş olarak ölmesi durumunda lehtar düzenleyene ve/veya cirantalara başvurma hakkı doğar; muhatabın ödeme imkanı varsa veya mal bırakarak ölmüşse, lehtarın başvuru hakkı yoktur, alacağını muhataptan talep eder. Poliçede muhatabın kabul ettikten sonra, havâleyi inkar etmesi mümkün değildir. Çünkü poliçe muhatap tarafından imzalanarak kabul edilmektedir. Belki burada imzanın kendisine ait olmadığını iddia edebilir. O takdirde imzanın kendisine ait olmadığı ispat edilirse, poliçe geçersiz olur ve lehtar düzenleyen ve/veya cirantalara müracaat edebilir.

F.     Poliçede Zamanaşımı

Türk Ticaret Kanununda, poliçe ile ilgili olarak, davanın kime karşı açılacağı dikkate alınarak üç çeşit zamanaşımı süresi düzenlenmiştir. Buna göre; a) Muhataba karşı açılacak davalarda, muhatabın poliçeyi kabul etmesi durumunda, hâmilin vadeden itibaren 3 yıl içinde, b) Poliçeyi düzenleyen ile cirantalara veya bunların avalistlerine karşı açılacak davalarda, hâmilin süresinde çekilen protesto tarihinden, senette protestosuz kaydı varsa vadeden itibaren 1 yıl içinde, c) Ödeyen cirantanın kendisinden önceki cirantalar ile poliçeyi düzenleyene karşı açacağı davalarda, ödeme veya poliçenin ödenmesi için kendisine dava açıldığı tarihten itibaren 6 ay içinde dava açması gerekir. Bu süre içinde dava açılmazsa, zamanaşımına uğrar.[115]

Hanefîlere göre, herhangi bir engel bulunmadan uzun süre (33 yıl[116], 15 yıl[117]) dava açmadan geçince, hakkın varlığında şüphe oluşturduğu için, artık davası dinlenmez. Mecellede ticaret hukuku alanına giren borç, emanet, gelir ve benzeri hakların 15 yıl dava edilmemesi durumunda, davasının dinlenmeyeceği hükme bağlanmıştır.[118] Mâlikî fıkhında borcun zamanaşımına uğraması konusunda; borcun talebinde etkili olmayacağı ve 20-30 yıl gibi çok uzun süre geçmesi durumunda davanın dinlenmeyeceği şeklinde iki görüş bulunmaktadır.[119]

İslâm dininde mülkiyet hakkı zamana bağlı olarak tanımlanmadığı için zamanaşımının, ayni bir hakkı kazandırması veya bir hakkı düşürmesi mümkün değildir. Çünkü İslâm’da mülkiyet hakkı dokunulmaz kabul edilmiş[120] ve haksız olarak başkasının malını almak yasaklamıştır.[121] Bu sebeple, ne kadar zaman geçerse geçsin, başkasının malını almak helal olmaz. Bunun için Mecelle’de, “Tekâdüm-i zaman ile, hak sâkıt olmaz.” hükmü getirilmiştir.[122] Bununla birlikte, ticari hayatın istikrarı ve güvenini sağlamak, mahkemelerde dava yükünü hafifletmek amacıyla, ayrıca uzun süre geçtiği için şaibe bulunduğu için belli bir süre geçince davaya bakılmayabilir. Bu konuda devlet (yasama organı) yetkilidir. Fakat zamanaşımı dava hakkını düşürmekle birlikte, başkasının malını helal kılmaz.[123] Bu sebeple, borçlu borcunu ikrar ederse, zamanaşımı süresi dolsa da aleyhine hüküm verilebilir.[124]

V.    Bono

A.    Bononun Tanımı

Ticari hayatta en çok uygulanan kambiyo senedi bonodur. Bir hukuk ve iktisat terimi olarak bono, belirli bir sürenin sonunda, belirli bir paranın, belirli bir kimseye ödeneceğini belirten senet, emre muharrer senet anlamına gelmektedir.[125] Bono, bir kişinin diğerine kayıtsız şartsız belli bir bedeli ödeme vaadidir. Buna göre bono, ticaret hukuku bakımından soyut borç ikrarı niteliğinde olup, düzenleyen ile lehtar arasında ikili bir ilişki doğurur. Bonoda düzenleyen borçlu, lehtar ise alacaklıdır. Dolayısıyla bonoyu düzenleyen kişi ile ödeme yapacak kişi aynıdır. Düzenleyen kişi, bonoyu düzenleyerek lehtara teslim eder. Dolayısıyla bononun ilk hâmili lehtardır. Bono ciro edilmeden önce ikili ilişki doğurmakla birlikte, senedin ciro edilmesi veya sorumlu kişiler lehine aval verilmesiyle taraf sayısı artabilir.[126]

Bono, daha çok kredi amacıyla kullanılmakla birlikte, kısa vadeli yatırım, ödeme veya teminat aracı olarak da kullanılabilmektedir. Bonoda senet, ciro edilip zilyedliğin geçirilmesiyle devredilebilir. Bu durumda ilk ciro, lehtar tarafından yapılır. Cironun kayıtsız ve şartsız olması gerekir; aksi halde ciro yapılmamış sayılır. Bono da emre yazılı senetlerdendir. Fakat emre olmadığı, nama olduğu açıkça belirtilerek nama yazılı hale getirilebilir. Bununla birlikte bonolar, hâmiline düzenlenemez. Bono ile ilgili özel hükümlere aykırı olmamak kaydıyla, poliçe ile ilgili hükümler bonoya da uygulanır.[127]

Bononun hukuki niteliği borç ikrarı olduğuna göre, İslâm ticaret hukuku açısından bono, vadeli borçların kayıt altına alınması olarak değerlendirilebilir. Alacağın güvence altına alınması amacıyla senet düzenlenmesi İslâm hukukunda tavsiye edilmektedir. Nitekim müdâyene ayeti olarak bilinen Kur’ân-ı Kerîm’in en uzun ayetinde, “Ey iman edenler! Vadeli borçlarınızı kayıt altına alın. Bir kâtip onu tam olarak yazsın. (…) Büyük veya küçük olsun bütün borçlarınızı vadesiyle yazmaya erinmeyin.” buyrulmaktadır.[128] Bu ayetten hareketle Zahirî bilginler, vadeli borcun yazılmasının vacip olduğunu söylemişlerdir.[129] İslâm bilginlerinin çoğunluğu ise, vadeli borçların güvence altına alınması için belge düzenlenmesinin mendup olduğunu kabul etmişlerdir.[130]  Buna göre, İslâm ticaret hukukunda bono düzenlemenin meşrû olduğu söylenebilir. Bunun şekli ve detayı konusunda kamu otoritesi, kamu yararını gözeterek düzenleme  yapabilir.

B.     Bononun Şekil Şartları

Kambiyo senetleri sıkı ve ağır şekil şartlarına tabi olduğu için, bono da böyle şekil şartlarına bağlanmıştır. Aşağıda basit bir bono örneği bulunmaktadır:

Türk Ticaret Kanununda bononun şekil şartları;

Bono veya emre yazılı senet;

  1. a) Senet metninde “bono” veya “emre yazılı senet” kelimesini ve senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
  2. b) Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini,
  3. c) Vadeyi,
  4. d) Ödeme yerini,
  5. e) Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını,
  6. f) Düzenlenme tarihini ve yerini,
  7. g) Düzenleyenin imzasını,

içerir.” şeklinde sıralanmıştır.[131] Fransa Ticaret Kanununu esas alan İslâm ülkelerinin ticaret kanunlarında da benzeri şekil şartları getirilmiştir.[132]

Kıymetli evrakın tedavülünde düzen ve güvenliği sağlamak amacıyla getirilen bu şartların, bononun geçerliğine etkisi aynı düzeyde değildir. Bunlardan bir kısmındaki eksiklik bonoyu geçersiz kılarken, bir kısmının bulunmaması başka yönlerden telafi edilebilmektedir. Ayrıca bu şartların dışında, taraflarca bonoya yazılabilmesi mümkün olan ihtiyârî kayıtlar da bulunmaktadır. Buna göre bononun şekil şartları; zorunlu şekil şartları, alternatif şekil şartları ve ihtiyârî şekil şartları olmak üzere üç gruba ayrılır. Şimdi bunlar kısaca açıklanacaktır:

1.      Zorunlu Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin eksik olması durumunda,  bono geçersiz olur. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, “bono” veya “emre muharrer senet” kelimesi, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadi, kime veya kimin emrine ödenecekse onun adı, düzenlenme tarihi ve düzenleyenin imzası zorunlu şekil şartlarıdır.[133]

a)       “Bono” veya “Emre Muharrer Senet” Kelimesi

Senedin metninde, “bono” veya “emre muharrer senet” ibaresinin bulunması zorunludur. Bu iki ibarenin birden senedin metninde bulunması gerekmez; sadece birinin senet metninde bulunması yeterlidir. Bu iki ibareden birinin senette bulunmaması durumunda, zorunlu şekil şartı yerine gelmemiş ve bono geçersiz olur. Hatta bu ibare, senette metninin dışında, mesela başlıkta bulunsa bile, şekil şartı yerine gelmiş olmaz. Senet yabancı dilde düzenleniyorsa, “bono” veya “emre muharrer senet” kelimesinin o dildeki karşılığının senet metninde yazılı olması gerekir. Dilin belirlenmesinde, “ödeyeceğim” ifadesi dikkate alınır.[134]

b)     Kayıtsız ve Şartsız Belirli Bir Bedeli Ödeme Vaadi

Bonoda, belirli bir bedelin kayıtsız ve şartsız ödeneceği vaadinin bulunması gerekir. Ödeme vaadinde bir kayıt veya şartın bulunması bonoyu geçersiz kılar. Meselâ, “mal teslim alınınca” gibi bir kayıt veya “nakit durumum uygunsa” gibi bir şart bulunması durumunda senet geçersiz olur. Türk Ticaret Kanununda, “görüldüğünde” ve “görüldüğünden belli bir süre sonra” vadeli bonolarda, faiz şartı getirilebileceği kabul edilmekle birlikte; İslâm ticaret hukukunda faiz kesin bir şekilde yasaklandığı için böyle bir şart da getirilemez. Bonoda ödenecek bedelin, belirli ve para cinsinden gösterilmesi gerekir. Buna göre, “şu tarih ve numaralı fatura bedelini ödeyeceğim” şeklinde para olarak belirlenmeyen bedel geçerli değildir. Bedelin yerli para ile gösterilmesi zorunlu değildir; yabancı para veya altın değeri olarak da belirtilebilir. Senette belirtilen meblağ rakam ve harf ile yazılabilir. Rakam ve harf ile yazılan meblağlar arasında farklılık varsa, harf ile yazılana itibar edilir.[135]

c)      Ödemenin Kime veya Kimin Emrine Yapılacağı

Bono hâmiline düzenlenemez; bonoda ödemenin kime veya kimin emrine yapılacağının belirtilmesi gerekir. Ödeme kendisine veya emrine yapılacak kişi, gerçek kişi ise, ad ve soyadı; tüzel kişi ise unvanı senede yazılmalıdır. Bono emre yazılı senettir; senette ödemenin kendisine yapılacak kişinin adının yazılması, onu nama yazılı senet haline getirmez. Nama yazılı senet olması için, emre olmadığı veya nama olduğunun açıkça belirtilmesi gerekir. Senette kendisine ödeme yapılacak kişinin adının yer alması yeterli olup gerçekten mevcudiyeti şart değildir.[136]

d)     Düzenlenme Tarihi

Düzenleme tarihinin bonoda gösterilmesi zorunludur. Bu şekil şartı, bononun esaslı unsurlarındandır; senette tarihin gösterilmemesi bonoyu geçersiz kılar. Tarih açık ve belirli olmalı; gün, ay ve yıl olarak, yazıyla veya rakamla yazılmalıdır. Uygulamada genellikle düzenleyenin imzasının yanına ve rakamla yazılmakla birlikte, senet metni içine, metnin üstündeki boşluğa da yazılabilir. Bonoda tarihin yazılı olması yeterlidir; bu tarihin gerçekten düzenlenme tarihi olması araştırılmaz.[137]

e)      Düzenleyenin İmzası

Düzenleyenin imzası, bononun esaslı şartlarından biridir; düzenleyenin imzası senette bulunmazsa, bono geçersiz olur. Gerçek kişiler, bonoyu bizzat kendileri düzenleyebileceği gibi, yetkili temsilci aracılığıyla da düzenleyebilir. Tüzel kişiler adına ise, yetkili organları veya yetkili temsilcileri düzenleyebilir. Bonoda imzanın bulunması zorunlu olmakla birlikte, düzenleyenin adı, soyadı veya unvanın yazılması şart değildir.[138]

2.      Alternatif Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin senette açıkça yazılmaması durumunda, bono hemen geçersiz olmaz; eksikliğin başka yollardan giderilmesi mümkündür. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, vade, ödeme yeri ve düzenleme yeri alternatif şekil şartlarıdır.[139]

a)      Vade

Türk Ticaret Kanununda sayılan bononun şekil şartları arasında, vadenin senede yazılması yer almaktadır. Fakat bu şart bononun esaslı şartlarından, temel unsurlarından değildir; vadenin yazılmaması bonoyu geçersiz kılmaz. Bonoya vadenin yazılmaması durumunda, senet ibraz edildiğinde ödemenin yapılması gerekir; başka bir ifadeyle poliçenin vadesi, ibraz edildiği tarih olur. Poliçede olduğu gibi bonoya da dört şekilde vade yazılabilir: a) Belirli bir gün, b) Düzenleme tarihinden belirli bir süre sonra, c) Görüldüğünde ve d) Görüldükten belirli süre sonra. Bu dört çeşit vadenin dışında farklı bir şekilde vade belirlenemez;  belirlenirse veya poliçede birbirine takip eden vadeler gösterilirse senet geçersiz olur. Bononun vadesi “görüldüğünde” şeklinde açıkça yazılarak belirlendiğinde veya vade kısmı boş bırakıldığında, poliçe muhataba ibraz edildiğinde muhatabın bedeli ödemesi gerekir. “Görüldüğünde” vadeli bonolar, düzenlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde ibraz edilmesi gerekir. Bonoyu düzenleyen bu süreyi kısaltabilir ve uzatabilir; cirantalar ise sadece kısaltabilirler. Düzenleyen, bu tür poliçenin, belli bir süre ibraz edilmesine yasak getirebilir. Bonodaki ibraz, yalnızca vadenin hesaplanabilmesi içindir. Görüldüğünden belirli bir süre sonra ödenmesi şart olan bonoların düzenleyene süresi içinde ibraz olunması gerekir. Düzenleyen, bononun kendisine ibraz edildiğini bononun üzerine ibraz tarihini yazıp imzalayarak doğrular. Süre, ibraz tarihinden itibaren işlemeye başlar. Düzenleyen doğrulamaktan kaçınırsa, bu durum bir protesto ile belirlenir. Bu takdirde süre, protesto tarihinden itibaren işlemeye başlar.[140]

b)     Ödeme Yeri

Türk Ticaret Kanununda sayılan bononun şekil şartlarından biri de ödeme yerinin bonoya yazılmasıdır. Bu şekil şartı da temel unsurlardan değildir; yazılmaması bonoyu geçersiz kılmaz. Bonoda ödeme yeri açık bir şekilde yazılmamışsa, senedin düzenleme yeri, ödeme yeri olarak kabul edilir. Düzenleme yeri de yazılmamışsa, bono geçersiz olur. Ödeme yeri, adres yazılarak belirtileceği gibi, sadece yerleşim yeri de yazılabilir.[141]

c)      Düzenleme Yeri

Türk Ticaret Kanununda sayılan bononun şekil şartlarından biri de düzenleme yerinin bonoya yazılmasıdır. Ancak bononun düzenleme yerinin yazılması, alternatif bir şekil şartıdır. Düzenleme yeri senette mülki birim olarak gösterilmelidir; fakat düzenleme yeri bonoda yazılmamışsa, düzenleyen kişinin imzasının yanındaki yer, düzenleme yeri sayılır. Eğer burada da bir yer yazılmamışsa, bono geçersiz olur.[142]

3.      İhtiyari Şekil Şartları

Taraflarca istenilmesi durumunda bonoya yazılması mümkün olan, fakat senedin geçerliliği konusunda etkisi olmayan kayıtlardır. Kural olarak, senet üzerine bazı kayıtların yazılması yasaklanmıştır. Buna rağmen eğer böyle bir kayıt yazılırsa, ya yazılan kayıt, ya da senet geçersiz olur. Meselâ düzenleyenin, bononun ödenmemesinden sorumsuz olacağına dair kayıt geçersizdir. Fakat sorumluluk zincirine katılan cirantalar sorumsuzluk kaydı getirebilirler. Buna karşılık, “malın teslim edilmesi halinde” gibi bedelin ödenmesinin şarta bağlanması ise bonoyu geçersiz kılar. Bununla birlikte, bazı kayıtlar getirilmesine izin verilmiştir. Mesela “2022 yılı Ramazan Bayramından üç ay sonra” gibi bir vade, aval, protostodan muafiyet veya uyuşmazlık durumunda özel bir kişinin hakem tayin edilmesi kayıt olarak yazılabilir.[143] Aynı şekilde Türk Ticaret Kanununda “görüldüğünde” veya “görüldüğünden belli bir süre sonra” vadeli çeklerde faiz kaydı getirilmesine de izin verilmiştir.[144] İslâm hukukunda faiz kesin olarak yasaklandığı[145] için, İslâm ticaret hukukunda böyle bir kayıt meşru değildir.

C.    Açık (Beyaz) Bono

Bonoyu düzenleyen kişinin imzası dışındaki yazılması zorunlu olan şekil şartlarından bir veya birkaçı eksik bırakılarak, senedi alan kişiye doldurma imkanı tanınan senede açık veya beyaz bono denir. Senette sadece düzenleyenin imzasıyla açık bono düzenlenebilir; diğer unsurlar senedi alan kişi tarafından sonradan doldurulur. Zorunlu şekil şartları tamamlanmadan, yani boş bırakılan alanlar doldurulmadan bono geçerli olmaz. Düzenleyen, senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını sadece senedi anlaşmaya aykırı olarak dolduran kişiye karşı ileri sürebilir. Bonoyu iyi niyetle devralan üçüncü kişilere karşı bunu ileri süremez. Ancak üçüncü kişinin senedi kötü niyetle devralması durumunda veya ağır kusurlu olması durumunda üçüncü kişilerin sorumluluğu söz konusudur.[146]

D.    Hatır Bonosu

Aslında bir borcu bulunmamakla birlikte, muhatabın senedi tedavüle koyarak kredi elde etmesi veya teminat sağlaması amacıyla düzenlenen senetlere, hatır bonosu denir. Burada temelde bir borç ilişkisi bulunmadığı için, “hatır def’i” ileri sürülebilir. Ancak bu defi’, sadece lehtara karşı ileri sürülebilir; iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Fakat üçüncü kişi bonoyu devralırken bilerek borçlunun zararına haraket etmişse bunlara karşı da defi’ ileri sürülebilir.[147]

E.     İmzaların Bağımsızlığı İlkesi

Senette bulunan imzalardan her birinin, diğer imzalardan bağımsız olarak sahibini bağlamasına imzaların bağımsızlığı veya imzaların istiklali ilkesi denir. Buna göre senet üzerineki imzalardan birinin herhangi bir sebeple geçersiz olması veya sahibini bağlamaması durumunda, diğer imzalar geçerliliğini muhafaza eder. İmzaların bağımsızlığı ilkesi hakkaniyete aykırı gibi görülse de, kambiyo senetleri yüksek tedavül kabiliyetine sahip olduğu için, işlem güvenliğini sağlamak amacıyla düzenlenen bir kuraldır. Bu çerçeveden olarak, mesela ehliyetsiz biri bonoyu imzalasa bu kendisini bağlamaz. Aynı şekilde birinin imzası taklit edilse, imza sahibi sorumlu tutulmaz. Fakat bu diğer imza sahiplerini etkilemez; bono diğerleri için bağlayıcıdır. Fuzûlînin, yani yetkisiz temsilcinin bonoyu imzalaması halinde, imza kendisini bağlar, yetkisiz temsilci sorumlu olur. Bu ilkenin sonuçlarından biri de, imza sahiplerinin, imza attığı andaki senet metninden sorumlu olmasıdır. Senet tedavüle çıkarıldıktan sonra senet metninde tahrifat yapılsa, mesela bedelde değişiklik yapılsa, senette imzası olan herkes, imza attığı andaki bedel üzerinden sorumlu olur. Senette tahrifat yapanın ise, resmi evraka sahtecilik suçundan dolayı ayrıca cezai sorumluluğu da bulunmaktadır.[148]

F.     Bononun Ödenmesi

Kambiyo senetlerinde, senede bağlı borç götürülecek değil, aranacak borçlardan olduğu için, bonoda da senedi elinde bulunduran kişi, borçluya senedi ibraz ederek alacağını talep eder. Çünkü kambiyo senetleri tedavül eden kıymetli evraklardandır. Borçlu, vade geldiğinde bononun kimde olduğunu, dolayısıyla borcunu kime ödeyeceğini bilemez. Bunun için bononun alacaklısının, bononun asıl borçlusu olan düzenleyeni bulup bonoyu ibraz etmesi gerekir. Bononun birden fazla düzenleyenin bulunması durumunda, ödeme için düzenleyenlerin tamamına ibraz edilmesi gerekir. Senedi ibrazın iki önemli fonksiyonu vardır: a) Borçlunun temerrüde düşmesi için senedin ibrazı temel şarttır. b) Borcun ödenmemesi durumunda başvuru hakının kullanılabilmesi için gerekli olan protesto çekmenin ön şartıdır.[149]

1.      İbrazın Usulü

Bono bedelinin ödenmesi için, bononun aslının senedi düzenleyene verilmesi gerekir. Buna senedin ibrazı denir. Bononun bir örneğinin verilmesi veya borçluya gösterilmesi yeterli değildir. Çünkü düzenleyenin senedin aslını almadan ödeme yapması halinde, daha sonra senedin aslı ibraz edildiğinde tekrar ödeme yapması gerekecektir. Ayrıca düzenleyenin ödeme yaparken, ciro zincirini kontrol ederek hâmilin meşru hâmil olup olmadığını araştırma yükümlülüğü vardır; bunun için de senedin alsını alıp kontrol etmesi gerekir. Senedin ibrazı, ödeme talebini de içermektedir. Senet bedeli ödendiğinde hâmil, bonoyu düzenleyene senedin ödendiğini belgeleyen bir makbuz verir.[150]

2.      İbraz Zamanı

İbraz zamanı, bononun vadesi dikkate alınarak belirlenir; vadesinden önce senet ödenmesi için ibraz edilemez. “Belirli bir gün”, “düzenleme tarihinden belirli bir süre sonra” ve “görüldükten belirli süre sonra” vadeli bonolarda, senedin ödeme gününde veya onu takip eden iki iş günü içinde ödeme için ibraz edilmesi gerekir. Fakat bono “görüldüğünde” vadeli ise, düzenleme tarihinden itibaren bir yıl içinde ödeme için ibraz edilmesi gerekir. Ödeme gününün tatile denk gelmesi durumunda, bir sonraki gün ödeme günü olarak kabul edilir. Bu durumda ibraz tarihi de, yeni belirlenen ödeme gününü takip eden iki iş günü olur. Bunun dışında kalan, mesela ödemelerin ertelenmesi gibi devlet tarafından alınan tedbirler, iflasın ertelenmesi gibi mahkeme kararı ve benzeri mücbir sebepler de ödeme gününü kaydırabilir. İbraz süresi, mücbir sebeplerin dışında uzaması, ertelenmesi mümkün değildir. Bono süresi içinde ibraz edilmezse, alacaklı temerrüdü gerçekleşir ve bonoyu düzenleyen borçlu senet bedelini bir bankaya tevdi hakkı kazanır. Ayrıca senet hâmili, bonoyu düzenleyen asıl borçlunun dışındaki başvuru borçlularına, alacağını talep etmek üzere müracaat hakkını yitirir. Bunlara ek olarak bonoyu düzenleyen asıl borçlunun, protesto, ihbar ve diğer giderler ile komisyon ücretini ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar.[151]

3.      İbraz Yeri

Bononun ibraz yeri, ödeme yeridir. Borçlunun ticarethanesinde, bu yoksa konutunda bono ibraz edilir. Bononun şekil şartlarında geçtiği üzere, ödeme yerinin mülki birim olarak senette gösterilmesi yeterli olup, açık adresin yazılması zorunlu değildir. Bu sebeple, bono hâmili tarafından ödeme adresinin araştırılması gerekir. Ayrıca ödeme yeri bononun alternatif şekil şartlarından olduğu için, ödeme yeri senede yazılmamışsa, bonoyu düzenleyenin imzası yanında yazılı yer adı ve adres ibraz yeridir. Burada da bir yer ismi yazılmamışsa bono geçersiz olur.[152]

4.      Ödeme

Borcun vadesi gelince, bonoyu elinde bulunduran kişi, düzenleyene ödemesi için senedi ibraz eder. Senet hâmili, vadesi gelmeden asıl borçludan bedeli ödemesini talep edemeyeceği gibi asıl borçlu da, vadesinden önce hâmili ödemeyi kabul etmeye zorlayamaz. Bonoyu düzenleyen asıl borçlunun, ödeme yaparken, ciro zincirini kontrol ederek, hâmilin meşru hâmil olup olmadığını araştırması gerekir. Fakat imzaların sağlıklı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Düzenleyen, borcunu vadesinden önce öderse, imzaların sağlıklı olup olmadığını da araştırmakla yükümlü olur. Vadesi gelmiş olmasına rağmen senet hâmili ortaya çıkmazsa, asıl borçlunun senette yazılı meblağı bankaya tevdi etmesi gerekir. Asıl borçlu, senet hâmiline ödeme yaptığında, hâmil ortaya çıkmamışsa bedeli bankaya tevdi ettiğinde, senetten doğan tüm haklar düşer. Asıl borçlu, senet bedelinin tamamını ödeyecekse, senedin üzerine ibra şerhi yazılarak kendisine geri verilmesini isteyebilir. Hâmilin bu isteği yerine getirmemesi durumunda, borçlu ödeme yapmaktan kaçınabilir. Asıl borçlu, borcun bir kısmını ödemek isterse, hâmilin bunu reddetme hakkı yoktur. Eğer reddederse hâmil, bu kısım için başvuru hakkını kaybeder. Borcun bir kısmının ödenmesi durumunda hâmil, geriye kalan kısım için başvuru hakkına sahiptir.[153]

G.    Başvuru Hakkı

Bonoda imzası olan herkes, kendisinden sonra imzası olanlara karşı, senedin ödenmemesinden müteselsilen sorumludur. Senet hâmili, sıra gözetmeksizin senette imzası bulunan kişilerden birisine, birkaçına veya tamamına başvurma hakkına sahiptir. Bonoda imzası bulunanlardan senedi düzenleyen/ler asıl borçlu; onun dışında imzası bulunan ciranta ve avalistler ise başvuru borçlularıdır. Senedin vadesi gelince, öncelikle ödenmesi için asıl borçluya ibraz edilir; borç ödenmez veya ödeme tehlikeye düşerse, protesto çekilerek durum tespit edilir. Bundan sonra hâmil, başvuru borçlularına başvurabilir. Zamanında ve usulüne uygun olarak ibraz edilen bono, ödeme gününde senedi düzenleyen asıl borçlu tarafından ödenmezse, hâmil başvuru hakkını kazanır. Aynı şekilde henüz vadesi gelmemiş olmakla birlikte, düzenleyenin iflas etmesi, ödemelerini tatil etmesi veya icra takibinin semeresiz kalması gibi senedin ödenmesinin tehlikeye düşmesi durumunda da hâmil, başvuru hakkını kullanabilir. Hâmilin başvuru hakkını kullanabilmesi için, bu durumları protesto çekerek tespit etmesi gerekir. Ancak düzenleyen veya cirantaların, senet üzerine “protestosuz” kaydını düşmeleri halinde, protesto çekilmeden başvuru hakkı kullanılabilir. Hâmilin müracaat ettiği kişi öderse, o da kendisinden önceki imza sahiplerine sıra gözetmeksizin başvurabilir. Bu işlem düzenleyenden tahsil edinceye kadar devam eder. Bono ödeme için süresi içinde ibraz edilmemesi durumunda ve ibraz edilmesine rağmen ödenmemesi halinde protesto çekilmemesi durumunda başvuru hakkı düşer.[154]

H.    Bonoda Zamanaşımı

Türk Ticaret Kanununda, bono ile ilgili olarak üç çeşit zamanaşımı süresi düzenlenmiştir: a) Düzenleyene karşı açılacak davalarda, hâmilin vadeden itibaren 3 yıl içinde, b) Cirantalara veya bunların avalistlerine karşı açılacak davalarda, hâmilin süresinde çekilen protesto tarihinden, senette protestosuz kaydı varsa vadeden itibaren 1 yıl içinde, c) Ödeyen cirantanın kendisinden önceki cirantalar ile bonoyu düzenleyene karşı açacağı davalarda, ödeme veya poliçenin ödenmesi için kendisine dava açıldığı tarihten itibaren 6 ay içinde dava açması gerekir. Bu süre içinde dava açılmazsa, zamanaşımına uğrar.[155] İslâm dininde mülkiyet hakkı zamana bağlı olarak tanımlanmadığı için zamanaşımının, ayni bir hakkı kazandırması veya bir hakkı düşürmesi mümkün değildir. Bu sebeple, ne kadar zaman geçerse geçsin, başkasının malını almak helal olmaz. Bununla birlikte, ticari hayatın istikrarı ve güvenini sağlamak, mahkemelerde dava yükünü hafifletmek amacıyla, ayrıca uzun süre geçtiği için şaibe bulunduğu için belli bir süre geçince davaya bakılmayabilir. Bu konuda devlet (yasama organı) yetkilidir. Fakat zamanaşımı başkasının malını helal kılmadığı için[156], borçlu borcunu ikrar ederse, zamanaşımı süresi dolsa da aleyhine hüküm verilebilir.[157]

VI. Çek

A.    Çekin Tanımı

Bir hukuk ve iktisat terimi olarak çek, “bir kimsenin, satın aldığı hizmet veya ürün karşılığında para yerine verdiği ve karşılığı banka hesabından ödenen yazılı belge” anlamına gelmektedir.[158] Ticaret hukukunda çek, belli bir bedelin ödenmesi konusunda kayıtsız-şartsız havâleyi içeren, nitelikli bir havâle ilişkisidir. Poliçede olduğu gibi çekte de üçlü bir ilişki söz konusudur; çeki düzenleyen kişi, hesabının bulunduğu bankadan, çekte yazılı meblağın meşru hâmile ödenmesini talep etmektedir. Fakat çekte, poliçeden farklı olarak, çekin kabulü söz konusu değildir. Çeki düzenleyen kişi, bankaya kendi adına ödeme yetkisi, hâmile de ödemeyi tahsil etme yetkisi vermektedir.  Çek de emre yazılı senettir. Fakat emre olmadığı, nama olduğu açık bir şekilde belirtilerek “nama yazılı” olarak düzenlenebileceği gibi, diğer kambiyo senetlerinden farklı olarak, “hâmiline” şeklinde de düzenlenebilir. Ekonomik işlevi açısından çek, bir ödeme aracıdır. Bu sebeple çekte, vade söz konusu değildir. Fakat uygulamada, ileri tarihli çek düzenleyerek çeke, tedavül ve kredi işlevi de yüklenmiştir. “Emre” veya “nama yazılı” olarak düzenlenen çekler, ciro edilip zilyedliğin geçirilmesiyle, “hamile” düzenlenen çekler ise zilyedliğin geçirilmesiyle devredilebilir.[159]

Tanımında da belirtildiği gibi çek de, nitelikli bir havâledir. Daha önce de ifade edildiği üzere havâle, borcun bir kişinin zimmetinden başka birinin zimmetine nakledilmesidir. Burada çeki düzenleyen kişi (muhîl), lehtarı (muhâlun lehi), çek hesabının bulunduğu muhatap bankaya (muhâlun aleyhe) havale etmektedir. Keşideci çeki imzalamakla, muhatap banka çek defterini vermekle, lehtar da çek almakla havaleyi kabul etmektedir. Dolayısıyla çek ile yapılan havale bütün İslâm bilginlerine göre caizdir. Burada farklılık getirilen bazı şekil şartlarıdır. Bu husus da ihtiyaçlar ve kamu yararı doğrultusunda kamu otoritesinin yetki alanına girmektedir.[160]

B.     Çek Düzenleyebilme Şartları

Keşidecinin çek düzenleyebilmesi için, fiil ehliyetine/tam eda ehliyetine sahip reşit kişi olmasının yanında, bazı ön şartların da bulunması gerekir. Bunlar, muhatabın banka olması, çek anlaşmasının bulunması ve çekin karşılığının bulunması şeklinde sıralanabilir.

1.      Muhatabın Banka Olması

Ticaret hukuku hükümleri uygulanan çek, ancak bir bankadaki hesaba düzenlenebilir. Banka dışında bir kişi veya kurum üzerine düzenlenen çekler, havâle hükmünde olup, çek hükümleri uygulanmaz. Bunun için, adında “çek” ifadesi geçse de “hediye çeki”, “posta çeki”, “seyahat çeki” gibi bazı senetler, ticaret hukukunda çek sayılmaz ve bunlara çek hukuku uygulanmaz.[161]

2.      Çek Anlaşmasının Bulunması

Kişinin bir bankadaki hesabı üzerine çek düzenleyebilmesi için, muhatap banka ile arasında bu konuda bir anlaşma bulunması gerekir. Çek anlaşması, müşterinin talebi üzerine banka tarafından çek defteri verilmesi şeklinde açık bir anlaşma olabileceği gibi, müşteri talep etmeden bankanın çek defteri göndermesi ve müşterinin bunu kullanmaya başlamasıyla zımnî anlaşma ile de kurulabilir. Bu anlaşma sebebiyle, bankanın meşru hâmile yaptığı ödeme, düzenleyenin hâmile olan borcunu ifa etmek üzere onun adına yapılmış sayılır. Çekte kabul şartı bulunmadığı için, eğer karşılığı varsa, banka çeki ödemekle yükümlüdür. Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyen müşterinin durumunu araştırmakla yükümlüdür; onun yasaklı olup olmadığını araştırır, ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alır. Çek defteri, banka tarafından kanunda öngörülen şekil şartlarına göre bastırılır.[162]

3.      Çekin Karşılığının Bulunması

Banka tarafından çekin ödenebilmesi için, ibraz edildiğinde, çeki düzenleyenin muhatap banka nezdinde bulunan hesabında yeterli miktarda karşılığın bulunması gerekir. Bu karşılığın, keşidecinin çeki düzenlerken hesapta mevcut olması şart değildir; çekin bankaya ödenmesi için ibraz edildiği sırada bulunması yeterlidir. Bunun yanında banka, hesapta para olmadığı halde, kredi kullandırarak, başka hesaptan virman yaparak veya müşterisini korumak amacayla kendisi ödeyebilir; bu durumda çek, hâmil açısından karşılıksız çek sayılamaz. Karşılıksız çek düzenlemek geçerli olmakla birlikte, düzenleyenin hukukî sorumluluğu bulunmaktadır; hakkında idari müeyyide uygulanabilir.[163]

C.    Çekin Şekil Şartları

Kambiyo senetleri sıkı ve ağır şekil şartlarına tabi olduğu için, çek de böyle şekil şartlarına bağlanmıştır. Aşağıda şekil şartlarına uygun basılmış çek örnekleri bulunmaktadır:

 

 

Türk Ticaret Kanununda çekin şekil şartları;

Çek;

  1. a) Senet metninde “çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
  2. b) Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
  3. c) Ödeyecek kişinin, “muhatabın” ticaret unvanını,
  4. d) Ödeme yerini,
  5. e) Düzenlenme tarihini ve yerini,
  6. f) Düzenleyenin imzasını,

içerir.” şeklinde sıralanmıştır.[164] Fransa Ticaret Kanununu esas alan İslâm ülkelerinin ticaret kanunlarında da benzeri şekil şartları getirilmiştir.[165]

Kıymetli evrakın tedavülünde düzen ve güvenliği sağlamak amacıyla getirilen bu şartların, çekin geçerliğine etkisi aynı düzeyde değildir. Bunlardan bir kısmındaki eksiklik çeki geçersiz kılarken, bir kısmının bulunmaması başka yönlerden telafi edilebilmektedir. Ayrıca bu şartların dışında, taraflarca çeke yazılabilmesi mümkün olan ihtiyari kayıtlar da bulunmaktadır. Buna göre çekin şekil şartları; zorunlu şekil şartları, alternatif şekil şartları ve ihtiyârî şekil şartları olmak üzere üç gruba ayrılır. Şimdi bunlar kısaca açıklanacaktır:

1.      Zorunlu Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin eksik olması durumunda, çek geçersiz olur. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, “çek” kelimesi, belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız havale, muhatabın ticaret unvanı, düzenlenme tarihi ve düzenleyenin imzası, zorunlu şekil şartlarıdır.[166]

a)      “Çek” Kelimesi

Senedin metninde, “çek” kelimesinin bulunması zorunludur. Bu ibarenin senette bulunmaması durumunda, zorunlu şekil şartı yerine gelmediği için çek geçersiz olur. Senet yabancı dilde düzenleniyorsa, “çek” kelimesinin o dildeki karşılığının senet metninde yazılı olması gerekir. Dilin belirlenmesinde, “ödeyiniz” ifadesi dikkate alınır.[167] Çek defterleri, banka tarafından, Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak TC Merkez Bankasınca belirlenen şekilde bastırılmakta[168] ve keşideci tarafından boşluklar doldurulmaktadır. Dolayısıyla bu şartlar banka tarafından yerine getirilmektedir.

b)     Belirli Bir Bedelin Ödenmesi Hususunda Kayıtsız ve Şartsız Havâle

Poliçede olduğu gibi, çekte de belirli bir bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız ve şartsız bir ödeme emri bulunmalıdır. Ödeme emrinde bir kayıt veya şartın bulunması çeki geçersiz kılar. Çekte ödenecek bedelin, belirli ve para cinsinden gösterilmesi gerekir. Buna göre, “şu tarih ve numaralı fatura bedelini ödeyiniz” şeklinde çek düzenlenemez. Bedelin yerli para ile gösterilmesi zorunlu değildir; yabancı para olarak da belirtilebilir. Çekte belirtilen meblağ, rakam ve harf ile yazılabilir. Rakam ve harf ile yazılan miktarlar arasında farklılık varsa, harf ile yazılana itibar edilir.[169]

c)      Muhatap

Çekin zorunlu şekil şartlarından biri de, çek bedelini ödeyecek kişinin “muhâtabın” ticaret unvanının çekte gösterilmesidir. Çekte muhatap, mutlaka bir banka olmaktadır. Türk Ticaret Kanununda çekte muhatap olacak banka ile kastedilen, Bankacılık Kanununa tabi kuruluşlardır. Fakat yurtdışında ödenecek çeklerde, bankadan hangi kuruluşların kastedildiği, ödeme yerinde yürürlükte bulunan mevzuata göre anlaşılır.[170] Burada şunu ifade etmek gerekir ki, çek defterleri bankalar tarafından bastırıldığı için, çek yapraklarında zaten muhatap olan bankanın ticaret unvanı yazılıdır.

d)     Düzenlenme Tarihi

Düzenleme tarihinin çekte gösterilmesi zorunludur. Bu şekil şartı, çekin esaslı unsurlarındandır; senette tarihin gösterilmemesi çeki geçersiz kılar. Tarih açık ve belirli olması; gün, ay ve yıl olarak, yazıyla veya rakamla yazılması gerekir. Birden çok ve birbirinden farklı tarihler yazılı çekler geçerli olmaz. Düzenlenme tarihi, çekin ödenmek için ibraz süresinin başlaması ve zamanaşımını tespit bakımından önemlidir. İbraz süresi, düzenlenme tarihinden itibaren başlar. Çekte düzenleme tarihinin yazılı olması yeterlidir; bu tarihin gerçekten düzenlenme tarihi olması şart değildir. Dolayısıyla düzenleme tarihinin ileri bir tarih olarak yazılması mümkün olduğu gibi, eski bir tarih de yazılabilir. Bunun için, aslında çeklerde vade olmamasına rağmen, ileri tarihli yazılarak vadeli hale getirilmesi mümkündür.[171]

e)      Düzenleyenin İmzası

Düzenleyenin imzası, çekin esaslı şartlarından biridir; düzenleyenin imzası senette bulunmazsa, çek geçersiz olur. Gerçek kişiler, bonoyu bizzat kendileri düzenleyebileceği gibi, yetkili temsilci aracılığıyla da düzenleyebilir. Tüzel kişiler adına ise, yetkili organları veya yetkili temsilcileri düzenleyebilir. Çeki düzenleyen kişinin, el yazısıyla imzasını atması gerekir. Çekte imzanın bulunması zorunlu olmakla birlikte, düzenleyenin adı, soyadı veya unvanın yazılması şart değildir.[172]

f)       Banka Seri Numarası

Banka seri numarası, 15.07.2016 tarih ve 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Türk Ticaret Kanununa zorunlu unsur olarak eklenmiştir. Banka seri numarasının bulunmaması durumunda çek, geçersiz olur. Banka seri numarası çek yapraklarında kayıtlı çek defterleri bankalar tarafından bastırılarak, çek hesabı sahiplerine verilir. Banka seri numarası içermeyen çekler geçersiz olmakla birlikte, yabancı bankalar tarafından bastırılan çeklerde, seri numarasının yazılı olmaması senedi geçersiz kılmaz.[173]

g)      Karekod

Türk Ticaret Kanununda değişiklik yapan 6728 sayılı Kanunla getirilen zorunlu şekil şartlarından biri de “karekod”dur. Çekte karekod bulunmaması durumunda, çek geçersiz olur. Fakat yabancı bankalar tarafından bastırılan çeklerde karekodun bulunmaması, çeki geçersiz yapmaz. Karekod aracılığıyla çek hâmili, çek hesabı sahibi ve düzenlediği çekler hakkında detaylı bilgiye ulaşabilmektedir.[174]

2.      Alternatif Şekil Şartları

Bu tür şekil şartlarından birinin senette açıkça yazılmaması durumunda, çek hemen geçersiz olmaz; eksikliğin başka yollardan giderilmesi mümkündür. Yukarıda sayılan şekil şartlarından, ödeme yeri ve düzenleme yeri alternatif şekil şartlarıdır.[175]

a)      Ödeme Yeri

Ödeme yerinin çeke yazılması, Türk Ticaret Kanununda, çekin şekil şartları arasında sayılmaktadır. Fakat bu şekil şartı esaslı değildir; yazılmaması çeki geçersiz kılmaz. Eğer çekte ödeme yeri açıkça yazılmamışsa, muhatabın ticaret unvanının yanında yazılı olan yer, ödeme yeri olarak kabul edilir. Buraya birden fazla yer yazılmışsa, ilk yazılı olan yerde çek ödenir. Böyle bir kayıt yoksa, muhatabın merkezinin bulunduğu yerde ödenir. Ödeme yeri belirtilirken, adresin yazılması şart değildir; sadece mülki birim olarak ödeme yerinin yazılması yeterlidir.[176]

b)     Düzenleme Yeri

Düzenleme yerinin çeke yazılması Türk Ticaret Kanununda, çekin şekil şartları arasında sayılmaktadır. Ancak bononun düzenleme yerinin yazılması, alternatif bir şekil şartıdır. Düzenleme yeri, mülkî birim olarak çekte gösterilmelidir; fakat düzenleme yeri senede yazılmamışsa, düzenleyen kişinin imzasının yanındaki yer, düzenleme yeri olarak kabul edilir. Eğer burada da bir yer yazılmamışsa, çek geçersiz olur. Düzenleme yerinin çek üzerinde yazılı olması yeterlidir; gerçek düzenleme yeri olması şart değildir. Uygulamada düzenleme yeri kısaltılarak da yazılabilmektedir. Bu durumda kısaltmanın, duraksanmadan anlaşılabilecek açıklıkta olması gerekir.[177]

3.      İhtiyari Şekil Şartları

Taraflarca istenilmesi durumunda bonoya yazılması mümkün olan, fakat senedin geçerliliği konusunda etkisi olmayan kayıtlardır. Senet üzerine bazı kayıtların yazılması yasaklanmıştır. Buna rağmen eğer böyle bir kayıt yazılırsa, ya yazılan kayıt, ya da senet geçersiz olur. Mesela düzenleyenin çekin ödenmemesinden sorumsuz olacağına dair kayıt, faiz ve vade kaydı geçersizdir. Buna karşılık, “malın teslim edilmesi halinde” gibi bedelin ödenmesinin şarta bağlanması ise çeki geçersiz kılar. Bununla birlikte, bazı kayıtlar getirilmesine izin verilmiştir. Mesela lehtar belirlenmesi, hamiline kaydı, aval kaydı veya uyuşmazlık durumunda özel bir kişinin hakem tayin edilmesi kayıt olarak yazılabilir.[178]

4.      Çek Kanununca Getirilen Şekil Şartları

Ticaret hukukunda çek için kabul edilen şekil şartlarına ek olarak, Çek Kanunu ile bazı şekil şartları getirilmiştir. Getirilen bu ek şekil şartlarına göre; her bir çek yaprağında a) çek hesabının numarası, b) çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı, c) hesap sahibi gerçek kişi ise adı soyadı, tüzel kişi ise unvanı, d) çek hesabı sahibinin vergi kimlik numarası, e) çekin basıldığı tarihin yazılı olması gerekir. Zaten çek defterleri bankalar tarafından bastırıldığı için, bu şartlar çek yapraklarında basılı bulunmaktadır. Ayrıca Çek Kanunu, çeki düzenleyen kişinin adı ve soyadının da çeke yazılması şartını getirmiştir Fakat Çek Kanununda getirilen bu şekil şartlarının bulunmaması, çekin geçerliğine etkisi yoktur.[179]

5.      Tâcir Çeki, Tâcir Olmayan Çeki ve Hamiline Yazılı Çek

Çek Kanununda, tâcir olan kişilerle tâcir olmayanlara verilecek çeklerin birbirlerinden ayırt edilebilecek şekilde bastırılması öngörülmektedir. Uygulamada bu çekler, birbirinden ayırt edilecek şekilde üzerine farklı renklerde “TACİR” ve “TACİR OLMAYAN” ibaresi yazılı olarak basılmaktadır. Tâcir olan kişilerin, ticari işletmeleriyle ilgili ödemelerini sadece tâcir çekleriyle yapması gerekmektedir. Tâcirin ticari işletmesiyle ilgili ödemelerinde “tâcir olmayan” çeki kullanması yasaklanarak cezai müeyyide ile desteklenmiş olmasına rağmen, kişisel çek defterini kullanması durumunda, zorunlu şekil şartlarını taşıyorsa geçerlidir. Tâcir vasfını taşımamakla birlikte, esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı olanlara da tâcir çeki kullanma imkânı verilmiştir.[180]

Daha önce de ifade edildiği gibi, diğer kambiyo senetlerinin aksine, çekin hamiline düzenlenebilmesi mümkündür. Çek Kanununda, hamiline düzenlenecek çeklerin diğerlerinden ayırt edilebilecek bir şekilde, çek yapraklarının üzerinde “HAMİLİNE” ibaresi yazılı olarak bastırılması ve bu çeklere ilişkin ayrı çek hesapları açılması öngörülmektedir. Bir kişi, matbu hamiline çek yaprağı kullanmaksızın, hamiline çek düzenlerse, kendisine idari para cezası uygulanır. Bununla birlikte söz konusu çek, zorunlu şekil şartlarını taşıyorsa geçerlidir.[181]

D.    Çekin Ödenmesi

Kambiyo senetlerinde, senede bağlı borç götürülecek değil, aranacak borçlardan olduğu için, çekte de hâmil, muhataba çeki ibraz ederek alacağını talep eder.

1.      Çekin Ödeme için İbrazı

Meşru hâmil ya da yetkili temsilcisi, çeki süresi içinde ödenmesi için muhataba ibraz eder. İbraz yeri, çek üzerinde kayıtlı ödeme yeridir. Ödeme yeri çek üzerinde gösterilmemişse, bankanın ticaret unvanının yanında yazılı yer, ödeme yeri kabul edilir. Çek, hesabın olduğu şubeye ibraz edilebileceği gibi, muhatap bankanın başka bir şubesine de ibraz edilebilir. Çek, hesabın olduğu şubeye ibraz edilmişse, hesapta çekin karşılığı varsa ödeme yapılır. Fakat başka bir şubeye ibraz edilmişse, provizyon alınmak suretiyle veya bu şubede başka bir hesabı varsa bedelin bu hesaba kayden geçirilmesi suretiyle ödeme yapılır. Banka çek bedelini ödedikten sonra çeki alıkor, geri vermez. Çekin muhatap bankanın dışındaki bir bankaya ibraz edilmesi, “tahsil cirosu” veya “senedin ıskontoya tabi tutulması talebi” mahiyetinde olup, “ödeme için ibraz” değildir.[182]

Çekte vade bulunmadığı için, çekin ibraz süreleri kısadır. Türk Ticaret Kanununa göre, çekte üç çeşit ibraz süresi bulunmaktadır: a) Çek düzenlendiği yerde ödenecekse ibraz süresi 10 gün, b) düzenlendiği yerden başka yerde ödenecekse 1 ay ve c) başka bir ülkede ödenecekse ve düzenlenme ve ödeme yerleri aynı kıtadaysa 1 ay, ayrı kıtalardaysa 3 ay içinde bankaya ibraz edilmesi gerekir. Avrupa ülkeleri ile Akdeniz’e sahili bulunan ülkeler, aynı kıtada sayılmaktadır. Bu süreler, çekin düzenlenme tarihinin ertesi günü işlemeye başlar. İbraz, iş günlerinde mesai saatlerinde yapılabilir. Fakat ibraz süresinin hesaplanmasında, iş günü ve tatil günleri birlikte dikkate alınır. İbraz süresinin son gününün tatile gelmesi durumunda, süre tatili izleyen ilk iş günü mesai bitimine kadar uzar. Çek süresi içinde ödeme için ibraz edilmezse, muhatap bankanın ödeme yükümlülüğü olmadığı gibi, hamil keşideciye ve cirantalara başvuru hakkını da kaybeder. Bu durumda hâmil, asıl borç ilişkisine dayanarak veya sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çeki düzenleyenden talepte bulunabilir.[183]

2.      Ödeme

Kural olarak çek, süresi içinde ibraz edildiğinde ödenir. Bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: a) Çekin süresi geçtikten sonra muhatabın çeki ödeme yükümlülüğü olmamakla birlikte, süresi geçtikten sonra ibraz edildiğinde muhatap, dilerse çek bedelini ödeyebilir. b) İleri tarihli olarak düzenlenen bir çekte, düzenleme tarihi henüz gelmeden, başka bir ifadeyle ibraz süresi işlemeye başlamadan ödenebilir. Çek ödenmek için muhatap bankaya ibraz edildiğinde, banka, hâmilin meşru hâmil olup olmadığını, kimliğini ve ciro edilmişse ciro silsilesini kontrol etmekle yükümlüdür. Fakat bankanın imzaların gerçek olup olmadığını kontrol yükümlülüğü bulunmamaktadır. Çek bedelinin tamamı ödenirse, kambiyo ilişkisi sona erer ve çek bankada kalır. Çeki düzenleyen borçlu, haricen çekin bedelini öderse çeki, kendisinin alması gerekir. Çek hesabında çekte yazılı meblağın bir kısmının karşılığı mevcutsa, muhatap banka kısmî ödeme yapmakla yükümlüdür. Çek hâmilinin kısmi ödemeyi kabul etmesi gerekir. Kabul etmemesi halinde, temerrüde düşer ve reddettiği miktar için başvuru hakkını kaybeder. Ancak bu ibrazı geçersiz kılmaz. Muhatap banka, karşılığı bulunmayan çeki müşterisine kredi kullandırarak veya müşterisini zor duruma düşürmemek için dilerse kendisi ödeyebilir. Bu durumda düzenleyen kişi, karşılıksız çek keşide etmenin müeyyidelerinden kurtulur.[184]

3.      Ödemenin Önlenmesi

Çek, tedavüle çıkarılmasından sonra ibraz süresi içinde geçerli olur. Ancak çekten cayılması ve mahkemenin ihtiyati tedbir kararı vermesiyle çekin ödenmesi önlenebilir. Çekten caymak, ibraz süresi geçtikten sonra çeki düzenleyen kişinin, çekten dönmesidir. İbraz süresi geçtikten sonra çeki düzenleyen, herhangi bir gerekçe göstermeden çekten cayabilir. İbraz süresi geçmiş olmasına rağmen düzenleyen çekten caymamışsa, banka ödeme yapıp yapmamakta serbesttir. Çeki rızası dışında elinden çıkan kişi, ödemeyi önlemek amacıyla mahkemeye müracaat ederek ödeme yasağı kararı alabilir. Bu durumda senedin zıyaına dayanılarak alınan tedbir kararından sonra, süresi içinde iptal davası açılması gerekir.[185]

E.     Başvuru Hakkı

Süresi içerisinde ödenmek üzere ibraz edilen çekin ödenmemesi halinde, protesto, muhatabın veya takas odasının çek üzerine, ibraz tarihini de göstererek yazacağı beyan ile durumun tespit edilmesi gerekir. Hâmil, çeki süresi içinde ibraz etmezse veya ödememeyi tespit ettirmezse, başvuru hakkını yitirir. Ancak mücbir sebeplerin bulunması durumunda başvuru hakkı devam eder. Mücbir sebep on beş günden fazla sürerse, hâmil, çeki ibraz etme ve ödememeyi tespit ettirme zorunluluğu olmaksızın başvuru hakkını kullanabilir. Başvuru hakkını kazanan hâmil, çek bedelini tahsil etmek için hukuki sorumlu olan düzenleyen, cirantalar ve varsa avalistlere başvurabilir. Muhatap banka, başvuru borçluları arasında yer almaz. Karşılıksız çeklerde, düzenleyen haricen ödeme yaparsa, hâmil alacağını elde ettiği için başvuru hakkına gerek kalmaz.[186]

F.     Çekte Zamanaşımı

Türk Ticaret Kanununda, çek ile ilgili olarak iki çeşit zamanaşımı süresi düzenlenmiştir: a) Çekin hâmili, ibraz süresinin sona ermesinden itibaren 3 yıl içinde, b) Hâmile ödeme yapan sorumlu kişiler ise, başvurabileceği kişilere karşı, çeki kendi isteğiyle ödediği ya da dava yoluyla kendisinden çekin ödenmesinin istendiği tarihten itibaren 3 yıl içinde dava açması gerekir. Bu süre içinde dava açılmazsa, zamanaşımına uğrar.[187] İslâm dininde mülkiyet hakkı zamana bağlı olarak tanımlanmadığı için zamanaşımının, ayni bir hakkı kazandırması veya bir hakkı düşürmesi mümkün değildir. Bu sebeple, ne kadar zaman geçerse geçsin, başkasının malını almak helal olmaz. Bununla birlikte, ticari hayatın istikrarı ve güvenini sağlamak, mahkemelerde dava yükünü hafifletmek amacıyla, ayrıca uzun süre geçtiği için şaibe bulunduğu için belli bir süre geçince davaya bakılmayabilir. Bu konuda devlet (yasama organı) yetkilidir. Fakat zamanaşımı başkasının malını helal kılmadığı için[188], borçlu borcunu ikrar ederse, zamanaşımı süresi dolsa da aleyhine hüküm verilebilir.

 

[1] TTK, Madde: 645; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 211; Durgut, Ticaret Hukuku, 249; Cengiz, Ticaret Hukuku, 108.

[2] TDK, “senet”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 04.02.2022)

[3] TTK, Madde: 1526; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 211; Durgut, Ticaret Hukuku, 249; Cengiz, Ticaret Hukuku, 109.

[4] Sermaye Piyasası Kanunu (SerPK), 6362 (06 Aralık 2012), Madde: 13.

[5] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 211; Durgut, Ticaret Hukuku, 249-250; Cengiz, Ticaret Hukuku, 109.

[6] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 212; Durgut, Ticaret Hukuku, 249-250; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 219; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[7] TTK, Madde: 645, 647,  672, 709, 755, 777, 778, 818781; TBK, Madde: 12-17, 89, 105, 183, 188, 778, 818; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 213-214.

[8] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 211; Durgut, Ticaret Hukuku, 249; Cengiz, Ticaret Hukuku, 108-109; Aytaç Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa (Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1995), 97-98.

[9] Bakara 2/282.

[10] es-Serahsî, el-Mebsût, 18/94; Vezâratü’l-Evkâf ve’ş-Şu’ûni’l-İslamiyye, el-Mevsû’atu’l-Fıkhiyye, 24/192; Cengiz Kallek, “Sak”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2008), 35/584.

[11] Kallek, “Sak”, 35/584.

[12] İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 6/426; el-Abderî, et-Tâc ve’l-İklîl, 4/547; el-Karâfî, ez-Zehîra, 5/293; ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/225; ed-Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/226; el-Haccâvî, el-İknâ’, 2/255; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 5/3797; Cengiz Kallek, “Süftece”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2010), 38/19.

[13] el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 2003, 5/573; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 6/180-181; Ebu Muhammed el-Hâris b. Muhammed b. Dâhiri’t-Temîmî el-Bağdâdî İbn Ebî Üsâme, Buğyetü’l-Bâhis ’an Zevâidi Müsnedi’l-Hâris (Medine: Merkezü Hidmeti’s-Sünneti ve’s-Sîreti’n-Nebeviyye, 1992), 1/500.

[14] es-Serahsî, el-Mebsût, 14/37; el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 7/395-396; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/174-175; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 6/426.

[15] ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/225-226; ed-Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/226; Ebu’l-Hasen Ali b. Abdüsselâm et-Tesûlî, el-Behce fî Şerhi’t-Tuhfe (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1998), 2/473; Halîl b. İshâk b. Mûsâ Ziyâuddîn el-Cündî, et-Tevdîh fî Şerhi’l-Muhtasari’l-Fer’î li’bni’l-Hâcib (Merkezü Necîbeveyh li’l-Mahtûtati ve Hıdmeti’t-Türâs, 2008), 6/65.473

[16] eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/187; el-Maverdî, el-Hâvî, 6/467-468; er-Rûyânî, Bahru’l-Mezheb, 5/504-505.

[17] Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/364; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Kâfî, 2/72; Ebu’l-Ferec İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-Kebîr, 1993, 12/352; Muhammed b. Ahmed b. Ebî Musâ eş-Şerîf Ebu Ali el-Hâşimî, el-İrşâd ilâ Sebîli’r-Reşâd (Dimeşk: Müessesetü’r-Risâle, 1998), 192.

[18] Mâlik, “Kırâd”, 2534, 4/992; ed-Dârakutnî, Sünenü’d-Dârakutnî, 4/23; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1352, 6/110.

[19] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 214; Durgut, Ticaret Hukuku, 252-253; Cengiz, Ticaret Hukuku, 114; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[20] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 214; Durgut, Ticaret Hukuku, 253; Cengiz, Ticaret Hukuku, 115.

[21] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 214; Durgut, Ticaret Hukuku, 253; Cengiz, Ticaret Hukuku, 114.

[22] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 215; Durgut, Ticaret Hukuku, 254; Cengiz, Ticaret Hukuku, 115; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 219-220; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[23] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 215-216; Durgut, Ticaret Hukuku, 254-255; Cengiz, Ticaret Hukuku, 115-116; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 219-220; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[24] es-Serahsî, el-Mebsût, 12/70, 15/64, 69; el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/124; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/174, 267; el-Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 567; İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, 8/489; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/257; İbn Hazm, el-Muhallâ, 9/6, 117.

[25] Buhârî, “Havâlât”, 1; Müslim, “Müsâkât”, 33; Tirmizî, “Buyû’”, 68; Ebû Dâvûd, “Buyû’”, 10.

[26] TTK, Madde: 490, 681, 824, 834, 838; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 216; Durgut, Ticaret Hukuku, 255; Cengiz, Ticaret Hukuku, 116-117; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 219-220; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[27] TTK, Madde: 647-648, 681, 831; TMK, Madde: 575; İİK, Madde: 106 vd., 120; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 216; Durgut, Ticaret Hukuku, 256; Cengiz, Ticaret Hukuku, 117; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”.

[28] TTK, Madde: 671/1, 776/1, 834.

[29] TTK, Madde 658; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 217; Durgut, Ticaret Hukuku, 256; Cengiz, Ticaret Hukuku, 117; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 219-220.

[30] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 217; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 42.

[31] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 218; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 42.

[32] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 218-219; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 42-43.

[33] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 219; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 43.

[34] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 220; Cengiz, Ticaret Hukuku, 127; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 220-221.

[35] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 220; Cengiz, Ticaret Hukuku, 127-128; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 220-221.

[36] TDK, “kambiyo”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 12.02.2022)

[37] TTK, Madde: 671-823; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 220; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 101; Durgut, Ticaret Hukuku, 269,273; Cengiz, Ticaret Hukuku, 137; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 221; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 44.

[38] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 220-221; Durgut, Ticaret Hukuku, 272-278; Cengiz, Ticaret Hukuku, 137-140; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 221; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 102-103; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 44.

[39] TDK, “imza”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 12.02.2022)

[40] TTK, Madde 671, 683, 695, 701, 776, 780.

[41] TTK, Madde: 756.

[42] TTK, Madde: 670.

[43] Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 337; Zeydân, el-Vecîz, 98-99; Hallâf, İlmu Usuli’l-Fıkh, 138; Şa’bân, Usûlu’l-Fıkhi’l-İslâmî, 281.

[44] en-Nevevî, el-Mecmû’, 9/315.

[45] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 5/149-152; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 5/4; el-Karâfî, ez-Zehîra, 8/14; Ebu Muhammed Abdulvehhâb b. Ali b. Nasr el-Bağdâdî es-Sa’lebî, el-Me’ûnetu alâ Mezhebi Âlimi’l-Medîneti’l-İmâmi Mâlik b. Enes (Mekke: el-Mektebetü’t-Ticâriyye, ts.), 2/1038; Merdâvî, el-İnsâf, 4/283-285; el-Haccâvî, el-İknâ’, 2/62.

[46] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/24-29; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 2/135, 4/256-257, 263, 266, 271; el-Merginânî, el-Hidâye, 3/137-138; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/157-158; Mecelle, Madde: 1461.

[47] Çek Kanunu (ÇK), 5941 (14 Aralık 2009), Madde: 5/3.

[48] ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/254; el-Merginânî, el-Hidâye, 3/137-138; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/156; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/301; eş-Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 2/281; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/201.

[49] Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 287-295; Zeydân, el-Vecîz, 245-251.

[50] TDK, “ciro”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 22.02.2022)Kürşat Tutar, Ekonomi ve Çalışma Hayatı Terimleri Sözlüğü (Ankara: Memur-Sen Yayınları, 2016), 26.

[51] TDK, “ciranta”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 22.02.2022).

[52] TTK, Madde: 681, 683, 684; Suûdî Arabistan Kıymetli Evrak Tüzüğü (SAKE Tüz.), 37 (11 Ekim 1383), Kanun No. 26.9.1383 tarih ve 692 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Madde: 12, 14, 15; MTK, Madde: 391, 393, 394; STK, Madde: 263, 265, 266; FTK, Madde: 141, 143, 144; YTK, Madde: 438, 439, 446; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 229-230; Cengiz, Ticaret Hukuku, 147; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 47; Sa’d b. Türkî b. Muhammed el-Haslân, Ahkâmu’l-Evrâki’t-Ticâriyyeti fi’l-Fıkhi’l-İslâmî (Dâru İbni’l-Cevziyye, 2004), 164-166.

[53] TTK, 681/3; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 230; Cengiz, Ticaret Hukuku, 148-149.

[54] TTK, Madde: 682, 683/1, 685/1 ve 2, 701; SAKE Tüz., Madde: 13, 14; MTK, Madde: 392, 393; STK, Madde: 264, 265; FTK, Madde: 142, 143; YTK, Madde: 439-443; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 230; Cengiz, Ticaret Hukuku, 147-149; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 47.

[55] TTK, Madde: 690; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 230; Cengiz, Ticaret Hukuku, 149.

[56] TTK, Madde: 684/1, 686/1; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 231; Cengiz, Ticaret Hukuku, 150-151; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 47-48.

[57] es-Serahsî, el-Mebsût, 12/70, 15/64, 69; el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/124; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/174, 267; el-Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 567; İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, 8/489; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 6/257; İbn Hazm, el-Muhallâ, 9/6, 117.

[58] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/15-18; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/171-175; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/3-4; ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/325; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/299; et-Tesûlî, el-Behce, 2/93; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/305; el-Mutî’î, Tekmiletü’l-Mecmû’, 13/112-113; er-Râfi’î, eş-Şerhu’l-Kebîr, 5/127; el-Karâfî, ez-Zehîra, 9/243 vd.; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/54; Merdâvî, el-İnsâf, 5/227; el-Haccâvî, el-İknâ’, 2/189; el-Buhûtî, er-Ravdu’l-Murbi’, 377.

[59] Buhârî, “Havâlât”, 1; Müslim, “Müsâkât”, 33; Tirmizî, “Buyû’”, 68; Ebû Dâvûd, “Buyû’”, 10.

[60] Buhârî, “İcâra”, 14 (Ta’likan); en-Nîsâbûrî, Müstedrek, 2/49-50; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 11/327; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1352, 6/79.

[61] Mecelle, Madde: 43.

[62] TTK, Madde: 681/2; SAKE Tüz., Madde: 12; MTK, Madde: 391/2; STK, Madde: 263/2; FTK, Madde: 141/2; YTK, Madde: 438.

[63] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/18; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/172; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/4.

[64] ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/153; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 8/463; el-Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 462; eş-Şelebî, Haşiyetü’ş-Şelebî, 4/153; Mecelle, Madde: 649.

[65] Mecelle, Madde: 2.

[66] Mecelle, Madde: 3.

[67] Mecelle, Madde: 60.

[68] TTK, Madde 688; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 231-232; Cengiz, Ticaret Hukuku, 151; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 48; el-Haslân, Ahkâmu’l-Evrâki’t-Ticâriyye, 201-203.

[69] ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/254; el-Merginânî, el-Hidâye, 3/137-138; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/156; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/301; eş-Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 2/281; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/201.

[70] TTK, Madde: 689; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 232; Cengiz, Ticaret Hukuku, 151; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 48.

[71] Bakara, 2/283.

[72] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/135 vd.; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 6/62 vd.; el-Merginânî, el-Hidâye, 4/126 vd.; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 2/62 vd.; el-Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, 683 vd.; eş-Şelebî, Haşiyetü’ş-Şelebî, 6/62 vd.

[73] el-Karâfî, ez-Zehîra, 8/79; ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/231; ed-Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 3/231; İbn Abdilberr, el-Kâfî, 416; el-Cezîrî, el-Mezâhibu’l-Erbe’a, 2/288-289; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 6/4258-4259.

[74] es-Semerkandî, Tuhfetü’l-Fukahâ, 3/43; Ali Haydar, Düreru’l-Hukkâm, 2/97; el-Cezîrî, el-Mezâhibu’l-Erbe’a, 2/295; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 6/4258.

[75] eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/207; en-Nevevî, Ravdatu’t-Talibîn, 3/282; el-Mutî’î, Tekmiletü’l-Mecmû’, 12/337; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 6/4258.

[76] el-Buhûtî, Keşşâfu’l-Kınâ’, 3/44; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 6/4258.

[77] TDK, “aval”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 24.02.2022).

[78] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 232; Cengiz, Ticaret Hukuku, 151; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 225-226.

[79] TTK, Madde: 701; SAKE Tüz., Madde: 35, 36; MTK, Madde: 418, 419; STK, Madde: 482, 483; FTK, Madde: 161, 162; YTK, Madde: 466, 467, 469; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 232-233; Cengiz, Ticaret Hukuku, 152; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 225; Mustafa Çakıcı, 19. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Kıymetli Evrakların Hukuki ve İktisadi İşlevleri (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2019), 87.

[80] TTK, Madde: 702, 724; SAKE Tüz., Madde 37; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 233; Cengiz, Ticaret Hukuku, 151-152; MTK, Madde: 420; STK, Madde: 285; FTK, Madde: 163; YTK, Madde: 468.

[81] Apaydın, “Kefâlet”, 25/168; İbrahim Paçacı, Dini Kavramlar Sözlüğü (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2015), “Kefâlet”, 367-368.

[82] Buhârî, “Kefâlet”, 1, 5; Nesâî, “Buyû’”, 102.

[83] el-Merginânî, el-Hidâye, 3/87 vd.; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/148 vd.; Sirâcüddîn İbn Nüceym, en-Nehrü’l-Fâik, 542 vd.; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 6/341 vd.; İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, 7/553 vd.; Apaydın, “Kefâlet”, 25/168-177.

[84] TDK, “poliçe”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 13.02.2022)

[85] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 222; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 106; Cengiz, Ticaret Hukuku, 155; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 221-222; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45.

[86] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 222; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 106; Cengiz, Ticaret Hukuku, 155; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 222.

[87] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/15-18; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/171-175; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/3-4; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/305; el-Mutî’î, Tekmiletü’l-Mecmû’, 13/112-113.

[88] TTK, Madde: 671.

[89] MTK, Madde: 379; STK, Madde: 246; FTK, Madde: 124; YTK, Madde: 422.

[90] TTK, Madde: 671-672; SAKE Tüz., Madde: 1-2; MTK, Madde: 379-380; STK, 246-247; FTK, Madde: 124-125; YTK, 422-423.

[91] TTK, Madde: 671/1, a; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 222; Cengiz, Ticaret Hukuku, 156; SAKE Tüz., Madde: 1/a; MTK, Madde: 379/a, 380; STK, Madde: 246/1, 247; FTK, 124/a, 125; YTK, 422/1, 423.

[92] TTK, 671/1, b; 676; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 223; Cengiz, Ticaret Hukuku, 156; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45; SAKE Tüz., Madde: 1/b; MTK, 379/b; STK, 246/2; FTK, 124/b; YTK, 422/5.

[93] TTK, Madde: 671/1,c; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 223; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45; Cengiz, Ticaret Hukuku, 156; SAKE Tüz., Madde: 1/c; MTK, Madde: 379/c; STK, Madde: 246/3; FTK, Madde: 124/c; YTK, Madde: 422/3.

[94] TDK, “lehtar”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 15.02.2022)

[95] TTK, Madde: 671/1, f; 681/2; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45-46; SAKE Tüz., Madde: 1/v; MTK, Madde: v; STK, 246/6; FTK, Madde: 124/v; YTK, Madde: 422/4.

[96] TTK, Madde: 671/1, g; 672/1; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 46; SAKE Tüz., 1/z; MTK, Madde: 379/z; STK, Madde: 246/7; FTK, Madde: 124/z; YTK, 422/2.

[97] TTK, Madde: 671/1, h; 672/1, 677, 678, 756; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 46; SAKE Tüz., 1/ha; MTK, Madde: 379/ha; STK, Madde: 246/8; FTK, Madde: 124/ha; YTK, Madde: 422/8.

[98] TTK, Madde: 671-672; SAKE Tüz., Madde: 1-2; MTK, Madde: 379-380; STK, 246-247; FTK, Madde: 124-125; YTK, 422-423.

[99] TDK, “vade”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 14.02.2022)

[100] TTK, Madde: 671/1, d; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 223; Cengiz, Ticaret Hukuku, 157; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45.

[101] TTK, Madde: 672/2, 693, 695, 703, 704, 705 753; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 223-224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45; Cengiz, Ticaret Hukuku, 157.

[102] TTK, Madde: 671/1, e; 672/3; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 224; Cengiz, Ticaret Hukuku, 156; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 45-46; SAKE Tüz., Madde: 1/h, 2; MTK, Madde: 379/h, 380; STK, Madde: 246/5, 247; FTK, Madde: 124/h, 125; YTK, Madde: 422/7, 423.

[103] TTK, Madde: 671/1, g; 672/1 ve 4; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 224; Cengiz, Ticaret Hukuku, 156; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 46; SAKE Tüz., Madde: 1/z; MTK, Madde: 39/z; STK, Madde: 246/7; FTK, Madde: 124/z; YTK, Madde: 422/2.

[104] TTK, Madde: 703-705; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 225.

[105] TTK, Madde: 675.

[106] Bk. Bakara, 2/275-278; Âl-i İmrân, 3/130; Buhârî, “Buyû’”, 54, 74, 76; Müslim, “Müsâkât”, 82; Tirmizî, “Buyû’”, 2; Ebû Dâvûd, “Buyû’”, 4, 12; İbn Mâce, “Ticârât”, 58; Nesâî, “Ziynet”, 25.

[107] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/15; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/171; el-Merginânî, el-Hidâye, 2/102; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/4.

[108] ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/325; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/299; et-Tesûlî, el-Behce, 2/93.

[109] eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/305; el-Mutî’î, Tekmiletü’l-Mecmû’, 13/112-113; er-Râfi’î, eş-Şerhu’l-Kebîr, 5/127; el-Karâfî, ez-Zehîra, 9/243 vd.

[110] Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/54; Merdâvî, el-İnsâf, 5/227; el-Haccâvî, el-İknâ’, 2/189; el-Buhûtî, er-Ravdu’l-Murbi’, 377.

[111] TTK, Madde: 691-698, 704, 755; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 225-226; Cengiz, Ticaret Hukuku, 157-159; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 223; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 46-47.

[112] TTK, Madde: 708; Cengiz, Ticaret Hukuku, 159; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 223; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 48-49.

[113] TTK, Madde: 679, 685; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 226; Cengiz, Ticaret Hukuku, 152-154; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 223.

[114] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/18; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/172; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/4.

[115] TTK, Madde: 749; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 226; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 223-224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 49.

[116] İbn Âbidînzâde, Tekmiletü Reddi’l-Muhtâr, 11/654.

[117] el-Hamevî, Gamzu Uyûni’l-Besâir, 2/338; et-Tûrî, Tekmiletü’l-Bahr, 7/386-387; İbn Âbidînzâde, Tekmiletü Reddi’l-Muhtâr, 11/653.

[118] Mecelle, Madde: 1660.

[119] et-Tetâî, Cevâhirü’d-Dürer, 7/380-382; el-Hattâb er-Ruaynî, Mevahibü’l-Celîl li-Şerhi Muhtasari Halîl, 8/125-127; el-Haraşî, Şerhu Muhtasari Sîdî Halîl, 7/244; ed-Derdîr, eş-Şerhu’s-Sağîr, 4/323-325.

[120] Buhârî, “İlim”, 9; “Hacc”, 131; “Megazî”, 72; Müslim, “Kasâme”, 29, 30; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Kur’ân” 10; Ebû Dâvûd, “Menâsik” 58; İbn Mâce, “Menâsik” 76, 84.

[121] Nisâ, 4/29.

[122] Mecelle, Madde: 1674.

[123] Buhârî, “Şehâdât”, 27; “Hiyel” 9; “Ahkâm”, 20; Müslim, “Ekdiye”, 4; Tirmizî, “Ahkâm”, 11; Ebû Dâvûd, “Ekdiye”, 7; Nesâî, “Âdâbu’l-Kudât”, 13; İbn Mâce, “Ahkâm”, 5.

[124] İbn Âbidînzâde, Tekmiletü Reddi’l-Muhtâr, 11/655.

[125] TDK, “bono”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 17.02.2022)

[126] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 226; Cengiz, Ticaret Hukuku, 140; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 224; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 50-51.

[127] TTK, Madde: 778; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 227; Cengiz, Ticaret Hukuku, 140; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 224.

[128] Bakara 2/282.

[129] İbn Hazm, el-Muhallâ, 8/80.

[130] Ebu’l-Velîd b. Rüşd el-Kurtubî İbn Rüşd, el-Mukaddemâtu’l-Mümehhedât li-Beyâni ma’ktedathu Rusûmu’l-Müdevveneti mine’l-Ahkâmi’ş-Şer’iyyâti ve’t-Tahsîlâti’l-Muhkemâti li-Ümmehâti Mesâilihâ’l-Müşkilât (Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 1988), 2/278; Zeydân, el-Vecîz, 38, 74; Hallâf, İlmu Usuli’l-Fıkh, 111; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 1997, 5/3308.

[131] TTK, Madde: 776.

[132] SAKE Tüz., Madde: 87; MTK, Madde: 468; STK, Madde: 345; FTK, Madde: 222; YTK, Madde: 523.

[133] TTK, Madde: 776-777; SAKE Tüz., Madde: 87-88; MTK, Madde: 468-469; STK, 345-346; FTK, Madde: 222-223; YTK, 523-524.

[134] TTK, Madde: 776/1, a; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 227; Cengiz, Ticaret Hukuku, 141; SAKE Tüz., Madde: 87/a; MTK, Madde: 468/a; STK, 345/2; FTK, Madde: 222/a; YTK, Madde: 523/1.

[135] TTK, Madde: 776/1, b; 777, 778; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 227; Cengiz, Ticaret Hukuku, 141; SAKE Tüz., Madde: 87/b; MTK, Madde: 468/b; STK, Madde: 345/3; FTK, Madde: 222/b; YTK, Madde: 523/4.

[136] TTK, 776/1, e; 777; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228; Cengiz, Ticaret Hukuku, 141-142; SAKE Tüz., Madde: 87/h; MTK, Madde: 468/h; STK, Madde: 345/6; FTK, Madde: 222/h; YTK, Madde: 523/3.

[137] TTK, 776/1, f; 777; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228; Cengiz, Ticaret Hukuku, 142; SAKE Tüz., Madde: 87/v; MTK, Madde: 468/v; STK, Madde: 345/7; FTK, Madde: 222/v; YTK, 523/2.

[138] TTK, Madde: 776/1, g; 777; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228; Cengiz, Ticaret Hukuku, 142; SAKE Tüz., Madde: 87/z; MTK, Madde: 468/z; STK, Madde: 345/8; FTK, Madde: 222/z; YTK, Madde: 523/7.

[139] TTK, Madde: 776-777; SAKE Tüz., Madde: 87-88; MTK, Madde: 468-469; STK, 345-346; FTK, Madde: 222-223; YTK, 523-524.

[140] TTK, Madde: 776/1, c; 777-779; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 227; Cengiz, Ticaret Hukuku, 142-143.

[141] TTK, Madde: 776/1, d; 777-778; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 227; Cengiz, Ticaret Hukuku, 142; SAKE Tüz., Madde: 87/d, 88/b; MTK, Madde: 468/d, 469/b; STK, Madde: 345/5, 346/3; FTK, Madde: 222/d, 223/b; YTK, Madde: 523/6, 524/a.

[142] TTK, 776/1, f; 777; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228; Cengiz, Ticaret Hukuku, 142; SAKE Tüz., Madde: 87/v, 88/c; MTK, Madde: 468/v, 469/c; STK, 345/7, 346/4; FTK, Madde: 222/v, 223/d; YTK, 523/2, 524/a.

[143] TTK, Madde: 701, 765, 777, 778; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228; Cengiz, Ticaret Hukuku, 143-144.

[144] TTK, Madde: 778/2, b.

[145] Bk. Bakara, 2/275-278; Âl-i İmrân, 3/130; Buhârî, “Buyû’”, 54, 74, 76; Müslim, “Müsâkât”, 82; Tirmizî, “Buyû’”, 2; Ebû Dâvûd, “Buyû’”, 4, 12; İbn Mâce, “Ticârât”, 58; Nesâî, “Ziynet”, 25.

[146] TTK, 778/2, f; 680; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 228-229; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 225.

[147] TTK, Madde: 687/1; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 225.

[148] TTK, Madde: 677, 678, 748; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 229; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 225.

[149] TTK, Madde: 713-714; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 233-234; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 144.

[150] Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 234; Cengiz, Ticaret Hukuku, 144.

[151] TTK, Madde: 704-708; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 234; Cengiz, Ticaret Hukuku, 144-145.

[152] TTK, Madde: 755; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 234; Cengiz, Ticaret Hukuku, 145.

[153] TTK, Madde: 709, 710, 712, 730, 778; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 234-235; Cengiz, Ticaret Hukuku, 146.

[154] TTK, Madde: 678, 679, 685, 713, 714, 722, 724, 726, 731,; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 235-237; Cengiz, Ticaret Hukuku, 152-154.

[155] TTK, Madde: 778/1, h; 779/1, 749-751; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 238.

[156] Buhârî, “Şehâdât”, 27; “Hiyel” 9; “Ahkâm”, 20; Müslim, “Ekdiye”, 4; Tirmizî, “Ahkâm”, 11; Ebû Dâvûd, “Ekdiye”, 7; Nesâî, “Âdâbu’l-Kudât”, 13; İbn Mâce, “Ahkâm”, 5.

[157] İbn Âbidînzâde, Tekmiletü Reddi’l-Muhtâr, 11/655.

[158] TDK, “çek”, Güncel Türkçe Sözlük, https://sozluk.gov.tr/ (e.t. 18.02.2022)

[159] TTK, Madde: 782, 784, 795; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 239; Durgut, Ticaret Hukuku, 290-291; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 130-131; Cengiz, Ticaret Hukuku, 160-162, 167-168; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 226; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 50.

[160] el-Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 6/15-18; ez-Zeyla’î, Tebyînü’l-Hakâik, 4/171-175; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, 3/3-4; ed-Derdîr, eş-Şerhu’l-Kebîr, 3/325; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 2/299; et-Tesûlî, el-Behce, 2/93; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 3/305; el-Mutî’î, Tekmiletü’l-Mecmû’, 13/112-113; er-Râfi’î, eş-Şerhu’l-Kebîr, 5/127; el-Karâfî, ez-Zehîra, 9/243 vd.; Muvaffakuddîn İbn Kudâme, el-Muğnî, 5/54; Merdâvî, el-İnsâf, 5/227; el-Haccâvî, el-İknâ’, 2/189; el-Buhûtî, er-Ravdu’l-Murbi’, 377.

[161] TTK, 782; SAKE Tüz., Madde: 93; MTK, Madde: 475; STK, Madde: 353; FTK, Madde: 230; YTK, Madde: 530; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 239; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 50.

[162] TTK, 783, 784; ÇK, 2, 7; Durgut, Ticaret Hukuku, 292-294; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 50.

[163] TTK, 783, 808; ÇK, Madde: 5; SAKE Tüz., Madde: 94; STK, Madde: 354; FTK, Madde: 231; YTK, 531; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240; Durgut, Ticaret Hukuku, 294-295; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 50-51.

[164] TTK, Madde: 776.

[165] SAKE Tüz., Madde: 91; MTK, Madde: 473; STK, Madde: 351; FTK, Madde: 228; YTK, Madde: 528.

[166] TTK, Madde: 780-781; ÇK, Madde: 2; SAKE Tüz., Madde: 91-92; MTK, Madde: 473-474; STK, 351-352; FTK, Madde: 228-229; YTK, 528-529.

[167] TTK, Madde: 780/1-a; SAKE Tüz., Madde: 91/a; MTK, Madde: 473/a; STK, Madde: 351/1; FTK, 228/a; YTK, Madde: 528/1; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240; Durgut, Ticaret Hukuku, 296; Cengiz, Ticaret Hukuku, 162; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 132.

[168] ÇK, Madde: 2/5-6.

[169] TTK, Madde: 780/1-b, 802; SAKE Tüz., Madde: 91/b; MTK, Madde: 473/b; STK, Madde: 351/2; FTK, 228/b; YTK, Madde: 528/5; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240; Durgut, Ticaret Hukuku, 296; Cengiz, Ticaret Hukuku, 162-163; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 133.

[170] TTK, Madde: 780/1-c; SAKE Tüz., Madde: 91/c; MTK, Madde: 473/c; STK, Madde: 351/3; FTK, 228/c; YTK, Madde: 528/3; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240; Durgut, Ticaret Hukuku, 297; Cengiz, Ticaret Hukuku, 162-163; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 133.

[171] TTK, Madde: 780/1-e, 781/1; SAKE Tüz., Madde: 91/h, 92; MTK, Madde: 473/h, 474; STK, Madde: 351/5, 352; FTK, 228/h, 229; YTK, Madde: 528/2, 529; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240-241; Durgut, Ticaret Hukuku, 298; Cengiz, Ticaret Hukuku, 163; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 135.

[172] TTK, Madde: 780/1-f, 781/1; SAKE Tüz., Madde: 91/v, 92; MTK, Madde: 473/v, 474; STK, Madde: 351/6, 352; FTK, 228/ha, 229; YTK, Madde: 528/7, 529; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 241; Durgut, Ticaret Hukuku, 299; Cengiz, Ticaret Hukuku, 164.

[173] TTK, 780/1-g, 781/4; Durgut, Ticaret Hukuku, 300.

[174] TTK, 780/1-h, 780/2, 781/4; Durgut, Ticaret Hukuku, 300.

[175] TTK, Madde: 780-781; ÇK, Madde: 2; SAKE Tüz., Madde: 91-92; MTK, Madde: 473-474; STK, 351-352; FTK, Madde: 228-229; YTK, 528-529.

[176] TTK, Madde: 780/1-d, 781/2; SAKE Tüz., Madde: 91/d, 92; MTK, Madde: 473/d, 474; STK, Madde: 351/4, 352; FTK, 228/d, 229; YTK, Madde: 528/6, 529; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 240; Durgut, Ticaret Hukuku, 297; Cengiz, Ticaret Hukuku, 163.

[177] TTK, Madde: 780/1-e, 781/2-3; SAKE Tüz., Madde: 91/h, 92; MTK, Madde: 473/h, 474; STK, Madde: 351/5, 352; FTK, 228/h, 229; YTK, Madde: 528/2, 529; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 241; Durgut, Ticaret Hukuku, 298; Cengiz, Ticaret Hukuku, 163.

[178] TTK, Madde: 785, 786, 795, 818; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 241-242; Durgut, Ticaret Hukuku, 301-302.

[179] ÇK, Madde: 2/7, 8; Durgut, Ticaret Hukuku, 301-302; Cengiz, Ticaret Hukuku, 164.

[180] ÇK, Madde: 2/6, 9, 11; 7/1; TTK, Madde: 780-781; Durgut, Ticaret Hukuku, 302-303.

[181] TTK, Madde: 780-781, 785/1-c; ÇK, Madde: 2/6, 9; 7/9; Durgut, Ticaret Hukuku, 303.

[182] ÇK, Madde: 3; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 243; Cengiz, Ticaret Hukuku, 168; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 228; Aydın, İslam Hukukunda Kıymetli Evrak Kambiyo Senetleri, Hisse Senedi ve Borsa, 135.

[183] TTK, 796; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 242; Cengiz, Ticaret Hukuku, 168; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 228.

[184] TTK, Madde: 783, 790, 795, 799, 801,803-805, 818; ÇK, Madde: 3; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 244; Cengiz, Ticaret Hukuku, 169; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 228; Yanlı, “Ticaret Hukuku Ders Notları”, 52.

[185] TTK, Madde: 799, 800; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 245; Cengiz, Ticaret Hukuku, 171-172.

[186] TTK, Madde: 796, 808, 810, 811,; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 245-246; Cengiz, Ticaret Hukuku, 171; Gürbüz Usluel, “Ticaret Hukuku”, 228-229.

[187] TTK, Madde: 814; Bahti̇yar, Ticaret Hukuku, 246; Cengiz, Ticaret Hukuku, 172.

[188] Buhârî, “Şehâdât”, 27; “Hiyel” 9; “Ahkâm”, 20; Müslim, “Ekdiye”, 4; Tirmizî, “Ahkâm”, 11; Ebû Dâvûd, “Ekdiye”, 7; Nesâî, “Âdâbu’l-Kudât”, 13; İbn Mâce, “Ahkâm”, 5.